Liralaşma başta olmak üzere makro ihtiyati tedbirler Türkiye Ekonomi Modeli’nin başat enstrüman ve düzenlemeleri. Bu düzenlemelerin en çok odağında olan kesim ise bankacılık.
Bu duruma ilişkin fotoğrafa bakmak istersek; bankaların hem krediler hem de mevduat tarafında gerçekleştirmesi gereken bir düzenlemeler silsilesi kapsamında olduğunu görürüz. Bunlardan en önemlisi liralaşma kapsamında getirilen menkul kıymet yani devlet tahvili tutma zorunluluğudur. Mevduat tarafında TL mevduatın yüzde 60’ın altında kalması halinde, krediler kanalında ise hem selektif kredi politikası bağlamında hem de referans faiz oranının üzerinde faiz alınması halinde bu zorunluluk belli puan ve katsayılarla uygulanıyor.
Bankacılık kesiminde faaliyet döngüsündeki fiyatlamalar tersine oluşmaya başladı.
Bir banka en basit haliyle mevduatla fon toplar, kredi vererek ise faaliyet gelirini elde eder ancak son aylarda tersi bir durumun ortaya çıkarak, mevduat faizlerinin kredi faizlerinden çok daha üst noktalara tırmandığı bir pratiği yaşamaktayız. Bu duruma en bariz gerekçe olarak ise hem kredi hem de mevduat tarafındaki sınırlayıcı düzenlemeler gösteriliyor.
Kredi aktarım mekanizmasının en temel parçası olan bankaların bu konudaki yaklaşım ve potansiyeli KGF kanalıyla sağlanan destekler ya da ARGE teşvikleri ile desteklenmiş olsa dahi reel kesimi mutlu etmiyor ki Anadolu’da katma değeri her geçen gün yükselterek üreten firmalarımızı buradaki tartışmadan hariç tutmak isterim.
Reel kesim en çok işletme sermayesi ihtiyacını gidermede zorlandı ve bu durum da yapısal “Reel kesimin artan finansman ihtiyacı” sözü, geçen yıldan bu yana serzenişleri de beraberinde getiriyor ve bu yıl çok daha güçlü…
Neden mi? Öncelikle sorun yapısal; sektör bilançolarına göre Türkiye’deki firmaların işletme sermayesi ihtiyacı ortalama 90 gün vadeden yaklaşık olarak yıllık cironun dörtte biri kadardır. Firmaların önemli bölümü yıllara yaygın bir biçimde vadelerinden ya da stok alımlarından kaynaklanan bu ihtiyacı bankalardan sağlamaya alışmıştır.
Geçtiğimiz yıl firmaların en çok mevcut nakit akışını yönetebilmesi için gerekli olan bu krediye ulaşamamak ya da uygun maliyetle erişememekten yakındığını biliyoruz. Diğer taraftan ihracatçıların artan girdi maliyetlerine ek olarak küresel koşulların zorluğu, dövize sınırlı erişim (ithal girdi teminine yönelik) ve kurun seviyesi nedeniyle oluşan fiyatlama zorluklarının son dönemdeki enerji fiyatı indirimleri ve yurda getirilen dövizlere ekstra prim ödenmesi gibi düzenlemeler ile bir nebze aşılabileceğini düşünüyorum.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!