Ekonomik risklerdeki dönüşümü beraberinde getiren yeni bir yıla girerken…

Yaşam döngüsündeki değişimler bazen dönüşümü de kaçınılmaz kılar. Aynı şekilde dünyanın güneşin etrafında attığı turun her bitişi de (astrologlarınkine benzer olmasa da) olagelen süreçlerin özetini çıkarmak ve hafızaları tazelemek adına başlayan yeni yıl için pusula niteliğini taşır.

O nedenle yeni yıl bahane ama ekonomik risklerdeki dönüşüm açısından bir hatırlatma yapmak istersek; öncelikle 2025’e oldukça farklılaşmış bir ekonomik risk kompozisyonuyla adım attığımızı söyleyebilirim.

2024’e girerken en önemli küresel ekonomik riskler, banka iflaslarının 2008 küresel finans krizinde olduğu gibi büyüyeceği, ABD’de bu durumu tetikleyen ticari gayrimenkul varlıkları (bonoları), yine ABD merkez bankasının miktarsal sıkılaşma boyutundan kaynaklı finansal riskler ve en çok da küresel durgunluk senaryoları idi.

Oysa bugüne gelindiğinde ABD’de seçilmiş başkan Trump’la beraber, bu risklerin neredeyse tamamının değiştiği bir tablo görüyoruz. Hatta 20 ocakta kurulacak yeni hükümetle beraber, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı hem jeopolitik hem de ekonomik açılardan değerlendiriliyor.

Trump’ın göreve başlamasını siyasi dengeler üzerinden değerlendirdiğimde; Davos’daki meşhur zenginler klubü Dünya Ekonomik Forumu ile aynı gün gerçekleşecek olması bile enteresan bir tezatlık diyebilirim. İklim değişimi ve zenginlere yüksek vergi getirilmesi gibi küresel amaçlar uğruna sözde kenetlenen bir topluluk ve bu topluluğun bir kısmının Trump’ı destekleyerek, (toplanma amaçlarına tezat bir şekilde) küreselleşmeden çıkışı hızlandıracağı ve dünya jeopolitiğinde yeni bir yol ayrımına gidileceğini kim öngörebilirdi?

Ancak Batının büyüklük kompleksi devam ettiği sürece bu tarz tezatlıkları doğal karşılamamız gerekecek sanırım. Örneğin Gideon Rachman, bir yazısında “ABD hala dünyanın en güçlü ülkesi ve dünyanın en büyük ekonomisi. Dolar dünyanın rezerv para birimi ve Amerikan ittifak sistemi Avrupa, Asya ve Amerika’nın güvenliğini destekliyor. ABD uluslararası taahhütlerini kökten yeniden düşünmek konusunda ciddiyse, o zaman tüm dünya uyum sağlamak zorunda kalacak.” İfadesiyle ABD’nin Trump zamanında küreselleşmeden çıkış pahasına da olsa yeni uyum sağlama stratejileri geliştireceğinden emin.

Öyleyse jeopolitiğin ekonomiden özellikle de rezerv para dolardan beslendiği söylenebilir mi? Bu sorunun cevabını önümüzdeki birkaç yıl boyunca ABD-Çin ekonomik hesaplaşmasından kimin galip çıkacağı belirleyecek.

2025’in küresel ekonomi senaryolarında; bu defa hiç olmadığı kadar bir ABD ekonomisinin başatlığı var. Bunun da en bariz göstergelerini Trump’ın ek ticari tarifeleri, ABD dışı kamu harcamaları kesintileri ve kendi ülkesindeki genişlemeci maliye politikaları oluşturuyor.

Yani bu yılın başındaki durgunluk senaryosu tümden tersine dönerek; hedeften uzak enflasyonuyla canlı bir ABD ekonomisini öne çıkarırken; bu etkinin Fed’in sıkı para politikalarıyla doları güçlendireceği ve ABD dışı ülkeler içinse zorlu finansal koşullar yaratacağı endişesi hakim.

Geride bırakacağımız 2024 yılını ülkemiz açısından değerlendirdiğimde ise, çok yüksek enflasyon nedeniyle zorlu geçen bir dönem olmasının yanı sıra istikrarlı bir biçimde uygulanan dezenflasyon programının yan etkilerinin de gerek imalat sanayi ve ihracatçı gerekse de hanehalkı tarafından hissedildiği bir yıl olarak değerlendirebilirim.

Diğer taraftan ekonomimizde yaşananlar sadece bununla da sınırlı değildi. Dış talep koşullarındaki olumsuzluklara karşın ihracatta rekorlar kırıldı, döviz kurunda istikrara kavuşmanın getirdiği rahatlıkla TCMB, öncesinde çok tartışılan döviz rezervlerini alımlarla oldukça yüksek bir seviyeye getirdi ve tüm bunların karşılığında ülke notlarımızda artışlarla kredi risk primimizdeki düşüş ve cari dengede iyileşme yaşanmış oldu.

2025 yılı bu bakımdan Türkiye ekonomisinin önemli bir kavşağa girişi olarak tanımlanabilir. Ekonominin tüm paydaşlarının fedakarlığı pahasına da olsa halen yüksek seviyede olan enflasyonun düşürülmesi için sıkı bir program yürütülüyor. TCMB’nin son PPK kararıyla yapılan faiz indiriminin özellikle reel kesime bir miktar kolaylık sağlayacak olmasının yanı sıra bu yıl ekonomideki gidişatı en çok etkileyecek göstergelerden biri gıda ve kira fiyatları gibi katılık gösteren verilerdeki iyileşme olacaktır.

Özetle Türkiye ekonomisinin önümüzdeki yıl da en önemli meselesi enflasyonla mücadele olacaktır diyebilirim. Jeostratejik olarak bakıldığında ise, ülkemizin her geçen gün daha da güçlenen rolünün Suriye ve Gazze gibi coğrafyalarda insanlıktan yana güçlü ve özgün tavrı ve de Rusya Ukrayna Savaşı’ndaki arabuluculuk rolleri ile daha da kuvvetleneceğini düşünmekteyim.

Tıpkı merhum Ziya Gökalp’in dizelerde olduğu gibi;

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,

Ummadım bu işten asla mükafat!

Bu yüzden bin türlü felaket çektim,

Hiç bir an esefle demedim: Heyhat!

Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkes;

İlk gayem olurdu Türk milliyeti

Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,

Kurtarır her İslam olan milleti!

Google Play'den ücretsiz indirin
SİZ DE BİNLERCE YATIRIMCI GİBİ PARA & BORSA MOBİL UYGULAMASINI ÜCRETSİZ İNDİREREK GÜNCEL PİYASA YORUMLARINA ULAŞMAK İÇİN HEMEN BURAYA TIKLAYIN

@ParaBorsaNet'i Twitter'da Takip Et!

ÖNEMLİ HABERLER VE GÜNCEL PİYASA YORUMLARINI KAÇIRMAMAK İÇİN BURAYA TIKLAYARAK HEMEN TWITTER'DA BİZİ TAKİP EDİN!