Ekonomistlerin Yeni Yıldan 10 Dileği
Euler Hermes’in dünyaca ünlü ekonomistleri, 2021 yılında küresel ekonomiye dair beklentilerini içeren bir dilek listesi yayınladı.
Enflasyondan gelişmekte olan ülkelere, iflaslardan siyasi risklere kadar pek çok dileğin yer aldığı listede, küresel ekonomi açısından önümüzdeki yıla dair önemli tahminler de bulunuyor.
Lider alacak sigortası şirketi Euler Hermes’in, aralarında Ludovic Subran’ın da bulunduğu dünyaca ünlü ekonomistleri, 2021 yılı için 10 dilekten oluşan bir liste yayınladı. Önümüzdeki yıl küresel ekonomiye dair tahminlerden yola çıkılarak hazırlanan dilek listesinde öncelik, bir an önce normale dönebilmek.
Euler Hermes Türkiye CEO’su Ahmet Ali Bugay listeyle ilgili şöyle konuştu: “Küresel ekonominin nabzını tutan ekonomistlerimiz, 2021 yılı için tahminlerde bulunurken, ekonomiye dair iyi dileklerini de bizlerle paylaştı. Önümüzdeki yıl, öngördüğümüz toparlanmanın yanı sıra bazı önlemlerin alınmaması riskleri de beraberinde getirebilecek. 2021 yılında piyasaları bekleyen tüm zorluklara karşılık Euler Hermes olarak alacak sigortası ve risk yönetimi hizmetlerimizle müşterilerimize destek olmaya devam edeceğiz.”
İlk dilek: 2022’nin sonunda normale dönebilmek
İki Covid-19 aşısı için umut verici klinik denemelerin ardından, küresel bir aşı kampanyasının başlamasını bir yeni yıl mucizesi olarak değerlendiren Euler Hermes ekonomistleri, bunun da 2021 GSYH büyüme oranına yaklaşık 1 ila 2 puan arasında pozitif etki yaratacağı tahmininde bulunuyor. Gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan büyük pazarlarda, risk altındaki kişilerin aşılamalarının 2021 ortalarında tamamlanması bekleniyor. Hükümetlerin, 2021 yılının ikinci yarısında kitlesel bir aşılama kampanyası başlatabilmesi ve sürü bağışıklığına yıl sonundan önce ulaşılması durumunda, işlerin “olağan” haline dönüşünün, 2021 yılının son çeyreği kadar erken bir zamanda görülebileceği de vurgulanıyor.
Mali destekler devam etsin
Euler Hermes ekonomistlerinin Avrupa’dan öncelikli dileği ise politika desteğini bir kez daha erken çekme eğiliminde olmaması. Tünelin sonunda bir aşı ışığı olduğu için, özellikle gelişmiş ülkelerin her türlü borç sürdürülebilirliği endişesini geri plana atmayı göze alabileceği de belirtiliyor.
2021 yılında doğru yapılacak tam teşekküllü bir mali desteğin ekonomide orta vadede görülebilecek yaraların sarılmasına yardımcı da olabileceği öngörülüyor. ABD’de kabul gören 900 milyar dolarlık oldukça büyük mali paketin ardından AB’nin de kurtarma fonunu artırması bekleniyor.
Ekonomistlere göre bir başka önemli konu da bankaların 2021 yılında odak noktasının likidite riskinden kredi riskini azaltmaya doğru kaymaya başlamasıyla, özel ilgiye ihtiyaç duyacak olmaları. Özellikle Avrupa’da, iyi yönetilemeyen bankacılık sektörü sorunlarının, ekonomik toparlanmayı ciddi tehlikeye atabileceği belirtiliyor.
Gelişmekte olan ülkeler için destek gelsin
Gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ’lerde), Covid-19’un ekonomik etkileriyle başa çıkmak için yapılan ek harcamaların bütçe açıklarını artırdığı ve en azından 2021’in sonuna kadar kamu borcu – GSYH oranlarını da belirgin şekilde artıracağı belirtiliyor. Bu noktada politikayı belirleyenlerin doğru dengeyi bulması ve borç sürdürülebilirliğine dikkat etmesi gerektiği uyarısı yapılıyor. Birçok GOÜ’nün sürdürülebilir kamu borcu sınırına ulaşmış olacağı için 2021 yılında teşvik programlarına devam edemeyeceği söyleniyor. Bu durumun, illaki bir temerrüt ile sonuçlanmasa da yeniden yapılandırılmasına ve IMF’nin yardımının gerekebileceğine dikkat çekiliyor.
Sadece “yeterli” miktarda enflasyon olsun
Ekonomistlerin bir diğer dileği de enflasyona dair. Enflasyonun, Covid-19 sonrası toparlanmayı kolayca bozabileceği belirtiliyor. Mali ve parasal destekler, fiyatların ciddi şekilde artmasına neden olursa, merkez bankaları alışılmadık para programlarını erkenden terk etmek zorunda kalabilecek. Böyle bir durumda da faizlerde yaşanacak bir artış, merkez bankalarının ciddi miktarlarda devlet tahvili satın aldıkları ve bu sayede hükümetlerin sonsuz bir borç verme kapasitesi varmış gibi hareket ettikleri mevcut dengeyi bozabilir. Almanya ve ABD gibi güçlü ekonomiler, piyasaların dayatmalarını savuşturabilecekken, risk primlerinin önemli ölçüde artırılmasının, yapısal olarak vasat sayılabilecek ülkelerin elini kolunu bağlayabileceği belirtiliyor. Böyle bir durumda hem ulusal düzeyde hem de özel sektörde oluşan kredi balonunun patlayabileceği, bunun da merkez bankalarının desteği olmadan reel ekonomide yıkıcı sonuçlara neden olabileceği uyarısı yapılıyor.
Ticaret akışları iyileşsin
Euler Hermes ekonomistlerinin 5. dileği ise 2021 yılında; çok taraflılığın yeniden canlanması, ABD seçimlerinin sona ermesi ve Covid-19 sonrası ticari ilişkilerin hızla normalleşmesiyle, küresel talepteki toparlanmanın devam etmesi yönünde.
Küresel ticarette rekabet dinamiklerinin görülmesi, acımasız bir soyutlanma politikasının geri dönüşünden ziyade küresel tedarik zincirlerinin yeniden tanımlanmasından kaynaklanıyor. Anketlerde üretimlerini merkez ülkelerine çekmek isteyen şirketlerin oranı yüzde 15’ten daha az. Bu oran, üretimi yurtiçine çekmenin ancak uygun teşviklere bağlı olarak gerçekleşebileceğini ve bunun en uygun maliyetli stratejilerden biri olmadığını doğruluyor. Ancak, şirketlerin yaklaşık yüzde 30’unun üretimi merkezlerine daha yakın bir ülkeye taşımayı düşündüğü tahmin ediliyor. Bu, özellikle de Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşması ve ABD’nin Trans-Pasifik Ortaklığı’na (TPP) döneceğine dair söylentiler düşünülürse çok taraflılık için yenilenen ivmeyle de paralel olacak. Şirketler, benzeri görülmemiş bir şokun ardından uygun maliyetli tedarik ve üretim çözümleri aradığından çok merkezli üretime geçme veya çeşitlendirme de gündemde olacak.
Siyasi riskler azalsın
Ekonomistler, çalkantılı ABD seçimlerinin damgasını vurduğu bir yılın ardından, 2021 yılında jeopolitik konjonktürün yeniden sıkıcı hale gelmesini umuyor. Biden’ın zaferinin, Başkan Trump’ın ticaret ve çevre politikalarındaki dört yıllık kavgacı duruşundan sonra bir dönüm noktası olabileceğine dikkat dikkat çekiliyor. Biden muhtemelen daha işbirlikçi bir duruş benimseyecek olsa da üç faktör ekonomistleri, uluslararası siyasi iklime dair iyimser tutumları konusunda ihtiyatlı olmaya itiyor. Öncelikle Joe Biden, Çin’in artan etkisini kontrol altına alma hedefiyle dış politikasını Pivot stratejisinin ilkelerini takip ederek düzenlemeye devam edecek. Ayrıca ABD dış politikasından bağımsız olarak, artan eşitsizlikler nedeniyle hızla çoğalan toplumsal gerilimlerden dolayı 2019’da halihazırda son derece yüksek bir seviyede olan küresel siyasi risk de gündemde. Nüfusun en kırılgan kesiminin hastalığın hem ekonomik hem de sıhhi etkilerinden daha çok etkilenmesinden dolayı COVID-19’un, gerilimi daha da şiddetlendirmesi bekleniyor. Kamu borçlarının küresel olarak sürdürülemez seviyelere ulaşması da sosyal güvenlik ağlarının uzun vadeli uygulanabilirliğini riske attığı için siyasi risklerin artması muhtemel görünüyor.
Şirket iflasları azalsın
Ekonomistlerin kurumsal sektöre yönelik en büyük dileği, kısıtlamaların beklenenden önce son bulması ve olumlu güven etkileriyle tüketim ve yatırımın yeniden başlaması. Diğer dilekleri ise hükümetler tarafından uygulamaya konulan destek önlemlerinin zamanında, hedeflenmiş ve hassas bir şekilde aşamalı olarak kaldırılması. Finansal piyasalara büyük miktarda likidite enjekte edilmesinin, doğrudan ve dolaylı finansal desteklerin ve iflas çerçevelerinde yapılan geçici ayarlamaların kısa vadede bir iflas tsunamisinin önüne geçtiği belirtiliyor. Ancak finansal önlemlerin vaktinden önce ve hazırlıksız olarak geri çekilmesinin, şirketler için toparlanmanın yanı sıra daha büyük işletme sermayesi gereksinimlerini finanse etmek zorunda kalacakları bir zamanda, likidite sıkışıklığına neden olabileceği söyleniyor.
Finansal piyasalar sakin kalsın
Salgın sonrası ekonomiye yönelik rakip senaryolar hala güvenli ve riskli varlıkların fiyatlarına yansıtılıyor. Öte yandan, güvenli varlık fiyatları hâlâ merkez bankalarının temkinli duruşunu yansıtıyor ve ikinci dalga ile bağlantılı yakın vadeli ekonomik risklere ve olası uzun vadede ortaya çıkabilecek yaralara odaklanıyor. Özellikle de merkez bankalarının piyasalarda oluşabilecek sıkıntılı bir durum için son mercii olarak hareket ettikleri şu dönemde yatırımcılar kademeli olarak aşırı fiyatlandırma ve kısa vadeli işlem davranışlarını terk ederse değerlemeler, piyasalarda ciddi bir bozulma olmadan yeniden gerçekçi faktörlere dayandırılabilir. Bu nedenle ekonomistler, daha fazla finansal istikrar için beklenen büyüme ile faiz oranları arasındaki farkın daralmasını diliyor.
Sosyal güvenlik alanlarında reform yapılsın
Covid-19 dünyanın mücadele etmesi gereken ilk ve son pandemi olmayacak. Salgınlar da bundan sonra karşılaşılacak tek zorluk değil. Bu noktada ekonomistler, risklerden korunmaya yönelik akıllı özel-kamu ortaklığı çözümlerinin bulunmasını diliyorlar. Bu durumun ise uzun vadeli büyümeye, ekonomilerin dayanıklılığını artıracak yatırımların önünü açarak fayda sağlayacağını söylüyorlar.
Yeşil dönüşüm hızlansın
İklim değişikliği için belirleyici bir yıl olacak olan 2021’de Avrupa, ABD ve Çin’in yeşil teknolojide küresel liderlik için mücadele edeceği sürdürülebilirlik savaşlarının başlangıcına şahit olacağız. Ancak, artması beklenen iklim felaketleriyle birlikte negatif emisyon stratejilerinin de ortaya konması gerekecek. Bunların en başında büyük ölçekli ağaçlandırma çalışmaları ve inşaat sektörünün baştan yaratılacağı, binaları karbon yutaklarına dönüştüren projeler de yer alacak. Bu noktada ekonomistler, yeşil yatırım ve dijital ağa yapılan altyapı harcamalarının, orta ve uzun vadede ekonomilerin büyüme potansiyelini artırarak verimli bir döngü yaratabileceğini belirtiyor. Dijital platformların genişletilmesinin ve dijital hizmetlerin entegrasyonun da özellikle KOBİ’ler için verimliliği artırabileceği söyleniyor.