Son dönemde Dolar, bütün paralara karşı değer kazanıyor. Bunu iki göstergeye bakarak görebiliyoruz. ABD’nin en fazla ticaret yaptığı altı ülke para birimine (İngiliz sterlini, Avro, Japon yeni, Kanada doları, İsveç Kronu ve İsviçre frangı) karşı oluşturulan endeks (Dolar Endeksi – DXY) son aylarda oldukça yüksek seyrediyor. Bu endeksin 100 olması, başlangıç yılına göre bir şeyin değişmediğini, 100’ün altında olması Doların bu paralara karşı değer kaybettiğini, 100’ün üstünde olması da değer kazandığını gösteriyor.
DXY Endeksi Ağustos ayında 100 idi bugün 106’nın üzerinde bulunuyor. Doların ikinci büyük rezerv para birimi olan Euro ile ilişkisine bakacak olursak Euro Dolar paritesi de son bir ayda 1,07’den 1,05’e gerilemiş görünüyor.
ABD’nin kendine göre sıkıntıları var. Buna karşılık Haziran ayında borç tavanı sorununun aşılması ertesinde beklentiler açısından ciddi bir toparlanma yaşandı. Fed’in faizini (yüzde 5,5) enflasyon oranının (yüzde 3,7) üzerinde tutması ekonomiye karşı güven artışı yarattı. ABD’nin büyüme oranı yüzde 2,4. Bu oran bizim için düşük görünmekle birlikte ABD büyüklüğünde bir ekonomi için hele de böyle sıkıntılı bir dönemde oldukça iyi bir büyüme oranı. Bununla birlikte bu oranın düşeceğini bekleyenlerin sayısı az değil. Öte yandan ABD işsizlik oranında yüzde 3,8 ile gelişmiş ülkeler arasında en iyi durumda olan ekonomi. ABD ekonomisinin toparlanmasının en önemli nedenlerinden birisi de Fed’in izlediği şeffaf ve tutarlı para politikası. Bu yaklaşım belirsizliği ortadan kaldırıyor ve güven ortamını geliştiriyor. Fed’in faiz artırımları Devlet Tahvili faizlerinin de artmasına yol açtı. 10 yıl vadeli tahvilin faizi yüzde 4,7. Faizlerin yükselmesi, yurt dışında risk alıp da yeterli getiri elde ettiğini düşünen fonların ABD’ye dönmesine yol açıyor. Bu dönüşler, içeride enflasyonist baskı yaratmakla birlikte bir yandan da ABD Hazinesi için borçlanma kaynağı haline geliyor.
Dolar, bütün paralar karşısında olduğu gibi TL karşısında da değer kazanıyor. Her ne kadar TL’nin yalnızca dolara değil yabancı paralara karşı genel değer kaybı içerideki yüksek enflasyonun etkisini taşıyor olsa da dolara karşı değer kaybı hepsinden yüksek görünüyor. Eylül başında 1 Dolar 26,5 TL idi, bugün 1 Dolar 27,6 TL. Yalnızca bir ay içinde TL, Dolara karşı yüzde 4 dolayında değer kaybına uğramış görünüyor. Eğer TL, döviz satışlarıyla desteklenmemiş olsaydı muhtemelen bu kayıp daha büyük olacaktı.
Doların değer kazanması bizim gibi üretimde yüksek ithal girdi kullanan ve enflasyon sorununu da yenememiş ülkeler için sorun oluşturuyor. İthal girdilerin pahalanması maliyetlerin o da fiyatların artmasına ve enflasyonun yükselmesine yol açıyor. Buna karşılık bunu dengeleyecek bir gelişme petrolde yaşanıyor. Bir ay önce varili 95 dolar olan Brent petrolün fiyatı bugün 84 dolar dolayında bulunuyor. Petrol fiyatının gerilemesi birçok alanda fiyatların düşmesine, en azından fiyat artışlarının durmasına yol açıyor. Benzinde son günlerde art arda yaşanan indirimlerin nedeni de petrol fiyatının düşmesi. Petrol fiyatlarının düşmesinin nedeni gelişmiş ekonomilerde büyüme performansının düşeceğine ilişkin beklentiler. Bu beklentiler talebin düşmesine o da fiyatların düşmesine neden oluyor.
Küresel kriz ortaya çıkalı 15 yıl oldu. Arada Brexit, pandemi, Rusya – Ukrayna Savaşı gibi başlı başına sorunlar yaratan gelişmeler de yaşandı. Ve küresel sistem bir türlü tam olarak toparlanamadı. İnişler, çıkışlar yaşayarak sistem sürükleniyor. Türkiye, yakaladığı pek çok fırsatı kısa süreli siyasal çıkarlar uğruna heba ettiği için, bu sürüklenmeden etkilenen ülkelerden birisi olmaya devam ediyor.