Mahfi Eğilmez – 18.01.2017
1968 yılında öğrencilerin başlattığı üniversite işgalleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel: “Dünya bir garip dünya oldu. Bu dünyanın yeni ufuklara doğru ne kadar gittiğini, nereye varacağını, bunların nelere mal olacağını kestirmek güç” demişti. Bu söz o gün için de doğruydu bugün için de doğru.
Kapitalizmin temel kabullerinden birisi uluslararası serbest ticaretin uluslararası refahı artıracağı kabulüdür. Bu kabulün dayanağı David Ricardo’nun geliştirdiği karşılaştırmalı üstünlükler teorisidir. Teoriye göre iki ulusun birbiriyle ticaret yapması için her ikisinin de bir malın üretiminde mutlak üstünlüğe sahip olmasına gerek yoktur. Karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olunması ticaretin ortak refah yaratması için yeterlidir.
Kapitalizmin “uluslararası ticaretin geliştirilmesi uluslararası refahın artmasını sağlar” kabulünün yaşama geçirilmesini sağlayan Bretton Woods sistemi bu amaca hizmet etmesi için IMF ile Dünya Bankası’nın temellerini attı. Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) de bunlara katılmasıyla sistem, dış ticaretin serbestleştirilmesi, konvertibiliteye geçiş ve sonunda da sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla küreselleşmeye kadar vardı.
Başlangıçta bu kadar sistematize edilmiş bir düzen yokken kapitalizmin şampiyonları İngiltere ve Fransa idi. İkinci dünya savaşıyla birlikte liderlik ABD’ye geçti. ABD, bütün dünyaya serbest piyasanın, serbest ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestliğinin ne kadar kutsal bir çerçeve olduğunu hem kendisi anlatıyor hem de IMF’ye ve DTÖ’ye anlattırıyor, ülkelere, serbest ticaretin önündeki engelleri kaldırmaları ve paralarını konvertibl hale getirmeleri çağrısını yapıyordu. ABD’nin bu yolda son yıllarda en fazla uyardığı ülke Çin’di. Çünkü Çin, parasını serbest dalgalanmaya bırakmadığı gibi ticareti de tek taraflı yani hep ihracat kanallı olarak yürütüyordu.
Donald Trump’ın ABD Başkanlığı seçimini kazanmasıyla birlikte görünüm değişmeye başladı. Trump, ABD’nin alışılmış politikalarında ciddi değişiklikler yapacak gibi duruyor. Ekonomi politikasına ilişkin olarak yaptığı açıklamalar ABD’nin bundan sonraki dönemde serbest ticarete değil korumacılık politikasına yöneleceğini gösteriyor. Bu durumda kafalarda ABD’nin kapitalizmin şampiyonluğunu terk edip etmeyeceği soruları dolaşıyor.
Davos toplantılarında çok daha ilginç bir durum çıktı ortaya. Toplantılara katılan ve hatta toplantıların yıldızı konumuna gelen Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ilginç açıklamalar yaptı. Bunlardan bazıları şöyle: “Dünyanın başındaki belaların sorumlusu küreselleşme değildir. Bunlar küreselleşmenin yarattığı kaçınılmaz sorunlar değildir. Ülkeler, başka ülkelerin çıkarlarını zedelemeye mal olacak şekilde kendi çıkarlarının peşinde koşmamalıdır. Hiç kimse bir ticaret savaşından galip çıkamaz.” Jinping, bu açıklamalarıyla serbest ticarete ve kapitalizmin geldiği son aşama olan küreselleşmeye sahip çıkmakta, adeta kapitalizmin liderliğine soyunmaktadır.
Düne kadar serbest ticaretin ve dolayısıyla kapitalizmin lideri olan ABD korumacılığı savunuyor, düne kadar kapitalizmin en sert düşmanı olan Çin serbest ticareti ve kapitalizmi savunuyor. İki ülkenin liderleri de dünyanın geri kalanına değil birbirlerine mesaj veriyor olsalar da kafalar karışıyor.
Dünya asıl şimdi garip bir dünya oldu.