MIT Ekonomi Profesörü Acemoğlu, “Cari açığı olan bir ülkenin, yurt dışından yatırıma ihtiyacı olan bir ülkenin daha zor zamanları olacak. Bunun için bizim düşük kaliteli büyümemizi yüksek kaliteye dönüştürmemiz lazım” dedi.
“RePEc” (Research Papers in Economics) platformunun dünya çapındaki en önemli 2 bin 223 ekonomist içerisinde ilk sırada gösterdiği Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Ekonomi Profesörü Daron Acemoğlu, “Donald Trump’ın yönetimi altında büyük olasılıkla faizler artacak. Faizler arttıkça global likidite azalacak. Türkiye, Asya gibi, Afrika gibi yerlere yurt dışından gelen para giderek azalacak. Cari açığı olan bir ülkenin, yurt dışından yatırıma ihtiyacı olan bir ülkenin daha zor zamanları olacak. Bunun için bizim düşük kaliteli büyümemizi yüksek kaliteye dönüştürmemiz lazım.” dedi.
Acemoğlu, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen Perakende Günleri etkinliğinde dünya ve Türkiye ekonomisine ilişkin yorumlarını paylaştı.
Uluslar arasındaki zenginlikte kültür, liderlik ve coğrafyanın ikinci planda olduğunu belirten Acemoğlu, tarihsel açıdan bakıldığında liderlikten çok daha önemli şeyler olduğunu kaydetti. Acemoğlu, toplumların kurumlarının kapsayıcı mı yoksa dışlayıcı mı olduğunun ülkelerin kaderini belirlediğini söyledi.
Kapsayıcı ekonomik ve siyasi kurumların birbirini tamamladığını belirten Acemoğlu, Güney Kore’de ilk aşamada diktatörlük yanlısı kurumların da faaliyet gösterdiğini, bunların zamanla kapsayıcı kurumlara evrildiğini anımsattı.
Venedik’in 12. ve 13. yüzyılda dünyanın kapsayıcılık lideri olduğunu anımsatan Acemoğlu, “Ülke inanılmaz sofistike kurumlar geliştirerek dünyanın en zengin yeri haline geliyor ama 14. yüzyılın başında en zengin aileler artık politik gücü kimseyle paylaşmak istemediklerini söylüyorlar. Parlamentoda kanunları değiştiriyorlar, başkalarına kapıları kapatıyorlar. Rekabeti azaltıp tekeli artırıyorlar. Yavaş yavaş Venedik çökmeye başlıyor.” bilgilerini verdi.
“Türkiye’nin 80 sene büyümesine yol açıyor ama genelde düşük kaliteli büyüme”
Ülkelerin çöküşünün politikadan başlayarak ekonomi kurumları aracılığıyla hız kazandığını ifade eden Acemoğlu, bugün Venedik kapısının pek çok ülkeye açık olduğunu kaydetti.
Acemoğlu, kapsayıcı kurumların kendilerini yenilemek için sürekli mücadele halinde olması gerektiğini belirterek, ABD’de son 30 yılda bunun sağlanamadığını söyledi.
Türkiye ekonomisinin Avrupa ve ABD ile kıyaslandığında iyi görünmediğini anlatan Acemoğlu, verimlilik artışının bir türlü sağlanamadığına işaret etti.
Acemoğlu şunları kaydetti:
“Türkiye’deki büyüme son 10 sene içinde düşük kalite dediğime benziyor. Ne kadar büyüyor Türkiye? Son 10 senenin ortalaması yüzde 3. Bu düzeyde bir ülkenin çok daha fazla büyümesi gerekiyor. Verimlilik artışı var mı? Hayır, yine son 10 senede 0 ya da negatif. Verimlilik artışı olmadan bir ülkenin kendi zenginliğini artırması pek mümkün değil.
Büyüme tamamen tüketimden geliyor. Tabii ki tüketimin artması gerekiyor ama dengeli bir büyüme için tüketimin ve yatırımın aynı zamanda artması lazım. Türkiye’deki artış tüketime giderek hız verilmesinden geliyor. Krediler artmaya devam ediyor, tüketim artmaya devam ediyor, borçluluk artmaya devam ediyor ama yatırımda, verimlilikte artış yok. Örneğin cari açık bunun bir sonucu. Böyle bir düşük kaliteli büyüme uzun zaman devam edemiyor. Problemleri görmeye başlıyoruz, yüzde 10’un üzerinde işsizlik var. Enflasyon düşmüyor. Eşitsizlik Türkiye’de çok yüksek. Büyüme herkese aynı karı getirmiyor.”
“Afrika’nın bazı ülkelerinde çok çok sömürgeci kurumlardan kapsayıcı kurumların çıktığını görüyoruz”
Türkiye’de Osmanlı’nın son döneminde ve erken cumhuriyet döneminde sağlanan büyümenin yalnız belirli bir zümreyi zenginleştirdiğini vurgulayan Acemoğlu, Osmanlı’dan bu yana sağlanan gelişimin yeterli seviyeye ulaşmadığını kaydetti.
Düşük kaliteli büyümeye ilişkin değerlendirmelerini sürdüren Acemoğlu, “Büyüme bir tek bazı kesimlerin büyüdüğü bir yapıda. Bir tek İstanbul büyüyor başka yerler aynı seviyede büyümüyor. Tekelleşme çok fazla. 80 senedeki büyüme birkaç şirketin, büyük holdingin çerçevesinde olan bir büyüme. Bakıyorsunuz fırsat eşitliği var biraz ama yeterli değil ama ben dışlayıcı kurumların devamlılığını vurgularken söylediğim gibi bunlar devamlı bir şey değil. Dışlayıcı kurumların çöküp kapsayıcı kurumlara dönüştüğü pek çok örnek var. İngiltere’de, Fransa’da bunları görüyoruz. Afrika’nın bazı ülkelerinde çok çok sömürgeci kurumlardan kapsayıcı kurumların çıktığını görüyoruz.” diye konuştu.
“2001-2006’da büyüme yüzde 6 idi”
Acemoğlu, Türkiye’de nitelikli büyümenin 2001-2006 yıllarında yaşandığını hatırlatarak, o günlere yeniden dönülebilmesi için çok az süre kaldığını söyledi.
Acemoğlu şöyle konuştu: “Problem şu ki kapsayıcı kurumlar yeterince kuvvetli hale gelemiyor ama ne zaman biraz kuvvetlendiklerini görürsek büyümenin niteliği değişiyor. 2001-2006 senesinde Türkiye’de büyük değişiklikler görülüyor. Birincisi 1990’lardan başlayan bir süreç demokrasinin ve sivil toplumun güçlenmesine yol açıyor. İkincisi Türk iş gücünün eğitiminin artmasına yol açıyor ve belki de en önemlisi bir finansal krizden sonra ortaya çıkan boşlukta özellikle dışarıdan gelen Dünya Bankası’nın, IMF’in de etkisi olan büyük bir reform süreci ortaya çıkıyor. Bu reform süreci içinde enflasyon kontrol altına alınıyor. Bütçe süreci çok daha açık bir hale geliyor. Bütçe sürecinde politikacıların, bakanların etkisi yerine bağımsız kurumların daha fazla kontrolü ortaya çıkıyor. İhale Kanunu çok daha iyi bir hale geliyor, yolsuzlukta düşüş var. Yine yargı sisteminde büyük reformlar başlıyor. Siyasi açıdan reformlar oluyor.
Bu süreç içindeki büyümeye bakıyorsunuz bugünkünden çok daha farklı. Yüzde 6… Bu nereden geliyor bakıyorsunuz. Yarısından çoğu verimlilikten geliyor.”
Kapsayıcı kurumların dünya genelinde büyük bir sınava tabi olduğunu savunan Acemoğlu, küreselden ziyade kendi içine kapanık siyasi eğilimlerin rağbet gördüğünü söyledi. Acemoğlu sözlerini şöyle tamamladı:
“Amerika’da kapsayıcı kurumlar kuvvetli olabilecekler mi? Trump’ın başkanlığını geçirebilecekler mi? Bilmiyoruz. Geçirebilmeleri için tek yol var. Sivil toplumun daha da kuvvetlenmesi. Medyanın hiçbir zaman Trump’a baş eğmemesi. Hala insanlar sokaklardalar. ‘Biz Donald Trump’la aynı fikirde değiliz.’ diyorlar. ‘Bu ülkede her ırktan insanı görmek istiyoruz.’ diyorlar. Fransa’da görüyoruz bunu. Eski Nazi partisinin devamı olan bir parti belki de en büyük oyu alacak başkan olamasa bile. Macaristan’daki durumu görüyoruz. Eğer geleceğin kapsayıcı büyümesi devam edebilecekse bu kurumların kendilerini toparlaması lazım. Türkiye’de de aynı şey geçerli. Türkiye için belki durum daha da acil. Çünkü bizim ufak bir vaktimiz var kendimizi düzeltebilmek için.
Düşük kaliteli büyüme çok uzun devam edemiyor, istikrarsızlık yaratıyor. Trump’ın yönetimi altında büyük olasılıkla faizler artacak. Faizler arttıkça global likidite azalacak. Türkiye, Asya gibi, Afrika gibi yerlere yurt dışından gelen para giderek azalacak. Cari açığı olan bir ülkenin, yurt dışında yatırıma ihtiyacı olan bir ülkenin daha zor zamanları olacak. Bunun için bizim düşük kaliteli büyümemizi yüksek kaliteye dönüştürmemiz lazım. Dışlayıcı büyümemizi kapsayıcı büyümeyle değiştirmemiz lazım. Bizim fırsatımız ise genç ve girişimci nüfusumuz.”
Bloomberg HT