20 Aralık sabahı oldukça belirsiz ve kırılgan bir güne uyanmıştık. Aylardır sürekli artış trendinde olan kurlar karşısında milli paramızın sürekli erimesi nedeniyle, iş yapmanın adeta ipte yürümekle eşdeğer olduğu zor günlerden biriydi. Öğlen saatlerinde Euro 20 Türk Lirası’nı, Dolar ise 18’in üstünü görmüştü bile.
Yeni bir ekonomik programa geçilmişti, küreselde enflasyon ve parasal sıkılaşma, memlekette artan tüketici fiyatları ve devasa asgari ücret zammına dair tartışmalar hakimdi. İnsanlar kurlarla yatıyor kurlar ile kalkıyor, küçücük paralar ya da maaş bile ay başında dolara çevriliyordu. Hatta kimi restoranlarda menüler dolara endekslenmiş durumdaydı. En önemli ve zor olanı bütçe yapmak ya da bir öngörüde bulunabilmekti. Ülkede bir kesim sürekli ‘battık, bittik’ söylemini dile getirmekte; diğer kesim ise ‘üretim, ihracat ve istihdam’ demekti idi. Hangi yöne gideceğimizi adeta bilemezken…
Türk halkının servetine devlet garantisi
Akşam saatlerinde Sayın Cumhurbaşkanından gelen açıklama ile Türk Lirası vadeli mevduatlara kur garantisi verildiğini öğrendik. Ayrıca TCMB’nin de ihracatçıya yönelik forward ya da NDF (ileriye dönük kur fiyatı verilmesi) uygulamasına geçişi ve yastık altı altınlar için de finansal bir enstrümanın yolda olduğu ifadeleri konuşmada yer aldı. Duygusal ifadelerde içeren konuşmada ana fikir Türk halkının servetinin devlet garantisi altına alındığı, yine üreten ve ihraç edene tam destek verildiği yönünde idi.
Amaç gerçek kişi mevduatlarını korumak
Ürünlerin net içeriğini yine gece saatlerinde BDDK Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü tarafından yapılan açıklamalar ile öğrendik ki asıl amaç gerçek kişilerin kurdaki yükseliş kaygısı ile sürekli bir dolarizasyon darboğazından kurtulmasıydı. Gerçek kişi mevduatları Türk Lirası’na dönülmesi halinde hem mevduat faizi hem de olası kur yükselmesi karşılığında tam bir hazine garantisine sahip oldu. İlk saatlerde 1 milyar dolar, Türk Lirası’na -hem de dijital yollar ile- geçti ve kur belki de trader’ların rüyasında bile göremediği ölçüde düşüş kaydetti.
20 Aralık 2021 böylesine bir gün oldu, di‘li geçmiş zaman ile anlatmamın nedeni tarihe not düşmek istememden dolayıdır.
Ancak neden ve sonuç ilişkisi içerisinde olayın temeline inmek gerekirse;
Kurun öncesinde bu denli yüksek seviyeye sürekli artan bir momentumla ilerlemesi ve bir finansal ürünün şubeler kapalı iken duyurulması ile serbest düşüşe geçmesinin nedeni net bir biçimde yükselen kurun Türkiye’nin makroekonomik gerçekleri ile örtüşmediğinin göstergesi idi.
Vatandaş, devletine güvendi
Peki bu duruma neden ve nasıl gelindi? Yanlış politikalar var mıydı? Vardı. Doğrular var mıydı? Vardı. Ama sanırım kurun bu seviyelere gelmesinde çift taraflı spekülatif söylemler en büyük etkiyi yarattı. İşte burada davranışsal iktisatı net bir biçimde görmüş olduk. Sürekli “Yandık, bittik, kül olduk, kur 25 lira olacak, bu böyle gitmez, TÜİK yanlış veri açıklıyor, TCMB de bağımsız mı değil mi, kambiyo sistemi dışına çıkılacak mevduatlar tehlikede…” gibi iç söylemler; dış basında da “Türk halkı aç, ekmek kuyruklarında ve konuşmaya korkuyor” ifadeleri ile desteklendi. Yapılan eylemler üzerine bir de bu söylemler vatandaşın kendi parasına olan güvenini kaybetmesini normalleştirdi. O gün için o söylemler karşısında Türk Lirasının değer kaybetmesini normal olarak kabul eden kesimin, aynı şekilde hazine garantili olarak devleti tarafından servetinin korunacağını bildiğinde kendi parasına güvenmesi de o derece normaldir.
Özetle kur seviyeleri ülkemizde ekonomik gerçeklerden öte algı ile yönetilmektedir.
Etkisi ne olacaktır?
Yüzde 62’lere varan DTH’ların Türk Lirası’na dönmesiyle, talepteki düşüşe bağlı olarak gerçekçi bir kur seviyesi aranmaktadır. Ancak ondan da önemlisi TL üzerindeki spekülatif algı kırılmaya çalışılmaktadır. Benim fikrim zekice ve komplike bir önlem olduğunu yönünde…
Risklerine değinecek olursak; öncelikle duyurulmasından itibaren zikredilen örtülü faiz artışı ve hazinenin alacağı kur riski konusunu irdelemek isterim.
Örtülü bir faiz artışı denilebilir ancak hedef alınan kesim gerçek kişiler yani halktır; o nedenle hali hazırda oluşmuş panik havasının kırılması ve dolarizasyondaki ivmenin azaltılması açısından, bu örtülü faiz artışının bile, kazanılacak olana karşı ihmal edilebilir ölçüde olduğunu düşünebiliriz. Zira reel kesime yönelik bir durum değildir ve insanların emekleri karşılığı paralarını korumaları bir ülkenin refahı açısından önceliklidir.
Fırtına geçene kadar hazine şemsiyesi güven sağlayacak
İkincil olarak hazineye oluşturacağı yük açısından değerlendirirsek, elbette ki böyle bir risk vardır ancak döviz talebi düşürülerek kurda aşağı yönlü trend yaratılacağı için en azından belli bir süre yani fırtına atlatılana kadar hazine şemsiyesi altında kalınması insanlara güven verecektir.
Bunun dışında cari fazlaya geçilmiş olması ve merkez bankasının dövizdeki bu çözülme ile TL arzını kontrol etmek adına döviz satın alması ve rezerv biriktirmesi önemli parametreler olacaktır.
Türkiye ekonomi tarihine bakıldığında dışarıdan döviz girişini teşvik etmek amacıyla Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) hesapları ilk kez 1967 yılında açılmıştı. O tarihlerde yurtdışındaki işçiler ve ihracatçılar ilk hesapları açar ve toplamı 3,5 milyar doları bulan döviz Türkiye’ye gelir. DÇM’lerin para arzı artışına ve enflasyonun hızlanmasına neden olmaya başladıkları yönünde değerlendirme yapılır ve kullanımına sınırlandırmalar getirilir. Ancak 1977 yılının ilk aylarından sonra, yeni hesap açılması çok yavaşlamaya başlayınca TCMB ve bankalar, eski DÇM’lerle ilgili vadesi gelenlerinin paralarını geri ödemede zorlanmaya başlarlar. Sonunda sistem 1978 yılında bitirilir. Bu borçlar, 1981 yılından sonra devlet tarafından üstlenilir.
Buradan anlaşıldığı üzere o zamanki döviz girişinin hane halkı yerine yurtdışında çalışan işçilerimiz ve ihracattan yani reel kesimden bekleniyor olması ve yine o tarihlerdeki küresel dinamikler ile kambiyo rejimi farklı olduğundan; bugünkü durumun böylesine bir risk barındırmayacağı düşüncesindeyim.
Bilakis bu defa davranışsal iktisat teoremine uygun ve ağırlıklı olarak bireylerin devlete güvenini tesis etmeye yönelik bir durum söz konusu.
Ekonomi Bakanı’nın açıklamalarından sonra önümüzdeki günlerde ihracatçı ve altına yönelik enstrümanlar netleştiğinde yazımın devamını sizlerle paylaşacağım.
Belirsizliğin ortadan kalktığı, kendine güvenen bir Türkiye dileği ile…
Burcu Kösem