Ekonomik tahminler nasıl gerçekleştirilir? Resesyon, depresyon, stagflasyon, canlanma terimleri neyi ifade eder?
Ekonominin ve iktidarların izlediği rotaların, genellikle, aynı paralelde olduğunu söylemek çok da doğru olmaz. Bu ikilinin, özellikle hızla gelişen ekonomilerde, farklı bir kulvarda seyrettiği de bir gerçektir.
Durgunluk yıllarında ise, belirlenmiş olan hedeflere ulaşmak çok daha zordur. Konjonktürün seyri, pek çok sosyal, siyasi ve ekonomik faktörle ilişkilidir. Geleceğe ait projeksiyonlarda, hükümetin hedeflerinin yanı sıra ekonomik tabandan gelen dinamiklik düzeyinin de göz önünde tutulması gerekir.
Piyasanın ekonomiye yönelik bakış açısı, hükümet kararlarından ve konjonktürden etkilense de; piyasanın temel eğilim ve yönelimleri de belirli dönemlerde konjonktürün yönünü değiştirebilir.
Sağlıklı bir tahmin yapabilmek için şu yöntem ve analizler göz önünde tutulmalıdır:
Öncelikle ekonominin içinde bulunduğu durumun incelenmesi gerekir. Bu noktada ilk adım, ekonominin reel göstergelerinin incelenmesidir. En önemli araçlar; tamamlanan son çeyrekteki büyüme oranı, kapasite kullanım oranı, stok düzeyleri, sanayi üretim endeksleri ve satışlarla ilgili gözlemlerdir.
Mevcut ekonomik durumun iyi olması, gelecekte de aynı durumun devam edeceği anlamına gelmez. Parasal göstergelerdeki durum iyi değilse, bir süre sonra reel göstergelerde de kötüleşme görülmeye başlar.
Bu yöntem ve analizler dışında, ayrıca bazı göstergelerin incelenmesi de gerekir. Bunlar:
İç ve dış borç servisi: İç ve dış borç servisinin, vergi gelirlerinin %60’ını aşması, kriz için birinci derecede alarm olarak kabul edilmektedir. İç ve dış borç stoğunun artışı da büyümenin dış ticaret açığı ve kamu açığı ile finanse edildiğini gösterir. Bu kalemlerdeki kısa vadeli yükümlülükler dikkatle incelenmelidir.
Faiz oranları: Kamu ve özel sektör ekonomilerinin her ikisini de yakından etkileyen eğilim, faiz oranlarında görülen yükselme eğilimidir. Bu gibi bir durumda; her iki sektördeki yatırımlar sekteye uğrar, kamu sektörü ödeme güçlüğü içine girer.
Ekonominin ateşinin yükseldiğini gösteren bir diğer nokta da, bir yıl öncesinin aynı gününe göre güçlü dövizlerin değer kazanma oranlarının giderek tırmanmasıdır.
Ekonomideki göstergelerin belirli düzeylerinde konjonktür teşhisleri yapılır. Bunlar:
– Resesyon: Üst üste üç çeyreklik dönemde, büyüme oranı sıfır ile %2 arasında kalırsa, resesyon (ekonomide durgunluk) tehlikesinden bahsedilmeye başlanır. Böylesi bir ortamda; ekonomi ivmesini kaybeder, talepte canlanma görülmez ve genel olarak bir karamsarlık havası egemendir. Büyüme oranındaki her 1 puanlık gerileme, 80-100 bin kişilik bir işsiz kitlesinin iş bulmasını engeller. Resesyon dönemlerinde, kapasite kullanım oranları %80’lerden 70’lere kadar, hatta daha da gerilere düşer. Üretimde reel olarak bir duraklama eğilimi mevcuttur. Bu dönemde, yatırım eğilimleri zayıflar, yeni iş kurmak isteyenler bile bir süre daha beklemeyi tercih ederler. Resesyon, 9-15 ay süre ile ekonomiyi etkiledikten sonra yerini yavaş yavaş canlanmaya bırakır. Durgun dönemde gelecek için yatırımlar yapanlar, rakiplerinin önüne geçebilme imkanını yakalayabilirler. Sanayileşmiş ülkelerin (iç pazarlarındaki durgunluk nedeniyle) ellerinde kalan stokları göreceli olarak daha düşük fiyatlarla ihraç etmeleri sonucunda; Türkiye için, ithal malların fiyatları gerileme eğilimine girer.
– Depresyon: Piyasa faaliyetlerinin oldukça uzun süre durgun gittiği, işsizliğin arttığı, fiyatların düşme eğilimine girdiği ve toplam satın alma gücünün daraldığı konjonktür dönemine depresyon denmektedir. Deflasyonist etkilerin hakim olduğu depresyonlarda, genel anlamda, ekonomik büyüme oranının negatif değerlere düşmesi ve durgunluğun derinleşmesi söz konusudur. Geleceğe dair kaygıların en üst düzeye çıktığı, toplum genelinde karamsarlık ve ruhsal tedirginliğin mevcut olduğu depresyon, ekonomideki genel çöküntü olarak kabul edilmektedir. Depresyon ile resesyon arasında şiddet ve süre olarak farklılıklar vardır. Resesyondan daha uzun süren depresyon, piyasa çöküntüsü olarak tanımlanmaktadır. Depresyonu önleyebilmek amacıyla alınacak tedbirlerin başında, iş hacmini genişletme yer alır. Bu amaçla; faiz oranlarının düşürülmesiyle beraber, yatırımların artırılması yoluna gidilir. Aynı zamanda, talebi artırıcı tedbirlerle yatırımlarda süreklilik sağlanmasına çalışılır.
– Stagflasyon: Resesyon ve depresyon dönemlerinde, iç talepteki gerileme nedeniyle enflasyonun da düşük düzeyde kalması gerekirken; yapısal nedenlerle, son 20 yılda bazı sanayileşmiş ülkelerde ve Türkiye’de, durgunluk dönemlerinde de fiyatların hızlı bir şekilde yükseldiği gözlemlenmiştir. Büyüme oranı gerilerken, aynı zamanda fiyatların düştüğü durumu tanımlamak için, İngilizce “stagnant” (durgun) ve “inflation” (enflasyon) kelimelerinin birer hecelerinden stagflasyon terimi yaratılmıştır. Stagflasyonun mevcut olması halinde, geleneksel kamu harcamalarını hızlandırma yöntemi ile ekonominin canlandırılması kolay olmaz. Bu durumda, ancak; tüketim harcamalarının yükselmesi ve piyasada güvenin sağlanması ile ekonominin canlandırılması mümkün olabilir.
– Canlanma: Canlanma döneminin yaşandığından söz edilebilmesi için, ekonomik faaliyetlerin en yüksek düzeyde seyrediyor olması gerekir. Canlanmanın başlangıç sinyali olarak; reel göstergelerde, iyileşmenin mevcut olması gerekir. Bununla beraber ekonomi, sürekli olarak büyümesini devam ettiremez ve belirli bir dönemde tavana ulaşır. Bu noktadan sonra, girdi arzlarında darboğazlar başlar ve canlanmaya paralel olarak yükselen faiz oranları bir süre sonra yeni yatırımların hızını keser. Bu dönemlerde, tüketici taleplerinde gerileme görülmese bile, yatırımlarda başlayan duraklamanın büyüme hızını düşürmesi durumu söz konusu olur.