2. Dünya Savaşı’nın Avrupa bacağı sona erdikten sonra, Atlantik İttifakı’nın lideri ve zaferin mimarı olan ABD, Batı Dünyası’nın tartışılmaz öncüsü olarak küresel ekonomi-politik sistemi yeniden tasarlamaya karar verdiğinde, uluslararası siyaset bacağında Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO’yla, uluslararası ekonomi ve finans bacağında ‘Bretton Woods’ Sistemi ile birlikte IMF ve Dünya Bankası’yla (WB) uluslararası ticaret bacağında ise Genişletilmiş Tarifeler ve Ticaret Anlaşması (GATT) tanıştık. GATT Anlaşması 1996’da Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) dönüştü. 1948 ile 1960 arası Avrupa’yı yeniden ayağa kaldıracak Marshall Yardım Planı için kurulmuş olan Avrupa Ekonomik İşbirliği Komitesi (OEEC) ise, 1961’de OECD oldu. Bretton Woods’un özü ABD Doları’nı evrensel para birimi ve dünya merkez bankaları için en muteber uluslararası rezerv para yapmaktı.
Bu sayede, dünya merkez bankalarının rezervleri içerisinde 1929 Büyük Buhranı sonrasında payı yüzde 20’lerin altında olan ABD Doları, bu defa 1970’lerin başlarında yüzde 85’leri yakalamış; Bretton Woods Sistemi’ne, ABD Doları’nın ‘Altın’a konvertibl olmasına güvenen önde gelen ekonomiler merkez bankalarındaki altın rezervini en düşük seviyelere indirmişlerdi. Hemen ardından gelen Vietnam fiyaskosu, 1973-79 petrol krizleri ve ABD ekonomisi açısından ‘hiperenflasyon’ olarak adlandırılabilecek, ABD halkı için satın alma gücü erimesi anlamına gelecek 10 yıllık dönemde, ABD Doları’nın dünya merkez bankaları rezervleri içindeki payı önce 1978’de yüzde 67’ye, ardından 1981’de yüzde 58’e ve son olarak G7 ekonomilerinin anlaştığı ‘Plaza Oteli Mutabakatı’ (The Plaza Accord) ile 1992’de yüzde 45’e geriledi. Bu defa, dünya merkez bankalarının tekrar biriktirdiği rezerv ‘altın’dı.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!