Mahfi Eğilmez – 07.04.2013
ABD
2006 yılında subprime mortgage kriziyle başlayan ekonomik kriz, 2008’de Lehman Brothers kriziyle zirveye ulaştıktan sonra ABD, son 3 – 4 yıldır likidite bolluğu yaratmaya dayalı genişletici, maliye ve para politikası izledi. Bu dönem içinde ciddi yönetsel sorunlar yaşadı ve bu sorunlar özellikle maliye politikası üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Sistem önce bütçe sorunları yaşadı, durum, geçici bütçelerle idare edilmeye çalışıldı, ardından mali sistem borç tavanına çarptı, sonra mali uçurum geldi çattı. Bu sorunların hiçbirisi kalıcı olarak çözülmediği halde sistem kör topal yoluna devam ediyor Ve işin ilginç tarafı ABD ekonomisi bütün bu olumsuzluklara karşın toparlanıyor. Ekonomi, büyüme eğilimine geri döndü, işsizlikte arada bir artışlar olsa da genel eğilim düşüş yönünde bulunuyor, cari açık toparlanıyor, bütçe açığı inişe geçmiş görünüyor.
ABD ekonomisi için 2013 yılı ortalama bir yıl olacak gibi duruyor. Yükselişe geçebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi gerekiyor. Bugünkü görünüm, o yönde bir umut vermiyor.
Avrupa
ABD krize girdiğinde onu dengeleyeceği düşünülen Avrupa, bu dengelemeyi sağlayamadığı gibi gecikmeli olarak 2010 yılında krize girdi. İrlanda ile başlayan kriz dalgası Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya’yı sıkıntıya düşürdü. Ötekiler bu darbeleri şimdilik atlatmış görünseler de Yunanistan batmanın eşiğinden AB ve IMF’nin destekleri ve çeşitli borç silme operasyonlarıyla kurtuldu. Buna karşılık Yunanistan’ın eski durumuna gelmesi uzunca bir süre için pek mümkün görünmüyor. Yunanistan’ın batışın eşiğine gelmesinin sonuçları Güney Kıbrıs’ın da aynı duruma gelmesine yol açtı. Bu iki ülke başkalarının parasını kullanarak kendi imkânlarının çok ötesinde yaşamanın faturasını şimdi ödüyorlar. Sırada bu iki ekonomiye benzer koşullara sahip olan Slovenya duruyor. Slovenya’nın her an Güney Kıbrıs’ın durumuna düşebileceği korkusu bütün Avrupa’yı sarmış bulunuyor. İspanya, Portekiz ve İtalya krizin sarsıntılarını henüz atlatabilmiş değil. Özellikle siyasal açıdan ağır bir sıkıntı yaşayan İtalya’nın bu işin içinden nasıl çıkacağı tartışmaların odak noktasını oluşturuyor. Avrupa’da Almanya dışında hiçbir ekonomi yeterince güçlü görünmüyor. Eskiden Almanya’nın yanında Fransa’nın da bir güce sahip olduğu düşünülürdü şimdi o da yeterince güçlü görünmüyor. Yani Almanya istese de istemese de artık Avrupa Birliğinin tek lideri konumuna gelmiş durumda.
Özetle söylemek gerekirse 2013 yılı Avrupa için parlak bir yıl olmaktan çok uzak görünüyor.
Japonya
Yaklaşık 20 yıldır durgunluktan kurtulma çabası içinde bocalayıp duran Japonya, siyasal iktidar değişimi sonrasında Abe’nin yeniden başbakanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte sıkıntıları çözebilmek için Yen’in değerinin düşürülmesi yaklaşımını gündeme getirdi. Abe’ye göre Japonya’nın durgunluktan çıkamamasının temel nedeni Yen’in aşırı değerli olmasıydı. Abe’nin Japonya Merkez Bankası’nın başına getirdiği Kurado bu yaklaşımın uygulayıcısı konumunda bulunuyor. Dünya, kur savaşları başlıyor diye kıyameti kopara dursun Japonya düşük değerli Yen politikasını uygulamaya başladı ve Yen değer kaybetmeye yöneldi.
Şu ana kadar başka ülkelerden benzer tepkiler gelmedi. Ama eğer ileride benzer tepkiler gelirse kur savaşlarının ortasında bulabiliriz kendimizi.
2013 yılı Japonya’nın gevşek para ve maliye politikaları izleyeceği bir yıl olacak. Ve eğer kur savaşlarına yol açıp da karşı ataklarla önlenmezse bu yeni yaklaşım Japonya için yeni bir çıkışın başlangıcı olabilir.
BRIC
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin son birkaç yıl boyunca sıkıntıdan sıkıntıya giren küresel sistemin yükünü taşıyan ekonomiler konumundaydılar. 2012 yılında Brezilya’da bir düşüş ortaya çıktı. Brezilya’nın ekonomik performansında bir gerileme söz konusu. Rusya’nın da parlak bir 2012 yılı geçirdiğini söylemek kolay değil. Bununla birlikte her iki ekonomi de sahip oldukları zenginliklerle fazlaca sorun yaşamadan, belki biraz performans düşüşüyle krizi atlatacak görünüyorlar. 2013 yılı bu iki ekonominin daha iyiye gideceği bir yıl olacak gibi görünüyor. Çin ve Hindistan da belirli bir performans düşüşü yaşamış olsalar da küresel sistemin hızlı büyüyen ekonomileri arasında en başta geliyorlar. 2013 yılında bu iki ekonominin yine iyi performans sergilemesi bekleniyor.
Çin ve Hindistan’ın 2013 performansları ABD ve Avrupa’nın ne kadar toparlanma yaşayacağına yakından bağlı. Buna karşılık Brezilya ve Rusya ihraç ettikleri malların özelliği nedeniyle daha rahat konumdalar.
Türkiye
Küresel krizin başından beri krizden az etkilenen ekonomiler arasında yer alan Türkiye, hem krizin etkilerinin yansıması hem de kendi isteğiyle uyguladığı ekonomiyi soğutucu politikalar sonucu bir iniş yaşadı. Başlangıçta yumuşak iniş hedeflenmiş olsa da iniş oldukça sert gerçekleşti ve büyüme oranı % 8,8’den 2,2’ye düştü.
Aşağıdaki tablo son iki yılın makroekonomik göstergelerinden bazılarını 2013 yılı tahminleriyle birlikte gösteriyor (2013 tahminleri OVP tahminleridir.)
2011
|
2012
|
2013 Tahmin
|
|
Büyüme
|
8,8
|
2,2
|
4,0
|
Enflasyon
|
10,5
|
6,2
|
5,3
|
İşsizlik
|
9,8
|
9,2
|
8,9
|
Bütçe Dengesi / GSYH
|
-1,3
|
-2,2
|
-2,2
|
Cari denge / GSYH
|
-9,7
|
-6,0
|
-7,1
|
2011 ve 2012 yıllarına karşılaştırmalı olarak baktığımızda değişimi net bir biçimde görebiliyoruz. 2011’de % 8,8 gibi yüksek bir büyümeye ulaşmanın bedeli yüzde 9,7’lik cari açık olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. 2012’de bu ürkütücü cari açık oranını düşürmenin bedeli ise büyümenin yüzde 2,2’ye düşmesi biçiminde gerçekleşmiş görünüyor. Cari açık düşerken de bütçe açığı hafifçe yükselmiş durumda. Bu tür değişimlere geç katılan göstergelerden birisi olan işsizlik 2012’de düşmüş görünse de Ocak 2013’de ise yüzde 10,1 düzeyine çıkmış bulunuyor.
2013 yılı Türkiye için nasıl bir yıl olacak? OVP tahminlerine bakarsak ortalama bir yıl olacak gibi görünüyor. Yüzde 4 büyüme Türkiye’nin potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilen yüzde 5 – 5,2’lik oranın altında bulunuyor. Bu tablo bize 2013 yılında Türkiye’nin fazlaca sıkıntı yaşamayacağını ama rahat bir yıl da geçiremeyeceğini gösteriyor. Türkiye’nin rahat yıllar yaşaması ise cari açığını düşürecek biçimde uygulayacağı akıllı bir geçici ikame politikasına ve öteki yapısal reformlara girişmesine bağlı görünüyor.