Genel Olarak
Para politikası; ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikrarı gibi hedeflere ulaşabilmek için parayı araç olarak kullanarak ekonomik kararları ve dolayısıyla ekonominin gidişini etkilemeye yönelik olarak yapılan uygulamaları ifade eder. Para politikası uygulaması genel olarak merkez bankalarına ya da para otoritesi olarak adlandırılan kuruluşlara bırakılır. Bu kuruluşlar, para basımını siyasetin değil ekonominin gereksinimlerine göre ayarlayabilmek için yine genel olarak siyasetten bağımsız tutulurlar.
Türkiye’de merkez bankasının (TCMB) temel amacı, dünyadaki birçok merkez bankasında olduğu gibi, fiyat istikrarını sağlamak olarak belirlenmiştir.
Eski (Geleneksel) Para Politikası Araçları
Merkez bankaları, küresel krize gelinceye kadar para politikasını başlıca üç araçla yönetti: Faiz politikası, açık piyasa işlemleri (APİ) ve karşılıklar politikası.
Faiz politikası: Merkez bankaları, bankalarla para alışverişinde uyguladığı faizleri değiştirerek piyasa faizlerini etkilemeyi hedeflemesine faiz politikası deniyor. Merkez bankalarının bankları fonlamakta ya da bankaların birbirini fonlamasını sağlamakta kullandığı faiz, bankaların maliyetini etkilediği için onların da faizlerini şekillendirir.
Açık piyasa işlemleri (APİ): Merkez Bankası’nın bankalardan ve diğer kurumlardan tahvil, bono veya diğer menkul değerleri satın alması ya da tersine onlara tahvil, bono veya menkul değerleri satması eylemine açık piyasa işlemi adı veriliyor. Bu alım ve satımlar kesin alım veya satım olabileceği gibi geri alım veya satım vaadiyle (repo ve reverse repo) yapılan alım ve satımlar da olabilmektedir. Merkez Bankası açık piyasa işlemlerine başvurmak suretiyle piyasadaki para miktarını (likiditeyi) ayarlayabilmektedir.
Karşılıklar politikası: Bankalar topladıkları mevduatın Merkez Bankası tarafından belirlenen oranda belirli bir miktarını, ileride karşılaşabilecekleri zorluklarda talep edip kullanabilmek için Merkez Bankasına yatırmak zorundadırlar. Buna zorunlu karşılıklar, bunun miktarını belirlemeye yarayan orana da karşılık oranı adı veriliyor. Merkez Bankası’nın, karşılık oranını artırıp azaltarak bankaların açabileceği kredi miktarını ve maliyetini etkilemesi eylemine de karşılıklar politikası adı veriliyor.
Bu üç araç yanında merkez bankalarının zaman zaman başvurduğu bazı araçlar da var. Bunları da geleneksel para politikası araçlarını destekleyici araçlar arasında sayabiliriz: Kur politikası, para basma ve açık sözlülük politikası.
Kur politikası: Merkez Bankası’nın paranın dış değerini ayarlamaya yönelik olarak bir müdahalesi söz konusuysa kur politikasından söz edilebilir. Bu tür müdahaleler daha çok kurlarda yüksek oranlı dalgalanmalar ortaya çıktığında bu dalgalanmaları yönetebilmek amacını güdüyor. TCMB, kur politikası olmadığını açıklamasına karşılık, kur dalgalanmalarında piyasaya döviz satarak ya da piyasadan döviz alımı yaparak kura müdahale yoluna gidiyor.
Para basma: Merkez Bankası’nın piyasadaki likiditeyi artırarak sorunları çözmeye yönelmesi halinde piyasaya yeni para sürmesi eylemini bir politika gibi kullanması söz konusu olabilir. Açık sözlülük politikası: Merkez Bankası’nın ileride yapacaklarını açıklayıp beklentileri etkileyerek para politikasına yön vermesi olarak tanımlanabilir.
Yeni (Gelenek Dışı) Para Politikası Araçları
Niceliksel parasal gevşeme: Geleneksel para politikası araçlarıyla ekonominin canlandırılmasının mümkün olmadığı hallerde uygulanan bir para politikası aracıdır. Bu politika çerçevesinde merkez bankaları, bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan finansal varlıkları (tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak karşılığında bu bankalara ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Küresel kriz boyunca ABD Merkez Bankası Fed, Avrupa Merkez Bankası AMB ve İngiltere Merkez Bankası BOE tarafından uygulanmış bir politikadır.
Bunun para basmaktan tek farkının tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır. Para basmada basılıp da piyasaya sunulan paranın karşılığında tahvil, bono gibi bir menkul değer alınmamaktadır.
Niceliksel kredi gevşemesi: Talebi ve dolayısıyla ekonomiyi canlandırmanın yolu harcamaları artırmaktan geçiyor. Bunu sağlayabilmek için de tüketicinin çeşitli alanlarda daha fazla harcama yapabilmesi için ucuz ve bol krediyi piyasaya sunmak gerekiyor. Bu çerçevede merkez bankalarının uygulamaya koyduğu düşük faiz ve likiditeyi sağlanması bankaları daha ucuz ve bol kredi vermeye yöneltiyor.
Sıfır ya da negatif faiz politikası: Küresel krizle birlikte ortaya çıkan resesyon ve deflasyon olguları, talebin ve dolayısıyla ekonominin canlandırılması için faizlerin düşürülmesini zorunlu kıldı. ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin merkez bankaları faiz indirimine başladılar. Bu indirimler bazı ülkelerde sıfıra çok yaklaştı, bazılarında ise negatif düzeylere indi. Bu ülkelerin en önemli özelliği enflasyonun da sıfır düzeyine çok yakın olmasıydı. Bu uygulamayla çoğu ülkede negatif reel faiz uygulaması yaşama geçirilmiş oldu.
Makro ve mikro ihtiyati önlemler: Finansal sistemde (bankalar, sigorta şirketleri, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve diğerleri) ortaya çıkabilecek riskleri denetlemek ve düşürmek amacını güden önlemlere makro ihtiyati önlemler deniyor. Bu önlemleri uygulamaktan güdülen amaç ise finansal sorunlar nedeniyle ortaya çıkabilecek sistemik riskin finansal sistem ve reel ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak. Makro ihtiyati önlemler finansal sistemin istikrarını sağlamayı amaçlarken, mikro ihtiyati önlemler de bireylerin ve şirketlerin tek tek finansal sağlığını korumayı amaçlıyor. Makro ihtiyati politika, finansal sorunların sistemik riske dönüşmesini ve sonuçta GSYH’nin küçülmesini önlemeye çalışırken mikro ihtiyati önlemlerle tüketicilerin korunması amaçlanıyor. Sonuçta bireylerin ve şirketlerin finansal sağlığının kaybolduğu bir ortamda finansal sistemin bütün olarak sağlıklı ve istikrarlı kalabilmesini sağlamak mümkün görünmüyor. Bu önlemler arasında yer alan bir kişinin ya da bir şirketin kullanabileceği krediyi gelir ya da cirosuyla sınırlamak için çıkarılan bir kural bu kişi ya da şirketin kredi kullanımını düşürerek hem kendisine veya şirketine hem de finansal sisteme zarar vermesini önlemek amacını güdüyor.
İleriye dönük rehberlik (forward guidance): Bu yöntem aslında ileriye dönük faiz düzeyleri için taahhütte bulunarak finansal sistemin bu beklentiye göre tavır almasını sağlamaya çalışmak olarak özetlenebilir. ABD Merkez Bankası Fed’in, küresel krizin belirli bir aşamasında işsizlik oranı belirli bir düzeyin altına inmeden faizi arttırmayacağını söylemesi ileriye dönük rehberlik için iyi bir örnektir. Aslında adı değişmiş olsa da ileriye dönük rehberlik politikası eski setteki açık sözlülük politikasının biraz revize edilmiş halidir.
Türkiye’de Para Politikası Uygulaması
Türkiye’de para politikası süreklilik izlemeyen, görünüşte enflasyonu düşürmeye yönelik gerçekte büyümeyi desteklemeye çalışan karmaşık bir görünüm sergiledi. Son dönemde uygulanan para politikası faizleri düşürerek enflasyonu düşürme yaklaşımı olarak özetlenebilecek yanlış bir yaklaşımın yaşama geçirilmesi şeklinde ortaya çıktığı için bunu bir para politikası olarak adlandırmak pek anlamlı olarak görünmüyor.