Son kırk yılımız enflasyonu konuşmakla geçti. Ne yazık ki yalnızca konuşmakla geçti. Aşağıdaki grafik Türkiye’nin (kırmızı) enflasyonla sınavını gösteriyor. 2005 -2013 yılları arasında gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) ortalamasından (yeşil) oldukça yüksek bir enflasyona sahip olsa da dünya ortalamasından (mavi) büyük bir kopma içinde görünmeyen Türkiye, asıl olarak son dört yılda ciddi biçimde olumsuz bir ayrışma içine girmiş (grafikte kullanılan veriler için kaynak: IMF, WEO Database, October 2020.)
Türkiye’nin içinde bulunduğu grup ve dünya ortalamasından sapmasının hızlandığı son dört yıl Türkiye’nin yalnızca ekonomik riskleri değil sosyal ve siyasal riskleri de artırdığı yıllar. Ekonomi politikasındaki hatalara ek olarak dış politikadan iç politikaya, sosyal konulara yaklaşımlara kadar sürekli dünyaya ve yüzyıla ters düşen kararların alındığı, ön plana çıkarıldığı yıllar bunlar.
Bizim gibi dolarizasyon içinde bulunan ekonomilerde parasal akım şemasını şöyle yazmak mümkündür:
Türkiye, son kırk yılda risklerini düşürmeye değil faizi düşürmeye odaklandığı için sorunu çözemedi. Bir sorunu çözmenin yolu o sorunun nedenini bulup onu yok etmekten geçer. Hangisinin neden hangisinin sorun olduğunda tereddüdünüz varsa bunun yanıtını size ancak bilim verebilir.
Gerçekler teorimize uymuyorsa teorimizi değiştirmemiz gerekir. Teorimizi değiştirecek yerde gerçekleri değiştirmeye çalışırsak yalnızca kendimizi kandırmış oluruz.