Mahfi Eğilmez – 20.01.2014
Türkiye, 2001 krizi sonrasında enflasyonda ciddi bir başarı yakaladı ve yıllık enflasyonu yüzde 30’lardan yüzde 6,2’ye kadar (2012 yılında) indirdi. Ne var ki daha aşağıya düşüremedi ve 2013 yılında yeniden artışa geçen enflasyon yüzde 7,4’e yükseldi. 2014 yılı için beklentiler ise, Merkez Bankası’nın yüzde 5’lik enflasyon hedefine karşın, yüzde 7,5 – 8 aralığında oluşuyor.
Aşağıdaki grafik 2001 krizi sonrasında manşet enflasyondaki gelişmeyi gösteriyor (yılsonu TÜFE oranları esas alınarak düzenlenmiştir.)
Grafiğin incelenmesi 2002 yılında başlayan düşüşün ilk üç yıl oldukça hızlı bir biçimde devam ettiğini, 2005’den itibaren enflasyonun 6 – 10 aralığında dalgalanmaya başladığını gösteriyor. Enflasyonda asıl direnç yüzde 5’in altında ortaya çıkıyor. Türkiye, bir türlü bu direnç düzeyini kırıp enflasyonu yüzde 2’ler düzeyine indirememiş bulunuyor. Üstelik birçok ülkeden enflasyonun sıfıra yaklaştığı bir dönemde bunu yapamamış görünüyor.
Enflasyonun düşmeme nedenleri
Para arzında artış
2013 yılı para arzının artışına sahne oldu. Aşağıdaki tablo dar para arzından (M1) en geniş para arzına kadar (M3) para arzı ölçümünde kullanılan kalemlerde son iki yılda yaşanan artışları önce sayısal olarak sonra da yüzde olarak sergiliyor.
Para Arzı
|
2012
|
2.013
|
Miktar (Milyar TL)
|
||
M1
|
179,9
|
213,6
|
M2
|
743,0
|
879,3
|
M3
|
783,5
|
916,9
|
Önceki yıla göre artış oranı (%)
|
||
M1
|
11,6
|
18,7
|
M2
|
10,2
|
18,3
|
M3
|
10,5
|
17,0
|
Para arzı, 2013 yılında 2012 yılına göre daha hızlı artmış. Bu artış enflasyon oranının da (2013 yılsonu enflasyon oranı yüzde 7,4) üzerinde bir artış olmuş.
Faizin düşüklüğü
İç talebin 2013 yılında canlı olduğunu biliyoruz. Bunun temel nedenlerinden birisi faizlerin düşüklüğüdür. Faizlerin düşüklüğü bir yandan tasarrufu caydırıp tüketimi artırırken bir yandan da kredi kullanımını özendirerek parasal genişlemeye yol açıyor. Enflasyonla faiz arasındaki ilişkiyi aşağıdaki grafikten izleyebiliriz.
Grafikten görüleceği gibi faiz oranı 2013’de enflasyon oranını aşmış bulunuyor. Uzun yıllar yüksek reel faiz getirisi elde etmeye alışmış bir toplumda sıfır ya da negatif reel faiz ortaya çıkmışsa tasarrufların artması değil kredilerin yani talebin artması söz konusu oluyor. Talep artışının da enflasyonu artırdığını söylemek bile gereksiz.
İthal edilmiş enflasyonun katkısı
Yurtdışından ithal edilen malların (özellikle petrol ve doğalgaz) fiyatlarında ortaya çıkan artışlar bizim gibi ithalatçı ülkelere enflasyon ithali şeklinde etki ediyor. Her ne kadar bugün Brent petrolün varil fiyatı 1 yıl önceki fiyatı düzeyinde (yaklaşık 95 dolar) olsa da yıl içinde bu fiyatın 100 doların üzerinde seyrettiği dönemler oldu. Bu dönemlerin etkisiyle petrol fiyatlarında artışlar yaşandı ve bu benzin gibi mallarda bizdeki fiyatların yükselmesine yol açtı. 2013 yılında bu konuda emtia fiyatlarında yaşanan artışların katkısı görüldü.
Kamu harcamalarında artış
2013 yılı bütçesi her ne kadar yüzde 1,2 gibi çok düşük bir açıkla kapanmış olsa bile faiz dışı bütçe giderlerindeki artış oranı yüzde 14’ün üzerinde gerçekleşti. Ki bu enflasyon oranının neredeyse iki katı bir artış demektir. Bu artışın da enflasyona katkı yaptığı açıktır.
Kur artışları
Kur artışlarının ya da bir başka deyişle TL’nin dış değerindeki düşüşlerin enflasyona ciddi katkısı söz konusu oluyor. Bu etkinin biraz gecikmeli olarak geldiğini söylememiz gerekir.
Aşağıdaki grafik 2013 yılının Mayıs ayında sepet kurda (½ USD + ½ Euro) başlayan yukarı yönlü eğilimin enflasyon (TÜFE) üzerindeki etkisini gösteriyor.
TL’nin son bir yılda Dolara karşı yüzde 20’ye yakın değer kaybettiğini düşünürsek kur artışından enflasyona gelen yansımanın henüz tam olarak bitmediğini tahmin edebiliriz.
Grafikten görüleceği üzere kurlarda ortaya çıkan artış TÜFE üzerinde de artış yönünde etki yapmaktadır.
Dolaylı vergilerde artışlar
KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde oran artırımları ya da belirli bazı mallar ve hizmetler üzerinde vergi artışları da fiyatları bir defalık bir artışa tabi tutuyor. Bir defalık bir artış olsa da bu artışlar sonraki dönemde de fiyatların yüksek oluşmasına neden olduğu için enflasyona katkıda bulunuyor. Bu tür artışlar özellikle benzin, doğalgaz gibi yaygın kullanımı olan girdilerde olduğunda dalga dalga yayılarak neredeyse fiyatlar sisteminin bütününü etkileyebiliyor. Örneğin benzin fiyatlarında dolar yükselişi ya da vergi artışından gelen bir artış hemen ulaştırma, taşıma fiyatlarını etkiliyor. O da bütün malların fiyatlarını artıran bir gelişmeyle sonuçlanıyor.
Örneğin yılbaşında yapılan ÖTV artışının 2014 yılı enflasyonuna yüzde 0,5 ile yüzde 0,8 arasında etki yapacağı tahmin ediliyor.
2014’de enflasyon yükselir mi düşer mi?
Kurlardaki artış eğiliminin ya da bir başka ifadeyle TL’deki dış değer kayıplarının 2014 yılında da sürmesi halinde bu gelişmenin enflasyonu yukarı itmeye devam edeceğini söylemek mümkündür.
2014 yılında enflasyonu frenleyecek önlemlerin başında para arzını denetim altında tutmak, kamu harcamalarını enflasyonun üzerinde artırmamak, faizle ilgili kararları daha esnek verebilmek gibi önlemler geliyor. Üst üste iki yıl seçim yaşanacağını düşününce bu önlemlerin kolayca uygulanamayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu durumda 2014 yılında enflasyonda düşüş beklemek pek mümkün görünmüyor. Bu çerçevede TCMB’nin yüzde 5’lik hedefini tutturmasını beklemek bir yana, enflasyonu 2013 düzeyinde (yüzde 7,4) tutabilmesi bile başarı sayılmalı.