11 Eylül’de ECB, bu sefer de euroyu kurtarabilir mi? Başlıklı yazımda euronun güç kaybına daha çok ekonomik gerekçelerle değinmiş ve doların karşısında görece değersiz kalacağını öngörmüştüm.
Zira öyle de oldu ancak bir ara ABD uzun vadeli tahvillerinin tavan yapması sırasında yönü yukarı yönlü evirse de bu kısa süreli oldu ve hali hazırda yine güçsüz ve yatay seyrini korumaya devam ediyor.
Bu sözü TV’de ve radyo programımda da söylemeyi seviyorum: “Yatırım tavsiyesi değildir” Euro dolar paritesinde haftanın son iki gününde gerçekleşen kaybı, enflasyonun beklenenden düşük gelmesi ve bunun da başkan Lagarde’ın sözlerine rağmen, merkez bankasının beklenenden daha erken faiz indirimlerine gideceği yönündeki algıdan kaynaklandığı iddia edilebilir ancak bu kısa vadeli ve çok temelli olmayan bir hareketi açıklayabilir. Neden mi? Çünkü enerji yani arz kaynaklı fiyat baskıları ortadan kalkınca beklentiler de çekirdek tarafın katılığını yumuşatmaya başladı da ondan…
Oysa Euro bölgesi söz konusu olduğunda enflasyonda aşağı yönlü bir momentumun çok kısa zamanda Çin’in de etkisiyle katmerlenerek, bir likidite tuzağına dönüşmesi beklenebilir. İşte o zaman ECB’nin yani para politikasının pek de bir anlamı olmayacaktır.
Öte yandan kimse bu enteresan jeopolitik konjonktürde arz kaynaklı bir krizin tekrar çıkıp, çıkmayacağını öngöremez. Velhasıl ı kelam bu silik euro görünümün arkasında regresyon modellerini yanıltacak cinsten ve daha çok piyasa dinamiklerine ilişkin sert ayrıntılar var.
Bunlardan biri elbette ECB ‘nin (Avrupa Merkez Bankası) katı mali kuralları ve parasal tutumuyla yakından alakalı. 20 Eylül 2023’ten itibaren geçerli olmak şartıyla ECB, bankaların tuttuğu zorunlu karşılıklara ödediği mevduat faizini (komisyonunu) kaldırdığını yani 0’a çektiğini açıkladı.
Daha önce bu minimum karşılıklara bankanın mevduat faizi olan yüzde 4 oranında ödeme yapılıyordu. Bu durum 15 trilyon euroluk bir toplam mevduat düşünüldüğünde bankaların 6 milyar euro kadar bir kazançtan mahrum bırakılması anlamına geliyor. Sonuç itibariyle buna bankalar ya da tasarruf sahiplerine uygulanan bir tür vergi gözüyle bakılabilir ve birkaç trilyon euroluk tutarın ise Londra piyasasına bir tür offshore mantığıyla park etmesi söz konusu olabilir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!