Mahfi Eğilmez – 24.06.2013
Fed açıklamasının etkisi
Bir türlü sıkıntılı bir hafta geride kaldı diyemiyoruz. Her geride kalan sıkıntılı hafta yerini yeni bir sıkıntılı haftaya bırakıyor. Fed’in ilk açıklamasından bu yana hava hep böyle gitti. Ardından Fed açıklamaları geldikçe işin ciddiyeti daha fazla ortaya çıktı ve etki de arttı. Haftaya 73 binlere gerilemiş borsa endeksi, 1,94’ün üzerine çıkmış dolar kuru, 2,55’e dayanmış Euro kuru ve yüzde 8’i geçmiş bulunan gösterge faiz ile başladık. Bir zamanlar kriz göstergesi olarak kabul edilecek bu görünüm bugün yalnızca sıkıntı olarak anılıyor olsa bile eğilimin böyle sürmesi halinde sıkıntının ötesini konuşmaya başlayacağımız açıktır.
Gerginlik Fed’in para politikasını biraz sıkılaştırmayı düşündüğünü açıklamasıyla başladı. Bu aşamada iki temel konuyu vurgulayalım: (1) Fed henüz sıkılaştırma yapmış değil, sadece geleceğe dönük bir sıkılaştırma olasılığını dile getiriyor. (2) Fed’in yapacağını açıkladığı sıkılaştırma tahvil alımını kaldırmaya yönelik değil sadece alımı bir miktar azaltmaya ve bu yolla piyasaya verdiği likiditeyi bir miktar düşürmeye yönelik bir açıklama. Özetle Fed’in bu aşamada yaptığı fiziksel bir değişim söz konusu değil, yalnızca ileriye dönük olarak verdiği bir mesaj var. Buna karşın rahat paraya alışmış bulunanlar için bu adarlık bir açıklama bile sıkıntı olarak algılanıyor ve piyasalarda gerginlik yaratıyor.
Gezi Parkı eylemleri
Polis artık kimseyi Gezi Parkı’na sokmuyor. Buna karşılık eylemler bu kez de Taksim’de buluşup protesto etme biçimine dönüşmüş görünüyor. Geçtiğimiz Cumartesi akşamı yine binlerce kişi Taksim Meydanı’nda buluştu, polis yine tazyikli su ve biber gazıyla müdahalede bulundu. Bütün bunlar sanki eylemlerin hiç bitmeyeceği havasını yaratıyor. Kimsenin de tansiyonu düşürmeye yönelik bir mesaj vermeye niyeti yokmuş gibi bir görünüm sürüp gidiyor. Bu gelişmelerin sonucu olarak zaten Fed açıklamalarının yarattığı etkiyle olumsuz algılama sürecine girmiş olan piyasalar daha da olumsuz hale geliyor. Reel kesimde önemli bir açık pozisyon olduğunu ve bunun ağırlıklı bölümünün hedge edilmediğini dikkate alırsak tedirginliğin niçin büyüdüğünü anlamak çok da zor değil.
Bu hafta TCMB, kurlara yön vermeye çalışırken aktif olarak, Hazine ise çeşitli ihalelerle borçlanmaya çalışırken pasif olarak piyasada yer alacak. TCMB’nin aktifliği kurlar üzerinde etki yapacak enstrümanlara sahip olmasından, Hazine’nin pasifliği ise elindeki araçlala faizlere doğrudan etki yapma olanağının bulunmamasından kaynaklanıyor. Faizlerin yükseldiği bir ortamda Hazinenin iç borçlanma maliyeti de ister istemez artacak. Bu görünümün sürmesi not artışına karşın Hazinenin dış borçlanma maliyetini de olumsuz etkilemeye devam edecek. Türkiye’nin CDSlerindeki yükselme bu maliyet artışının en belirgin göstergesi.
Kriz gelişme yolundaki ülkeleri yeni vuruyor
24 Aralık 2012 tarihinde bu blogda yayımlanan “2013 Tahminleri” başlıklı yazımın girişinde şöyle yazmışım: “2012 yılına girerken “bu yıl kriz yılı o nedenle tahmin yapmayacağım” demiştim. Aslında her yıl tahmin yapıyorum ve geçen yıl da yapmıştım. Ama kullandığım model bana 2012 yılında bir kriz ortamının oluşacağını işaret ettiği için elde ettiğim sonuçları paylaşmamıştım. Şimdi çıkıp da şunları tutturdum bunları tutturmadım diyecek halim yok. Madem tahminlerimi kamuoyuyla paylaşmadım hangilerinin tutup hangilerinin tutmadığı da bana kalsın…Buna karşılık kamuoyuyla paylaştığım 2012 kriz yılı olacak tahminimin tutup tutmadığı konusunda bir şeyler söylemem gerekiyor. 2012 yılının kriz yılı olacağını söylerken asıl olarak Avrupa ve yükselen piyasa ekonomilerini kastederek söylemiştim. Avrupa gerçekten de krize girdi ama yükselen piyasa ekonomileri benim tahmin ettiğim spillover etkisinden (yani dışarıdaki olayların içeriye yansıması) kurtulmayı başardı.”
Demek ki tahminim yaklaşık 6 aylık bir gecikmeyle gerçeğe dönüşmüş görünüyor. Küresel krizi başlangıçta ve hatta devamında iyi atlatıyor görünen gelişme yolundaki ekonomiler şimdilerde krizin için doğru çekiliyorlar. Bu etki Brezilya’dan Çin’e kadar yaygın bir hal alıyor. Türkiye’nin de bu anafora kapılması söz konusu. Krizdeki ABD ve AB, krizi para saçarak atlatmaya yöneldiler. Bu likidite bolluğundan en fazla gelişme yolundaki ekonomiler kazandı. Şimdilerde artık paraların geri çekilme dönemi geldi. Bu gelişmeden de en fazla gelişme yolundaki ekonomiler etkileniyor. Böyle bir durumda içeride sıkıntı yaratmak bu gergin ortamı daha da gerecek bir etkiye yol açar. Türkiye ve Brezilya bunun tipik örnekleri.
Krize girmek kolay çıkmak zordur
Krize giriş kapitalist kültüre dönüşmüş küresel sistemde ciddi bir travma yarattı. Çünkü bütün eski büyük krizlerde olduğu gibi sistemin yeni paradigmaya uygun teorik altyapısı henüz hazır değildi. Krizlerde hep olduğu gibi Keynesyen uygulama imdada çağırıldı. Ne var ki o da sermaye hareketlerinin bu kadar serbest olduğu bir yapının modeli değildi. Buna karşılık oldukça yardımcı oldu.
Şu aralar bu krizden çıkmaya çalışırken ikinci travmayı yaşıyoruz. ABD, kısmen sağladığı toparlanmanın verdiği, cesaretle kriz boyunca üç kattan fazla artırdığı Fed bilançosunu yavaş yavaş düşürmeye yöneliyor. Bu yönelişin açıklamasıyla birlikte küresel sistemde bu kez tersine bir anafor oluştu ve gelişme yolundaki ülkeleri çekti. Bu ülkelerden yabancı paralar çıkıyor ve bu çıkış bir anafor etkisi yaratıyor.
Asıl travma bundan sonra yaşanacak. Fed’in henüz bir eyleme dayanmayan açıklaması bu tür bir etki yaratıyorsa eyleme geçtiğinde yaratacağı etkinin boyutunu düşünmek bile zor. Özetle söylemek gerekirse gelişme yolundaki ülkeleri zor günler bekliyor. Umalım ki anafordan çıkarken gelişme yolundaki ülkelerin üzerine basan gelişmiş ülkeler yeniden anafora kapılıp devrilmesinler. O zaman kriz sürekli bir hal alabilir.