Son dönemde Dolar, TL dışında diğer paralara karşı değer kaybediyor ve bunun sonucu olarak Euro değer kazanıyor. Euro, ikincil rezerv para konumunda olduğu, altın da karışık durumların gözde aracı olduğu için Doların boşalttığı yerlerin bir kısmını birlikte dolduruyorlar. Dolar Endeksi (doların, Euro, yen, pound, İsviçre frangı, İsveç Kronu ve Kanada dolarından oluşan sepete karşı değeri) Nisan ayında çıktığı 103,05 düzeyinden Covid – 19 pandemisinin ekonomide yarattığı tahribatla bugünkü 93,00 düzeyine gerilemiş görünüyor. Oysa Dolar, yılbaşında Euro’ya karşı oldukça güçlü bir konumdaydı ve Euro/Dolar paritesi sürekli geriliyordu. Bunun nedeni Avrupa’nın ekonomik olarak ABD’nin performansına göre oldukça geride kalması ve Covid-19 pandemisinin Avrupa’daki etkisinin ABD’ye göre daha yüksek görünmesiydi. Haziran ayından itibaren işler tersine döndü, Covid – 19 pandemisi etkisini artırdıkça ABD ekonomisi hızla bozulmaya başladı. Bu gelişmeler Dolardan kaçış eğilimi yarattı.
Dolar, dünyada geçerliliği olan rezerv paraların en önemlisi. İnsanlar kendi ülke paralarının yanında bir paraya bağlanacaksa bu para genellikle çoğunlukla dolar oluyor. Merkez bankaları döviz rezervi olarak ilk sırada dolar bulunduruyor. Doların hem kişiler hem de kurumlar tarafından birinci derecede rezerv para olarak kabul görmesinin birçok nedeni var ama petrol ve altın gibi önemli malların değerinin dolarla ifade ediliyor olması bu nedenlerin en önünde geliyor. Dolara yönelik talebi ateşleyen bir başka neden de dünyanın neresinde olursa olsun yatırım yapmış olan kişi ve kurumlar oradan çıkmak istediğinde yerli parayı dolara çevirip çıkıyorlar. Çünkü yerli parayı çıkarsalar onu dışarıda dolara çevirmeleri mümkün olmuyor.
Euro, kişi ve kurumlar açısından dolardan sonra gelen rezerv para olduğu için bu anlamda ikinci en iyi para konumunda bulunuyor. Eğer Dolarda bir sorun varsa o zaman kişiler ve kurumlar Euro’ya yöneliyorlar. Covid – 19 pandemisinin ABD ekonomisinde yarattığı bozulmalar sonucunda Dolar değer kaybederken kişiler ve kurumlar Dolardan çıkıp Euro ve altına dönmeye itti. Bunun sonucu olarak da Nisan ayında 1,06’lara kadar gerilemiş olan Euro/Dolar paritesi şimdilerde 1,19’a yaklaştı.
Altın, sınırlı miktarı ve dünya çapında bilinirliği nedeniyle Dolar ve Euro’nun yanında bir rezerv değer niteliği taşıyor. Merkez bankaları, döviz rezervi bulundurmanın yanı sıra altın rezervi de bulunduruyorlar. Dünyada ne zaman bir karışıklık olsa altına olan talep artıyor ve altın fiyatları yukarı gidiyor. Covid – 19 pandemisinin dünyada yarattığı karmaşa ve ekonomilerdeki bozulmalar kişi ve kurumları portföylerinde daha fazla altın bulundurmaya yönlendirince altına olan talep ve dolayısıyla altın fiyatı da yükselmeye başladı. Pandemi başlangıcında 1.600 Dolar/Ons değerinde olan altın şimdilerde 2.040 Dolar/Ons’a yükselmiş bulunuyor.
Bu aşamada zihinleri en çok meşgul eden sorular arasında bu üçlünün geleceğinin ne olacağı sorusu ilk sıralarda yer alıyor. Bu kadar karmaşanın ve bu kadar etkinin olduğu bir ortamda bunu kestirmek kolay değil. Ama bugünkü görünümün, arada bazı iniş ve çıkışlarla, en azından ABD Başkanlık seçimlerine (hatta eğer seçimi Trump kaybederse gelecek yılın şubat ayına) kadar süreceğini söylemek mümkün.
Türkiye’de bir süredir 6,85 düzeyinde sabit kalan Dolar kuru şimdilerde çıkışa geçerek 7’nin üzerine geldi. Benzer şekilde Euro kuru da 8,40’a yaklaştı. Altın fiyatına bakarsak Türk altın yatırımcısı altın günlerini yaşıyor. Çünkü hem altının değeri artıyor hem de diğer paralara karşı değer kaybeden Dolar, Türk Lirasına karşı değer kazanıyor. Bu ikili etki sonucu nisan ayında 375 TL/Gram olan altın fiyatı bu aralar 460 TL/Gram’a yükselmiş görünüyor.
Her zaman önümüze gelen kritik soru şudur: Dolar, bütün paralara karşı değer kaybederken Türk Lirasına karşı niçin değer kazanıyor? Bunun temel nedenleri arasında birçok mesele var: (1) Türkiye, son 5 -6 yıldır riskleri artan bir ekonomi. Bunu piyasalar bir şekilde kanıksamış bulunuyor. Ne var ki son dönemlerde sürekli yeni riskler ortaya çıktıkça endişeler artıyor. (2) Merkez Bankası’nın rezervlerinde gerileme var. Bu da piyasalarca kanıksanmış bir durum. Buna karşılık son dönemlerde swap hariç net rezervlerin ekside seyretmesi tereddütler yaratıyor. (3) Kamu bankalarının kurları düşük tutmak için döviz satarak açık pozisyona girmiş olmaları ilk iki riske göre çok daha yeni bir risk. Ne var ki yeni olması tereddüt yaratmaması anlamına gelmiyor. (4) Bir süredir piyasada TL darlığı yaratılarak dövize talep düşük tutulmaya ve kurlar frenlenmeye çalışılıyordu. Riskler artmaya başladıkça yatırım sahipleri ne pahasına olursa olsun TL satıp döviz almak isteyince bu hamle kurları yukarı itti.
Bundan sonra ne olur? Bunu öngörmek ne yazık ki mümkün değil. Çünkü işler öngörülebilir olmaktan çıkmış bulunuyor. Öngörülebilir olmaktan çıkmış bir ekonomide riskler arttığı için maliyetler de artacak demektir.