Utku Altunöz – 04.07.2018
Ekonomi yönetimlerinin istikrarlı bir ekonominin dinamiğini sağlayabilmek için odaklandıkları en önemli göstergelerden biri enflasyondur. Fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hızlı olarak yükselmesi olarak tanımlanan bu durum tüm dünya merkez bankalarının odaklandığı bir sorundur. Diğer bir ifade ile merkez bankalarının asli görevi, ülkelerindeki fiyat istikrarını sağlayarak paralarının değerini korumaktır. Birçok gelişmekte olan ülke ekonomileri gibi Türkiye ekonomi de enflasyon canavarı olarak da adlandırılan bu sorunla uzun yıllar mücadele etmiştir. Reel gelirimizde devamlı aşınmaya yol açan ve ülke ekonomisine güveni sarsan enflasyon rakamlarının Haziran 2018 gerçekleşmeleri dün açıklandı. TÜFE’de 2018 yılı Haziran ayında bir önceki aya göre %2,61, bir önceki yılın Aralık ayına göre %9,17, bir önceki yılın aynı ayına göre %15,39 ve on iki aylık ortalamalara göre %11,49 artış gerçekleşti. Kuru soğanın fiyatı bir önceki aya göre yüzde 82.53 artarken patatesin fiyatı da yüzde 63.34 yükseldi. Patates ve soğanı yüzde 57.72 ile havuç izlerken sivri biberin fiyatı ise yüzde 57.28 oranında artış gösterdi. Ana harcama grupları itibariyle 2018 yılı Haziran ayında endekste yer alan gruplardan, haberleşmede %4,76, ulaştırmada %2,66, ev eşyasında %2,24 ve eğlence ve kültürde %2,16 artış gerçekleşti.
Tüm bu gelişmelerin etkisi ile borsada kayıplar yaşanırken kur yukarı yönlü hareketini sürdürdü. Son zamanlarda yüksek riskli ve kırılgan bir ekonomi olarak değerlendirilen Türkiye ekonomisinde cari açık ve işsizlik gibi önemli yapısal sorunların yanında enflasyon sorunu da yeni politikalarla gözden geçirilmek zorundadır.
Ekonomi bilimi enflasyonla mücadelede kur faiz ilişkisini çokça tartışmaktadır. Yapılan bir çok çalışma faizin enflasyonun nedeni olduğunu ortaya koyarken diğer birçok çalışma da enflasyonun faizin nedeni olduğunu belirtmektedir. Hangisinin doğru olduğu sorusuna gelince ikisi de doğru ve ikisi de yanlıştır. Birçok yazımda belirttiğimiz gibi ekonomi biliminde genel geçer kurallar yoktur ve her ülke için farklı ekonomi teorileri işlemektedir. Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden İngiltere, hiper enflasyonla yapmış olduğu mücadele de belli bir dönem daha enflasyonla yaşamayı göze alarak düşük faiz, yüksek yatırım politikası izlemiş. Tasarruf ve yatırım artışı ile söz konusu sorunun üstesinden gelmiştir. Belki Türkiye ekonomisi de önümüzdeki süreçte bu tür bir politika uygulayabilecek yetkinliktedir. Bununla birlikte son derece kırılganlıkların yaşandığı, yabancı yatırımcının eli kulağında diğer gelişmekte olan ülkelere kaçış pozisyonunda olduğu bu dönemde böyle bir politika izlemek kendi ayağına kurşun sıkmaktır. Türkiye’de ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelede başarısız olduğu bir geçektir. Buradan çıkacak ders tek bir politika yerine çok yönlü yeni bir enflasyonla mücadele stratejisinin geliştirilmesidir. Önümüzde kurban bayramı, olası bir erken seçim gibi enflasyonu arttırıcı olaylar da göz önünde alındığında kurdaki yukarı hareketin frenlenmesi ve gıda fiyatlarındaki akıl dışı artışın frenlenmesi baz etkisi ile enflasyonun kademeli olarak düşmesine yardımcı olabilecektir.