Bayram tatilinde ekonominin gündemine yepyeni bir tartışma oturdu ki; onun da kaynağı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in AA muhabirine yapmış olduğu açıklamaydı: Sayın Bakan, Dünya Bankası ile yürütülen güçlü işbirliği kapsamında gelecek 5 yıllık döneme ilişkin mali işbirliği programı oluşturulduğunu belirterek, “Dünya Bankası’nın ilk 3 yıl içinde ülkemize ilave 18 milyar dolarlık finansman sağlayacağı Ülke İşbirliği Çerçevesi Programı, Bankanın İcra Direktörleri Kurulu’nda görüşülerek yürürlüğe girdi” dedi.
Genel seçim sonrası ve yerel seçim öncesinde Türkiye’de ekonominin tartışıldığı ana başlık TCMB’nin önderliğindeki para politikasıydı. Yerel seçimin ardından ise artık faiz tartışması bayatlamıştı. Zira artık mevcut politikadan dönüşün mümkün olmadığı görülmüştü. Bu noktada tartışma başlığı birden Dünya Bankası’ndan temin edilecek finansmana kaymış bulundu…
Dünya Bankası’nın sağlayacağı kaynak neden bu kadar tartışılıyor?
Bu soruya cevap vermek için önce bu kurumların ne olduğuna ve ülke ekonomimiz için nasıl bir anlam taşıdığına şöyle bir bakalım: Hikaye, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra süper güç olmasının da yolunu açan bir nevi Avrupa kurtarma planı, Bretton Woods anlaşmasıyla başlar. 1944 yılında Uluslararası Para Sistemi’nin esaslarını belirleyen Bretton Woods anlaşması gereğince önce Dünya Bankası, ardından Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund – IMF) kurulur. Bu kurumlar daha sonra gelişmekte olan ülkeler için vazgeçilmez bir finansman kaynağı halini alacaktır.
Kuruluş amaçlarından farklı olarak, pratikte tartışmalara neden oldular
Dünya Bankası İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkelerin yeniden yapılanmalarına ve kalkınmalarına yardımcı olacak kaynakları sağlama misyonunu üstlenmiştir. Temel amaç; sayıları çoğalmış bulunan üyelerden savaşta yıkıma uğramış veya az gelişmiş olarak tanımlanan ülkelerin kalkındırılması için uzun vadeli (35-50 yıllık) kaynak sağlamaktır. IMF ise, özellikle ülkelerin ödemeler dengesinde karşılaşmış oldukları açıkları finanse etme misyonunu üstlenmiş, bu sayede Batı bloğunda geçerli olan ekonomi anlayışını da dünya ülkelerine yaygınlaştırma fırsatı bulmuştur. Bu tanım ve misyonları bir hikaye temasında anlatmamın da bir nedeni var. Çünkü bu iki kurumun kuruluş amacı ve misyonu; dünyada yoksullukla mücadele etmek gibi evrensel ve iyi niyetli bir temaya sahip olsa da; gerek pratikte ortaya çıkan manzara gerekse de buzdağının altındaki neoliberalizm dayatması günümüze kadar çok sayıda tartışmaya zemin hazırlamıştır.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!