Mahfi Eğilmez – 25.01.2013
Ekonomi politikası
Ekonomi politikası bazen bağımsız bazen bir bütün olarak uygulanmaya çalışılan iki ana alt başlıktan oluşuyor: (1) Maliye politikası (vergi politikası, kamu harcamaları politikası, borçlanma politikası, teşvik politikası, destekleme politikası, dışticaret politikası), (2) Para politikası (faiz politikası, APİ, karşılıklar politikası.)
Ekonomide yaşanan istikrarsızlığın türüne ve büyüklüğüne göre iki ayrı başlıktaki konulardan bir kaçı bir pakette toplanıyor ve adına istikrar politikası deniyor.
2000’li yıllar öncesi
1970’lere gelinceye kadar ekonomi politikasında ağırlık maliye politikasındaydı. Para politikası ancak onun bir tamamlayıcısı olarak kullanılıyordu. Merkez bankalarının bağımsızlığı çoğunlukla atanma ve yönetilme bağımsızlığı olarak algılanıyor, araç bağımsızlığı gündemde bulunmuyordu.
Bu dönemde ekonomi politikası, maliye ve para politikası ayrımı olmaksızın ekonomik büyümeden enflasyonla mücadeleye, işsizliğin düşürülmesinden cari açığın denetlenmesine kadar uzanan bir alanın tamamını kapsayacak biçimde kullanılıyordu. Maliye politikasının tek başına egemen olduğu alan bütçenin yönetilmesi, para politikasının egemen olduğu alan ise döviz kuruydu. Onun dışında hangisinin hangi göreve yöneldiği tam olarak ayrılmış değildi. O dönemde ağırlık maliye politikasında olsa da ekonomik istikrarın tamamından para politikasıyla birlikte birlikte sorumlu görünüyorlardı.
1970’ler ile 1980’ler merkez bankaları ve para politikası üzerinde yoğunlaşmayla geçti. 1980’lerden itibaren maliye ve para politikası arasında ilk kez açık bir amaç farklılığına gidişin adımları atılmaya başlandı. Önce merkez bankalarının bağımsızlığı pekiştirilmeye başlandı, sonra da belirli bir amaca ulaşma göreviyle görevlendirilmeleri gündeme geldi. Verilen görev, fiyat istikrarının sağlanmasıydı. Bu çerçevenin oturması bir anda olmadı. Aşağı yukarı 2000’lere kadar bu dönüşümün altyapısı ve düşünce yapısıyla uğraşıldı.
2000’li yıllar
Bazı ülkelerde bu geçişler daha hızlı, bazılarında daha yavaş gerçekleşti. 2000’li yıllarda para politikasının yalnızca fiyat istikrarını sağlamakla görevli hale gelişi küresel sistemin büyük bölümüne egemen oldu. Fiyat istikrarını sağlamak paranın iç değerini olduğu kadar dış değerini de ilgilendirdiği için bunun yanında bir de örtülü kur politikası yer aldı. Örtülü kelimesini kullanmamın nedeni kur politikası izlemenin özellikle Dünya Ticaret Örgütü nezdinde destek bulmamasıdır. Buna karşın paranın dış değerindeki aşırı dalgalanmaların törpülenmesi gibi masum bir gerekçenin arkasına sığınılarak dalgalı kurda müdahale yöntemi uygulanarak izlenen bir kur politikasına kimse ses çıkarmadı.
Yeni gelişmeler
Son yıllarda bu politikaların ve özellikle de para politikasının alt politikalarının çeşitlendirilmiş biçimleri karşımıza çıkar oldu. Faiz politikası birden çok faizle çeşitlendirildi, karşılıklar politikası kendi içinde bölümlere ayrıldı. Bir başka gelişme daha yaşandı. Para politikasına fiyat istikrarını sağlama görevinin yanı sıra finansal istikrarı sağlama görevi de yüklenmeye başlandı. Böylece para politikası üç klasik politika aracını (faiz, APİ ve karşılıklar) iç fiyat istikrarını, paranın yabancı paralar karşısındaki istikrarını (kur politikası) ve finansal istikrarı sağlamak için kullanmaya başladı.
Makro ihtiyati düzenlemeler
Küresel krizle birlikte eski bir yaklaşımın yeniden güncellenmesi sonucu karşımıza bir başka uygulama demeti olan makro ihtiyati düzenlemeler çıktı. Makro ihtiyati düzenlemeler, finansal sistemdeki riskleri önlemeye çalışan finansal düzenlemeler olarak tanımlanabilir. Bu amaca yönelik uygulamaların çoğu bankacılık otoriteleri (bizdeki BDDK gibi) tarafından belirlenen kurallara göre yürütülüyor. Bunlar arasında minimum sermaye gereksinimi miktarı, sermaye yeterlilik rasyosu en çok bilinen düzenlemeler.
Para politikası finansal istikrarı sağlamak amacıyla kullanıldığında merkez bankalarının yeni görevi gündeme gelmiş oluyor. Örneğin bankaların kredi hacmi mevduatının üzerinde gidiyorsa ve bu gidişin bir finansal istikrarsızlığa neden olacağı düşünülüyorsa merkez bankası para politikasını devreye sokarak kredileri sınırlamaya yönelebilir. Bunun en kestirme yolu kredilere tavan koymaktır. Bu yöntem günümüzde kullanılmıyor. Onun yerine dolaylı yöntem olan zorunlu karşılıkların artırılması yöntemi uygulanıyor. Zorunlu karşılıklar arttırılarak kredi artışının frenlenmesi yoluna gidiliyor.
Finansal istikrarı sağlamaya yönelik makro ihtiyati önlemlerin ayrı bir ekonomi politikası başlığı altında toplanması doğru değil. Bunların sağlanması amacıyla kullanılan araçlar para politikasının araçları olduğu için bu grubu ekonomi politikası açısından o çerçevede ele almak daha doğru görünüyor.
Ekonomi politikasının bugünkü görünümü
Bugün geldiğimiz aşamada ekonomi politikasının alt dallarını şöylece özetleyebiliriz
Maliye politikası
|
Para Politikası
|
Vergi politikası
|
Dolaysız politikalar
|
Kamu harcamaları politikası
|
Kredi tavanı belirleme
|
Kamu borçlanma politikası
|
Faiz tavanı belirleme
|
Dışticaret politikası
|
Dolaylı politikalar
|
Teşvik politikası
|
Faiz politikası
|
Destekleme politikası
|
APİ (likidite politikası)
|
Karşılıklar politikası
|
Artık ağırlık para politikasında
Sermaye hareketlerinin eskiye göre çok daha fazla ve esnek bir biçimde serbest kalmasıyla doruk noktasına çıkan küreselleşme büyük bir sistem değişimi yarattı. Bu değişime teorik altyapı da sistem altyapısı da uygun olmadığı için ortaya çıkan boşluğu doldurabilmek için hızlı ve etkin politika uygulamalarına ihtiyaç duyuldu. Benzer bir durum 1929 Büyük Depresyonu ile de oluşmuş, o dönemde de benzer boşluklar çıkmıştı ortaya. O dönemdeki boşlukları Maliye ya da Hazine Bakanlıklarının önderliğinde uygulanan Keynesyen genişletici maliye politikası uygulamaları doldurmuştu. Küresel krizin yarattığı değişimde ortaya çıkan boşluğu ise merkez bankaları ve onların uyguladığı yeni para politikası yaklaşımları dolduruyor. Özetle diyebiliriz ki 20. yüzyıldaki krizlerin çözümünde anahtar rol maliye politikasındaydı, 21. yüzyılın krizlerinin çözümünde anahtar rol para politikasında bulunuyor.
Sermaye hareketlerinin serbest kaldığı bir ortamda bu akımları uluslararası alanda yönlendiren en belirgin gösterge faizdir. Para politikasının bu ortamda egemenliği eline geçirmesinin bir nedeni de faizlere hükmeden politika araçlarına sahip olmasından kaynaklanıyor.