Mahfi Eğilmez – 09.03.2017
Kur rejimleri esas olarak sabit ve dalgalı kur rejimi olarak iki başlıkta toplanır. (1) Sabit kur rejiminde merkez bankası yerli paranın çeşitli yabancı paralara karşısında kurunu belirler ve ilan eder. Bu kurlar, merkez bankası bunları değiştirinceye kadar bu şekilde devam eder. Eğer ekonomide yaşanan çeşitli gelişmeler sonucunda yerli paranın dış değerin düşürmek gerekirse o zaman merkez bankası yeni ve daha yüksek bir kur belirleyip ilan eder. Buna devalüasyon deniyor. Eğer tersi söz konusu olmuşsa o zaman da yerli paranın değerini yükseltir ve daha düşük bir kur belirleyip ilan eder. Bun da revalüasyon denir. (2) Dalgalı kur rejiminde kurlar serbest piyasada belirlenir. Kurlar hiç kimsenin onayını beklemeden piyasadaki arz ve talebe göre sürekli değişim gösterir. Burada merkez bankasının kurla ilgili bir karar alması gerekmez. O nedenle dalgalı kur rejiminde yerli paranın değer kaybına devalüasyon veya değer kazanmasına revalüasyon denmez, değer kaybı veya kazancı denir. Bazı ülkelerde dalgalı kur rejimi müdahalesiz uygulanır. Yani kurun belirlenmesine merkez bankası karışmaz ve olayı tümüyle piyasa güçlerine bırakır. Bazı ülkelerde ise dalgalı kur rejimi müdahaleli olarak uygulanır. Yani Merkez bankası kurun belirlenmesini piyasaya bırakmış olsa da arada bir girip piyasadan döviz alarak ya da döviz satarak piyasada kurun oluşumuna müdahale eder. Her iki tip dalgalı kur rejiminde de merkez Bankaları, kurlarda ortaya çıkan oynaklıklara belirli ölçülerde müdahale ederler.
Faiz politikası, kur politikasından farklıdır. Merkez bankaları, bankalara sağladıkları fonlara uygulayacakları faiz oranlarını belirleyip ilan ederler. Merkez bankalarının temel bir faiz oranı vardır. Bu faiz oranları her gün her an değişmez. Olağanüstü bir değişim yaşanmadığı sürece Merkez bankaları bu oranları bir sonraki toplantıya kadar değiştirmezler. Bazen merkez bankalarının faiz oranlarını aylarca hatta yıllarca değiştirmeden bıraktığı olur. Mesela İngiltere’de Merkez Bankası faizi 2016 Ağustos’undan bu yana 0,25 ile eksi 0,25, ABD’de Aralık 2016’dan beri 0,50 ile 0,75, Euro Bölgesinde Mart 2016’dan beri 0,00 ile eksi 0,05 arasındadır.
Çeşitli ülkelerin merkez bankalarının uyguladığı faiz oranları ve bu orana geçtikleri tarihler aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
Ülke | Oran | Değiştiği Tarih |
ABD | 0,75 | 14.12.2016 |
Brezilya | 12,25 | 22.02.2017 |
Çin | 4,35 | 23.10.2015 |
Çek Cumhuriyeti | 0,05 | 11.01.2012 |
Euro Bölgesi | 0.00 | 3.10.2016 |
Macaristan | 0.90 | 24.05.2016 |
Hindistan | 6,25 | 4.10.2016 |
Endonezya | 6,50 | 16.06.2016 |
İsrail | 0,10 | 23.02.2015 |
Japonya | 0,00 | 1.02.2016 |
Meksika | 6,25 | 9.02.2017 |
Rusya | 10,00 | 16.09.2016 |
Suudi Arabistan | 2,00 | 17.03.2016 |
Türkiye (Görünen) | 8,00 | 24.11.2016 |
Türkiye (Gerçek) | 10,71 | 9.03.2017 |
Her ülkede farklı bir ad taşıyan bu temel faiz oranına Türkiye’de politika faizi deniyor. Türkiye’de Merkez Bankası’nın bankaları fonlamakta kullandığı birden fazla imkân ve dolayısıyla birden fazla faiz oranı vardır. Bugün itibariyle Merkez Bankası’nın üç temel fonlama imkânı ve dolayısıyla üç farklı faizi bulunuyor: (1) Gecelik borç verme faizi (yüzde 9,25). (2) Haftalık repo ihalesi faizi (yüzde 8,00). (3) Geç likidite penceresi faizi (yüzde 11). Merkez Bankası son 2 aydır haftalık repo ihalesi açmıyor. Dolayısıyla bu imkân ve faiz askıya alınmış durumda. Geç likidite imkânı geçmişte ancak istisnai hallerde kullanılan bir imkân iken son 2 ayda her gün kullanılan bir imkân haline geldi. Hatta Merkez Bankası bu imkânı bir çeşit politika faizi haline getirmesine karşılık yukarıdaki tabloda gösterildiği gibi hala politika faizi olarak 2 aydır hiç kullanılmayan haftalık repo ihalesi duruyor.
Birden fazla faizi olduğu için Merkez Bankası’nın bankaları hangi faizle fonladığını bulabilmek için ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti denilen ortalama faizine bakmak gerekiyor. Bu da her akşam, o gün itibariyle bankalara kullandırılan gecelik fonlama imkânının ve geç likidite penceresi imkânının ağırlıklandırılmış faizine bakarak bulunuyor. Bu da her gün duruma göre değişiyor. Bu eskiden de böyleydi. Birden fazla faiz söz konusuysa faiz her gün değişecek demektir. Ne var ki son 2 ayda özellikle kurlarda yaşanan oynaklıklar Merkez bankası faizinin de buna uyum sağlayabilmek için giderek oynak bir hale gelmesine yol açıyor. Mesela son 7 günde Merkez Bankası’nın ortalama faizi şöyle bir seyir gösteriyor:
Günler | MBOF | Politika Faizi |
1.03.2017 | 10,38 | 8,00 |
2.03.2017 | 10,42 | 8,00 |
3.03.2017 | 10,53 | 8,00 |
6.03.2017 | 10,62 | 8,00 |
7.03.2017 | 10,62 | 8,00 |
8.03.2017 | 10,61 | 8,00 |
9.03.2017 | 10,71 | 8,00 |
Tablodaki politika faizi Merkez Bankası’nın haftalık repo ihalesinde uyguladığı faiz oranını gösteriyor. Merkez bankası, haftalık repo ihalesini 2 aydır yapmıyor. Dolayısıyla yüzde 8 oranındaki politika faizi tamamen göstermelik bir faiz. MBOF ise, yukarıda sözünü ettiğim Merkez Bankası’nın gecelik fonlama ve geç likidite imkânı faizlerinin ortalaması olan ortalama fonlama faizini gösteriyor. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın asıl politika faizi artık bu faiz. Tablodan görüleceği gibi bu faiz de her gün farklı bir oranda oluşuyor. Bu da bize TCMB’nin diğer merkez bankalarından farklı olarak değişken ya da dalgalı faiz politikası uyguladığını gösteriyor.
Merkez Bankası’nın, dalgalı kur rejiminin yanında bir de dalgalı faiz politikası uygulamasının bazı avantajları var. Bunların başında piyasaya uyum sağlamak, değişen koşullarda hemen bu koşullara göre faizi ayarlamak gibi üstünlükler sayılabilir. Ne var ki bu rejimin bazı sakıncaları da var. Her şeyden önce kurda yaşanan oynaklık aynı şekilde faize de yansıyor. Öte yandan Merkez Bankası kuru piyasaya bırakmanın yanında faizi de piyasaya bırakınca bu kez piyasaya yön vermek yerine piyasanın peşinden sürüklenmeye başlıyor. Öyle olunca da piyasaya yön veremiyor, tam tersine piyasa ona yön veriyor.
Not: Dalgalı faiz politikası deyimi, bu çerçevede, ilk kez burada kullanılıyor.