Davranışsal finans son yıllarda üzerine ciddi çalışmaların olduğu bir alandır. Davranışsal finans yatırımcıların her zaman için rasyonel kararlar almadıklarını hatta çoğu kez durumun farkında olsalar dahi irrasyonelitede ısrarcı olmalarının çeşitli sebepleri olduğunu iddia etmektedir. Buna göre yatırım kararları rasyonel varsayımlardan ziyade yatırımcı ve piyasanın ruh haline göre şekillenmektedir. Amerika’da yapılan bir çalışma Pazartesi günlerinin çoğunlukla satıcılı olduğunu göstermektedir. Bu durum hafta sonu uyku düzeni kaçan traderlerın bu durumdan etkilenmesi olarak yorumlanmıştır. Aynı şekilde havaların ısınması ile risk iştahı arasında istatistiki olarak anlamlı ve pozitif bir ilişki gözlemlenmiştir.
Aynı haberin piyasayı bazen sarsması kimi zaman da hiç etkilememesi aslında yatırımcıların ruh hallerine göre fiyat formasyonlarının oluştuğunun bir delili olarak görülebilir. Ancak bu durumun yatırımcı korktuğu ya da açgözlü davrandığı için olduğunu söylemek yatırımcılar tarafından kabul görmeyecektir. Zira korkmak ya da açgözlülük bilinçaltı seviyesinde yatırım kararlarını etkiler. Beyin daha düz bir cevap arar. Bu yüzden faizler arttığı için hisseler düştü gibi bir açıklama hemen kabul görür.
Hissetme dokusu zarar görmüş deneklerle normal bireylerin trader performanslarını ölçen bir deneyde normal risk aralığında normal bireylerin hisse performanslarının daha düşük olduğu gözlemlenmiştir. Risk frekansı arttıkça ise normal bireyler hisse yatırımında daha başarılı olmuşlardır. Bu durum algoritmik yazılımların oluşmasının temel sebebi olarak görülürken yatırım kararlarında pozitif etkisi olan sezgilerden ziyade bilinçaltı seviyesinde taraflı düşünmemize sebep olan duyguların yatırım kararlarını negatif etkilediğine yönelik bir çok çalışma yer almaktadır.
Warren Buffett’ın yaptığı bir konuşmada söyledikleri oldukça dikkat çekicidir. ‘’Hiçbir şey mantığı, çaba harcamadan kazanılmış büyük dozda para kadar gevşetip yatıştırmaz. Çoğu kez bu tür yatırımcılar Külkedisi’nin balodaki hali gibi denetleyemedikleri davranışlara sürüklenirler. Şölende uzun süre kaldıklarında her şeyin balkabağı ve farelere dönüşeceğini bilirler. Ancak yine de bu müthiş partinin bir anını bile kaçırmaktan nefret ederler. Böylece zevkten başı dönmüş katılımcıların hepsi de gece yarısından sadece birkaç saniye önce balodan ayrılmayı planlarlar. Oysa ortada bir sorun vardır: Dans ettikleri salonda saatlerin ne akrebi ne de yelkovanı bulunmaktadır. Kara pazartesinde de 2000 başındaki internet balonunda da pahalı olduğunu bildikleri halde yatırımcıları piyasadan mal almaya iten dürtü buydu. İrrasyonelitenin temelinde aslında gizli bir kibir bulunmaktaydı. Kaçınılmaz son gelmeden kendisinden daha ahmak başka bir yatırımcıya eldeki pozisyonun boşaltılacağı bir kibir…’’
Yatırım kararı alırken değerli hiç bir şey tehlikede değilse bilinçaltı düzeyindeki davranışsal eğilimler çok da öne çıkmamaktadır. En iyi performans gösteren finans profesyonellerinden çoğunun fiilen yatırım kararları almayan hisse senedi analistleri olması bu durumun önemli bir delili olarak görülebilir. Ayrıca bu analistler yatırımcıların yanlış kararlarında bir şok emici görevi görmekte ve yatırımcılar kendilerinden çok bu analistleri kayıplardan sorumlu tutarak psikolojik bir rahatlık elde etmekteler. Yani sahiplik etkisi olarak tanımlayabileceğimiz bu duygu fiyatlamada oldukça taraflı düşünmeye sebep olmakta ve yanlış fiyatlamaları beraberinde getirmektedir.
1990’ların sonunda tanık olduğumuz en ciddi çöküş Long Term Capital’di. Fon, Şubat 1994’te o güne kadar tüm zamanların en büyük sermayesini toplayarak faaliyete başlamıştı. Şirket ortakları olan Scholes ve Merton Nobel ödüllü ekonomistlerdi. Robert Merton opsiyon fiyatlamalarında teorik olarak çok ön planda bir bilim adamıydı. Fona yatırılan 1 dolar 1998 yılında 2,85 dolara yükselmişti. Matematiksel deha fonu son derece avantajlı bir konuma getirse de LTCM’nin karlılığını tutarlı bir biçimde sürdürebilmesi için matematiksel deha yetmezdi. Zaman içinde diğer traderlar fonun birçok stratejisini çözdü. Şirketin karlılığı erozyona uğramaya başladı. Ancak kazanılan yüksek paraların sağladığı hırs, açgözlülük ve yenilmezlik duygusu 2 dahiyi de daha yüksek ve irrasyonel riskler almaya itti. Kaldıraçlı işlemler sonrası Eylül 1998’de 1 dolarlık başlangıç yatırımı 0,23 dolara düşmüştü. Bu hızlı ölümün kökeninde psikolojik nedenlerin yattığı gözlemleniyordu. Birkaç yıl süren başarı, hırs ve açgözlülük, kibir ve azamet ortakların karar alma sistemine bulaşmış ve iletişimlerini bozmuştu.
Benzer şekilde tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak görülen Sir Isaac Newton tüm servetinin büyük bir bölümünü hisse senedi balonunda kaybetti. Haziran 1720’de birbiri ardına kurulan şirketlerin bazen dolandırıcılığa varan promosyonlar yasamayı yürütenlerin nihayet gözünü açtığında İngiliz parlamentosu ‘’Balon Yasası’’ adı verilen bir kanun çıkardı. Yasanın çıkmasından sonra bile şirketler saçma sapan girişimlerinin hisselerini satmaya devam ettiler. Bu şirketlerden biri faaliyet alanını şöyle tanımlıyordu:’’ Son derece avantajlı ama kimsenin bilmediği bir girişimde bulunmak amacıyla yola çıktık.’’ Newton, 1720 yazının ortalarında hisse senedi piyasasının çökeceğini öngörmüş ve elindeki South Seas hisselerini 7000 pound karla satmıştı. Ancak hemen sonrasında, hisselerin yükselmeye devam ettiğini görüp daha yüksek bir fiyattan geri almaya karar verdi. Fiyatlar hızla düşmeye başladığında Newton maldaydı. Kısa sürede panik baş göstermiş ve balon patlamıştı. 1720 Ağustosunda yaşanan o büyük borsa çöküşünde Tanrı duygusu son derece güçlü olan Newton, tam 20.000 pound kaybetmişti. Newton’u fiyatlar yükselirken hisse almaya, üstelik çöküşü öngördüğü için sattığı hisseleri geri almaya yönelten duygu, olası kazançları kaybetme korkusuydu.
Sonuç olarak tüm yatırımcılar elbetteki temel analizlerle yatırımlarına yön vermektedirler. Ancak davranışsal finansın bu yaklaşımının son yıllarda önemli derecede taraftar topladığını ifade etmemiz gerekmektedir. Davranışsal finans sanki iyi bir yatırımcının iyi bir müslümanda yer alması gereken tevazuu, kanaat, kibirlenmeme, coşku anında temkin korku anında teslim gibi özelliklere sahip olması gerektiğine işaret etmektedir.
Dr. Halil Arslan