Çin’in Sorunu Düşük Büyüme mi?

Mahfi Eğilmez – 08.03.2016

Yaşadığımız küresel krizin üç aşamalı bir kriz olacağını, ilk aşamasında ABD ekonomisini, ikinci aşamasında Avrupa ekonomilerini ve üçüncü aşamasında da gelişmekte olan ekonomileri etkileyeceğini yazalı çok zaman oldu. İlk iki aşama zaten ortaya çıkmıştı. Yani onlarla ilgili bir kehanetim yoktu ama üçüncü aşama tahminini sanırım ilk ben yaptım. Zamanlama olarak 2014 son çeyreğini öngörmüştüm ama bu süre aşağı yukarı 1 yıla yakın bir kayma ile 2015 son çeyreğine kadar geldi. Gerçi kırılgan ekonomiler bir süredir krizin içinde gidip geliyorlar ama bu krizin gelişmekte olan ekonomileri tam olarak kapsaması için Çin’in de bu krize dâhil olması gerekiyordu.

Krizin Çin ekonomisine yansıması büyüme sorunu olarak gündeme geldi. Oysa bu, sorun olmaktan çok asıl sorunların üzerini örten perdenin kalkmasına neden olan gelişmeydi. Çin’in ekonomik büyümesi en azından yüzde 8 – 9’larda dolaşırken sorunlar görülmüyordu. Bunun iki nedeni var: (1) Büyüme, birçok sorunu görünmez kılıyor, (2) Büyümenin büyüsü gözleri kamaştırarak görünen sorunların da görmezden gelinmesine yol açıyor. Bu, Çin’e özgü bir durum değil. ABD ekonomisinde de, Euro bölgesinde de hatta Türkiye’de de böyle oldu geçmişte. Büyüme teklemeye başlayınca, perde arkasına saklanan sorunlar saklanamaz oluyor ve görmezden gelinen sorunlar da artık görmezden gelinemiyor.

2015 yılına gelinceye kadar Çin’de borç sorunu gündeme gelmemişti. Bu konuda değerlendirme yapılırken yalnızca kamu kesiminin borç yükü dikkate alınıyor, özel kesim borç stokuna pek bakılmıyordu. Aşağıdaki grafik Çin’de kamu kesimi borç stokunun GSYH’ya oranında yaşanan gelişmeleri gösteriyor (Kaynak: IMF, WEO Database, October 2015.)

kamu-borc-stoku

Grafiğe dikkat edilirse 2014 yılına kadar Çin’de kamu kesimi borç stokunun GSYH’ya oranı 2000 ile 2015 yılları arasında yüzde 30 – 40 bandı arasında inişler ve çıkışlar çizmiş olduğu görülüyor. Bu bandın Çin ekonomisi için rahatsız edici olmadığı düşünülüyordu. Ekonomi hızlı büyüdüğü ve GSYH, kamu borç stokundan hızlı arttığı sürece ortada bir sorun görünmüyordu. GSYH büyümesi hız kesince kamu kesimi borç stokunun payı yüksek görünmeye başladı ve sorun ilk kez o zaman fark edilir oldu.

Çin konusunda yapılan en önemli hata özel kesim borç stokuna bakılmamasıydı. Üstelik aynı hata 1997 Asya krizinde de yapılmış, uzakdoğu ekonomilerinin makul görünen kamu kesimi borç yükü herkesin gözünü boyarken kriz, özel kesimin dikkatlerden kaçan yüksek borç stoklarından dolayı çıkmıştı.

Çin’de uzun zamandır konuşulan bir gölge bankacılık efsanesi vardı (Bu konuya ben de değinmiştim: http://www.mahfiegilmez.com/2013/07/golge-bankaclk-ve-cin.html.) Buna karşın özel kesimin borç yükü yakın zamana kadar tam olarak ortaya konmamıştı. Aşağıdaki grafik, 2006’dan 2015 sonuna kadar Çin’in toplam borç stoku / GSYH oranındaki ve yıllık borç servisindeki gelişmeleri gösteriyor (sol eksende yer alan mavi çubuklar toplam borç stoku / GSYH oranını, sağ eksende yer alan kırmızı çizgi de yıllık borç servisi / GSYH oranlarını gösteriyor. Kaynak: The Economist, BIS, Bloomberg.)

cin-milli-gelir

Grafikten görüleceği üzere Çin’in borç stoku / GSYH oranı yüzde 200’lerde, yıllık borç servisi / GSYH oranı ise yüzde 30’larda bulunuyor. Bunlar çok yüksek oranlardır. Ne var ki büyüme oranı dramatik bir şekilde düşene kadar Çin’in, Japonya kadar yüksek bir borç stoku / GSYH oranı olduğunu konuşan fazla kimse yoktu.

İşte Çin’in, G20 toplantısında kendisine önerilen yapısal reformları itirazsız kabul ederek geçtiğimiz günlerde reform paketi açıklamasının altında yatan asıl mesele budur.

Daha önce bir yazımda değindiğim gibi (http://www.mahfiegilmez.com/2015/06/kapitalizmin-sonu-mu-geliyor.html) krizdeki bu aşamanın diğer gelişmekte olan ekonomilere yayılmadan atlatılamaması halinde yeniden gelişmiş ülkeleri etkileyerek bir kriz kısır döngüsüne yol açacağından endişe ediyorum.