Aydın Eroğlu – 10.10.2018
Dün bir süredir beklediğimiz enflasyonla mücadele programını duymuş olduk. Program için fazla bir şey yazmayacağım. Çünkü beni tatmin etmemiş bir indirim programı gördüm. Maalesef böyle filanca sayı market, ve marka % 10 indirim yapacak diyerek enflasyonda kalıcı düşüş görülmez. Eğer enflasyon nedenlerini ortadan kaldıramazsanız, 2-3 ay indirim yapmış olanlar, bu süreler bittiği gibi fazlasını yeniden zam olarak fiyatlarına eklemeyeceklerini söyleyebiliyor muyuz?
Doğalgaz ve elektrik fiyatlarına olağanüstü bir durum olmazsa yıl sonuna kadar zam yapılmayacakmış. Ama son üç ayda üç kez zam yapıldı. Öyleyse bu zamlardan birini geri çekseydik çok daha etkili olurdu. Lakin sorun kaynak yetersizliğinde. ithal kaynakla üretilen enerji TL cinsinden iç pazara satılıyorsa, eğer TL değer kaybetmeye devam ederse, başka bir ifade ile Döviz kurları artacak olursa, doğal olarak mücbir sebep doğmuş olur ve artan kurlar kadar sonrasında yeni zamlar yapmak zorunda kalırsınız. İşte yıl sonuna kadar zam yapmayalım tamam güzel de, peki yeni yıl başlarken Dolar kuru yeniden 7.00 TL ya da üzerine çıkacak olursa, bu takdirde biz buna kayıtsız kalabilecek miyiz? Hiç sanmıyorum.
Hatta size şunu ifade edeyim, aslında petrol ithalatında satın aldığımız ülkelerle 1.5 $ sabit bedel anlaşmamız var. Ama şu anki kurla bir çarpın bakalım iç piyasa fiyatı 1.5 $ karşılığına denk geliyor mu? Gelmiyorsa arada açık veriyoruz, devlet aradaki farkı sineye çekiyor demektir. Sizce dolar kuru artacak olur ve yeni zirveler görürse devlet buna daha ne kadar katlanabilir? O zaman şimdi tam dünya fiyatlarını yansıtmadığı, petrol türevlerine yeni yıl başladığında da bu fedakarlığı sürdürmeye devam edebilecek mi? Kurlar düşerse evet. Ama kurlar artmaya devam edecek olursa hiç sanmıyorum.
Aynı durum bankaların kredi faizleri ile de ilgilidir! Şimdi banka, enflasyon gerçekçi şekilde düşmeden, dış kaynak fonlar ülkeye yeniden girmeye başlamadan, tahvil faizlerimiz düşmeden, mevduat faizleri inmeden bankalar yüksek maliyetli finansman kaynaklarını gerçekten de indirime tabi tutabilirler mi? Çok zor geliyor bana. % 10 indirim olacakmış. Yani eğer %40 ile kredi veriyorlarsa % 36’ya indirecekler kredi faizlerini. İyi de, aynı şekilde eğer kurlar yeniden bir atak yapacak olursa, dolayısı ile kur baskısı nedeniyle ithal ekonomisine bağımlı olan ülkemizde yeni zamlar yapılmayacak mı? Eğer yapılırsa, nasıl olacak da bankalar bu ortamda mevcuttan daha düşük faizli kredi verecekler? Ya da diğer bir soru, % 10 kredi faizlerinde indirim yapacaklar güzel, peki acaba kaç talebe evet diyecekler? Yani burada faiz indirimi güzel de, bunu sınırlı sayıda kişiye uygulayıp, genelde uygulamadan kaçınmalarına mani bir durum var mı?
Daha bir çok şey sayabilirim. Kısacası bana göre enflasyon ile mücadele programının asıl yapısal önlemleri önemliydi. Gıda üretiminde aracılık nasıl kaldırılacak belli oldu mu? Ya da, çiftçi daha ucuz gübreye nasıl ulaşacak? Et ve süt üreticleri hayvanlarını nasıl daha düşük maliyetle üretebilecekler? Besi hayvancılığında ithal aşılar kurlar nedeniyle katlanmışken, bunun maliyetini yok sayabilecekler mi? Peki bu sorun hep karşımızda ise, acaba ne zaman her alanda yerli aşı üretimini tam manası ile gerçekleştireceğiz programda bu detay belli mi?
Sözde fazla bir şey yazmayacağım demiştim. Yine ayarım kaçtı. Kendimi kontrol edemeyince bu sefer günlük beklenti yazımı sizle paylaşma zamanı seans açılışına çok yaklaşıyor. O zaman da seans telaşı içinde yazıyı verimli okuyamıyorsunuz.
Kısacası söylemek istediğim şu; ithalata bağımlı bir ekonomiyiz. İhraç ettiğimiz ürünlerin ara mallarının çoğunu ithal ediyoruz. Aynı zamanda 457 Milyar Dolar civarında dış borcu ve her yıl 40-50 milyar civarı cari açığı olan bir ülkeyiz. Eğer kurlar kontrolsüz bir şekilde yükselirse, tepeden tırnağa her alana zam geliyor. Tabii ki bunun bir kısmı fırsatçı zamlarıdır ama sonuçta bunu ayrıştırmak ya da engellemek çok da mümkün olmuyor.
Kur kontrolsüz yükselmeye başladı mı, dışarıdan gelen fon kaynakları da kur riski nedeniyle kesiliyorlar. O zaman da, vadesi gelen dış borçların çevrilmesi ile ilgili döviz sıkıntısı yaşıyoruz. Bunun için de iç piyasanın likiditesini azaltıp, topladığımız TL likidite ile gidip döviz alıyor ve vadesi gelen borçlarımızı çevirmeye çalışıyoruz. İşte bu durum nedeniyle bankaların sendikasyon yenilemelerini çok önemli buluyordum. Son dönem bankalar sendikasyonlarını %100 üzerinde yenilemeye başladılar. Hatta vadesi gelmemiş, riski az alacaklarını menkul kıymetleştirip karşılığında seküritizasyon kredisi bile alanlar var. Yani dış borç çevirme riskini aşıyoruz.
Dediğim gibi, bence asıl sorun kontrolsüz kur artışlarında yatıyor. Yani eğer kurlar yeniden ve yeni zirveler görecek şekilde yükselişe geçecek olurlarsa, bankaların alacakları her türlü dış kredinin maliyeti de yükselecektir. Bunun iç piyasaya daha yüksek kredi faizi şeklinde yansıması kaçınılmaz olur. Kredi faizlerinin bu seviyelere çıkması ile bile bir çok şirket konkordato kuyruğuna girmiş durumda iken, yeniden faizlerin artışı başlayacak olursa, bu kuyruklar konkordato için olmaz, iflas açıklamaları için olmaya başlar korkusundayım.
Aynı şekilde en az % 10 fiyat indirimi kampanyası ile kısmi sağlayacağımız fiyat düşüşleri, eğer kurlarda ani yükselişler yaşanacak olursa acaba aynı şekilde sürebilecek mi?
İşte benzer şekilde sıralayabileceğimiz örneklerin temelinde yatan öncelikle kur seviyesidir. Bu durum da bana göre dönüp dolaşıp, rahip Brunson konusuna dayanıyor. Eğer 12 Ekim tarihinde rahip Brunson serbest kalmadı diye bir açıklama duyarsak, bunun karşılığında da daha öncesinde Trump ve başkan yardımcısı tarafından açıklandığı gibi, yeni yaptırımlara maruz kalırsak, ABD ile ilişkilerimiz olası yaptırımların boyutuna göre kopma noktasına gelir. Bu durumda, yaşanacak olan gerilimler TL’de hızlı değer kayıpları yaşatır. Böyle bir süreç yaşanacak olursa, dün ilan edilen enflasyon ile mücadele programı bırakın başarılı olmayı, yıl sonuna kadar bile süremez görüşündeyim.
Ama eğer rahip Brunson serbest kaldı diye bir mahkeme kararı duyacak olursak, devamında da ABD ile ilişkiler düzelmeye başlar ve demoklesin kılıcı gibi bir süredir bizi geren Halkbank davası önemli bir risk yaratmayacak şekilde sonuçlanacak olursa, işte o zaman döviz kurlarında 19 Eylül tarihinde yazdığım ”Kurlar Neden Düşmüyor?” başlıklı yazımdaki beklentim olan 5.50-5.00 arası Dolar seviyelerine ineriz. Bu beklentim gerçekleşecek olursa, ithal girdilerin ciddi fiyat düşüşleri sayesinde gerçekten de enflasyon düşer. Bu süreç yaşanırsa, dün açıklanan enflasyon ile mücadele programı başarılı olur. Ama aslında bu başarı programın detaylarında yatanların sayesinde değil, asıl beklentimdeki gibi kurların düşmesi sayesinde olur. Yani % 10 indirim kampanyaları sadece geçici enflasyon indirimi yaratır o kadar.
Yani iş dönüp, dolaşıp Brunson Davasına kilitleniyor. 12 Ekim’de bu konu çözülecek mi göreceğiz. Ben rahip davası ve döviz kurları hakkındaki beklentilerimi koruyorum. Bu nedenle BİST’in 100.800 direncini geçecek şekilde yükselişini sürdüreceği görüşündeyim. Ama beklentimde yanılıyorsam, BİST, kur ve faiz yansımaları hepimizi üzecektir.
Hepinize bol kazançlı günler dilerim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_