Mahfi Eğilmez – 11.05.2018
Ekonomi politikası iki temel alt politika ile bazı destekleyici politika araçları ve bazı alternatif politika araçlarından oluşuyor. İki temel alt politikadan birisi vergiler, kamu harcamaları ve kamu borçlanması gibi araçların toplandığı maliye politikası. Öteki de faizler, zorunlu karşılıklar ve açık piyasa politikası gibi araçların toplandığı para politikası. Bu iki temel politikanın yanında teşvik politikası, destekleme politikası, dışticaret politikası gibi maliye politikasını destekleyici bazı politikalar ve planlama, gelirler politikası gibi bazı alternatif politikalar da bulunuyor. Hatta para basma bile bir ekonomi politikası aracı olarak kabul edilebilir. Küresel krizle birlikte para basma şekil değiştirip parasal gevşeme (quantitative easing) adını alsa da işin özü değişmedi.
Küresel krizin ekonomi politikasına getirdiği bir başka araç da makro ve mikro ihtiyati önlemler oldu. Aslında bunlar bilinen ama bu adlar altında gruplandırılmamış bulunan bir takım önlemlerin yeniden sınıflandırılmasından ibaret. Makro ihtiyati önlemler, finansal sistemin bir bütün olarak istikrarını korumayı, mikro ihtiyati önlemler ise sistemden çok bireylerin ve şirketlerin tek tek finansal sağlığını korumayı amaçlıyor.
Beklenti yönetimi eskiden o kadar bilinen ve uygulanan bir politika aracı değildi. Bu alanda bilinen şey merkez bankalarınca uygulanan “açık sözlülük politikası” idi. Küreselleşmeyle birlikte bunun yerini çok daha geniş bir kavramı ifade eden beklenti yönetimi aldı. Beklenti yönetimi, itibarı yüksek olan ekonomik birimlerin geleceğe ilişkin bazı açıklamalarıyla beklentileri olumlu yönde etkilemeleri ve gerçekleşmenin de buna göre oluşmasını sağlamaları çabası olarak tanımlanabilir. Mesela enflasyon hedeflemesi beklenti yönetiminin önemli bir örneğidir. Merkez bankası bir enflasyon hedefi belirler, eğer ekonomik birimler o hedefe inanırsa o zaman fiyat artışlarını o hedefe uygun yaparlar ve sonunda hedefe yakın bir yerde enflasyon gerçekleşebilir. Burada kritik nokta hedefin gerçekten ulaşılabilir bir hedef olması ve merkez bankasının elindeki para politikası araçlarını o hedefe uygun biçimde kullanabilme özgürlüğünün olmasıdır. Eğer bunlar söz konusu değilse o zaman hedef tutmaz ve merkez bankası itibar kaybeder. İtibar kaybı, sonraki dönemlerde belirlenecek hedeflerin inanılır ve kabul edilir olmaktan çıkmasına yol açar. O zaman da beklenti yönlendirilemez.
Genel olarak ekonomik beklentilerin bozulmasında bir başka etken de politikacıların beklentileri bozucu yaklaşımları ve açıklamalarıdır. Bazı ekonomilerde, politikayı yürüten ve yönlendirenler, uygulanan ya da uygulanmaya çalışılan ekonomi politikasının tersine açıklamalar yaparlar. Mesela enflasyon hedeflemesi olan bir ekonomide enflasyonun o kadar da önemli olmadığını, asıl önemli olanın büyüme olduğunu söylerler. O zaman beklentiler bozulmaya başlar, uygulanan ekonomi politikasının etkinliği kaybolur ve enflasyon hedefi hedef olmaktan tamamen çıkar. Ya da bazen kurların ve dolayısıyla enflasyonun yükseldiği bir ortamda faizlerin düşürülmesi gerektiğini dile getirirler. Böyle bir açıklama üç etki yaratır: (1) Düşmeye başlamış olan kurlar yükselmeye başlar ve dolayısıyla enflasyonda düşme beklentileri de tersine döner. (2) Faiz politikasından sorumlu olan merkez bankasının bağımsızlığı tartışılmaya başlanır. O zaman da merkez bankasının koyduğu enflasyon hedefine ulaşacağına olan inanç kaybolur. İnanç kaybolunca gerçekleşme de mümkün olmaz. (3) Bu beklenti ve inanç bozulması sonunda faizlerin yükselmesine yol açar.
Politik açıklama ve yaklaşımların ekonomi politikasını zedelemesini önlemenin anahtarını bize ekonomi teorisi veya politikası değil bir Türk atasözü veriyor: “Söz gümüşse sükut altındır.”