‘Kovid-19’ küresel virüs salgını ve üstüne gelen Rusya-Ukrayna Savaşı, küresel ekonomi-politik alanda ‘iki siyah kuğu’ olarak adlandırılan bu iki olay, G7 ekonomilerini tüm dünyada yatırım peşinde koşan şirketlerini yeniden kendi ülkelerine yatırım yapma çağrısında bulunmaya zorladı. ABD’nin ‘Enflasyonu Düşürme Yasası’, yasanın adı doğrultusunda, enflasyonla mücadelede arz yanlısı, yani üretim odaklı, reel sektör odaklı bir çözüm izlenimi verse de, Avrupa Birliği (AB) küresel liberal anlayışa, OECD ve Dünya Ticaret Teşkilatı (WTO) nezdinde birlikte oluşturulmuş rekabet kurallarına göre, küresel sermayenin ABD’ye doğrudan yatırıma teşvik edilmesi anlamına gelen söz konusu düzenlemeye ciddi tepki gösterdi. Bu nedenle, son ik yıldır, G7 ülkeleri arasında ‘agresif sanayi politikaları’na yönelik rekabetin derinleştiğine şahit oluyoruz.
G7 ekonomilerinde ‘yerli üretim’ baskısı, ‘stratejik otonomi’ tartışmaları, uluslararası firmalar ve küresel şirketler için yönetilmesi kolay bir süreç değil. Çünkü, son 30 yılı uluslararası şirketler maliyet yönetimi ve riskleri dağıtma adına dünyanın farklı coğrafyalarına doğrudan yatırımlarını dağıtarak kurgulamayı tercih ettiler. Farklı ülkelerin üretim becerilerinden yararlanmak söz konusu şirketlere önemli bir kârlılık avantajı olarak da geri döndü. Ancak, bugün G7 ülkelerinin hükümetleri şirketlerini yeniden dünyaya açıldıkları ülkelerine, yeniden ‘öz’lerine dönmeye zorluyor. G7 ekonomilerindeki artan telaşın kritik nedenlerinden birisini dünya GSYH’sından aldıkları payı E7 (Emerging 7) ülkeleri lehine kaybetmeleri endişesi yer almakta. Bu nedenle, küresel üretim ve ticarette daha da ciddi bir alan kaybı yaşamamak adına, yeşil ekonomi odaklı, döngüsel ekonomi odaklı, dijital ekonomi odaklı ‘yerli yatırımlar’la, küresel ekonomide iddialarını yeniden yükseltmek istiyorlar.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!