1963’den beri hep aynı mekanda gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansı’na (MSC) Almanya’nın ev sahibi olmasını, bir Alman vakfının öncülük etmesini hem Soğuk Savaş döneminin kodları, hem de Almanya’nın iki dünya savaşının da müsebbibi olan bir ülke olarak ‘barış için diyalog’ fikrini önceliklendirme çabası olarak okumak gerekir. Bu yılki konferansın ana gündemi ‘çok kutupluluk’ olacak. Konferansta Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bir an önce sonlandırılması ve Orta Doğu’da kalıcı barış da önemli başlıkları oluşturacak. Başkan Trump, Başkan Yardımcısı J.D. Vance’i, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu ve Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg’u, güçlü bir kadroyu konferansa gönderiyor.
Trump’ın ilk başkanlık döneminde konferansa katılan o zaman ki Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Avrupa’yı, bizzat Almanya’yı doğrudan tehdit etmesini unutmadık. ABD yönetimine son 20 yıldır adım adım yükselerek hakim olan ‘ya benimlesin, ya kara toprak’ anlayışının en sert tezahürü idi Mike Pence’in konuşması. Bu nedenle, son birkaç yıldır konferansın ‘öğrenme çaresizliği’, ‘küresel sistemde kaybet-kaybet dinamikleri’ gibi temalarla toplanıyor olması, Atlantik İttifakı’nda dahi müttefiklik ilişkilerinde artan çatlağı ele alan tartışmaların gözlenmiş olması şaşırtıcı olmamalı. Bu noktada, NATO’nun en vazgeçilmez üç üyesinden birisi olan Türkiye’nin Münih Güvenlik Konferansı’nı organize eden vakfın önde gelen ülke kamuoyları nezdinde gerçekleştirdiği son ankette ‘müttefik’ algısının Güney Kore ile birlikte hızla yükselmiş olması şaşırtıcı olmamalı.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!