Aydın Eroğlu – 04.06.2013
Hem de bunu kendi elimizle yaptık. Bu cin ne midir? Siyasi istikrardır!
Yaklaşık on yıldır, öncesindeki yılların hasarlarını silmek için çok önemli olan siyasi istikrar sayesinde bu günlere gelmiştik. Türkiye yapılanlar sayesinde çok önemli ekonomik gelişmeler gösterdi. Uluslar arası arenada eski gücüne ve önemine sahip olmaya başladı. Milli savunma sanayii, toplu konut, büyük alt yapı yatırımları başta olmak üzere, bir çok büyük yatırımı yaptık, yapmaya başladık, ihalelerini verdik. Tüm bunları da mevcut iktidar başardı.
Faizlerin yıllardır Türkiye’yi sömürmesinden neredeyse kurtulmaya başladık. Eskisi ile kıyaslanmayacak bir faiz seviyesine düştük. Kurlar uzun yıllar tehlike olmaktan çıktı. TL itibarlı bir para haline geldi.
Sağlık alanında olmak üzere bir çok sosyal yasa devreye alındı. Burada sayılabilecek daha bir çok olumlu gelişme nedeniyle de nihayetinde uluslar arası kredi notumuz da bir çok kurumlar tarafından artırılmaya başlandı.
Üç seçimde de iktidarın oylarını artırarak çıkması, olası seçim risklerini gündemden çıkartmıştı.
Tüm bu saydıklarım ülkenin siyasi istikrarı nedeniyle elde edildi. İşte bizim için çok önemli olan bu istikrar yapısını bir süredir kendi elimize zorlamaya başladık. Maalesef iktidara sahip olanlar her seçimden artarak aldıkları oyları nedeniyle, ben bilirim tarzına dönmeye başladılar. Bir süredir toplumun bazı değerlerine dokunan kararlar alınmaya başlandı. Sırasını doğru veremeyebilirim ama, 4+4, okullarda serbest kıyafet, kadınların kürtaj hakları, toplumsal barış sağlanmaya çalışılırken yapılan söylemlere bakıp da acaba bölünmeye mi gidiyoruz korkusu, milli bayramların kutlanılmasında yapılan değişiklikler, Özellikle ülkemiz için çok önemli bir tarihi şahsiyet olan Atatürk için bir çok çevreden gelmeye başlayan olumsuz söylemler. Taksim Atatürk heykeli gibi bazı özel yerlerin özel günlerde kordon altına alınıp da çelenk bırakılmasının bile engellenmesi, yasaların izin vermediği bir çok uygulama ve kararı yasalara rağmen yaparım havası, hepsinden öte artarak alınan seçim oylarının tamamen iktidarın değişmez oyu olduğu havası ve nihayetinde de iki ayyaş ifadesinin çekildiği anlam toplumu fazlası ile germiştir. Bakın alkolü ve gezi parkını saymıyorum bile! Çünkü bence alkol düzenlemeleri bazı eleştiriler yapılsa da, nihayetinde çok da yanlış diyemeyeceğimiz bir düzenleme olarak da görülebilir. Sorun bu düzenlemeyi acaba toptan mı yasaklayacaklar diye korkulan bir iktidarın yapmış olmasıdır.
AKM ve Gezi Parkı düzenlemeleri ise topluma tüm detayları ile izah edildiği takdirde ikna edilebilecek düzenlemeler olabilirdi diye düşünüyorum. Bugünün Türkiye’si ve İstanbul’u için, çok daha estetik, çok daha görkemli yeni bir AKM iyi izah edilirse ikna edilemeyecek bir düzenleme olmazdı diye düşünüyorum. Ama bunu yaparken, en başından adının aynı yani Atatürk Kültür Merkezi olarak kalacağının altı çizilerek yapılsaydı, tepkiler gereğinden fazla olmazdı düşüncesindeyim.
Türkiye’nin siyasi yapısı uzun yıllar % 70 sağ seçmen, % 30 sol seçmen olarak siyasi partiler arasında şekillenirdi. Bu dağılımın bazı zamanlarda % 60 – % 40 civarına doğru da yaklaştığı olmuştur. Ama siyasi arenanın en geniş dilimi her zaman merkez sağ seçmene ait idi. Fakat uzun yıllar merkez sağ denebilecek partilerin bir birleri ile yaptıkları kör döğüşü nedeniyle, yaşanan koalisyon iktidarlarında hep siyasi istikrarsızlıklar görülmüştür. Her seferinde kurulmuş olan koalisyonlar iç kavga görüntülerinden kurtulamamışlar ve toplum uzun yıllar bu kavga döneminin olumsuzluklarını, istikrarsızlık, yüksek enflasyon, yüksek faiz, yatırımların olmaması, milli gelire oranı yüksek borçlar vb. yansımalarla yaşamak durumunda kalmıştır.
Geçmişin bu kavga ve zıtlaşma görüntülerinden artık yılmış olan toplum, sonunda özellikle merkez sağ denen partileri tasfiye etmiş, diğer partileri de ciddi oy kaybı ile cezalandırmıştır. Nihayetinde böyle bir ortamda denenmemiş yeni bir parti olan AKP siyaset arenasında iktidarı almıştır. İlk anlarda koyu bir muhafazakarlık yaparlar mı korkuları yatışınca, sonrasında ülke on yılı aşkın çok ciddi bir büyüme sürecini tek başına iktidar olan bir siyasi görüntü ile geçirmiştir. Ülkenin koalisyonların zaafı olan bir çok olumsuzlukları artık olmadığı ve çok da başarılı bir ekonomik yönetim gösterildiği için, sonraki seçimlerde de bu istikrar ödüllendirilmiş ve iktidar oyları hep yükselmiştir.
İşte ilk defa bir haftadır yaşananlardan ötürü bu siyasi istikrar görüntüsü ciddi bir yara almıştır. Kanımca yapılan en büyük hata, barajları geçemeyen partilerin aldıkları oyların dağıtılması ile % 50’ler seviyesine yaklaşmış iktidar oylarının hiç değişmeyecekmiş gibi algılanmasıdır! Bu çok ama çok büyük bir yanlış olur. Çünkü uzun yıllar merkez sağ seçmenleri içinde yer alan büyük bir kitle, hiç bir şekilde milli değerlerinin değişmesini istemeyecek bir kitledir. Demokrasi ve Cumhuriyet üzerinde korkuları yaşamak istemez. Atatürk’ü sever ve laikliğin önemine inanır. En başta saydığım toplumsal gerilimi yükselten korkular artarsa buna tepki gösterebilir.
Geçmiş tüm iktidarlar bu tepkileri umursamadıkları için siyaset arenasındaki güçlerini kaybetmişlerdir. Bu nedenle bu yazdıklarımın içeriklerini iyi tahlil etmek gerekir. Eğer bu tahlil doğru yapılamazsa, 2014 seçimleri siyasi riskin geri gelmeye başladığı bir yıl olabilir. Dünkü çok sert borsa düşüşü, bir kaç gündür yaşanan faiz artışı, kurların yukarı baskıları, bize yıllardır büyük bir emekle başarılanların yanlış bir tavırla bir anda nasıl da kaybedilebileceği mesajını vermiştir.
Seçmeni, siyasetçisi, iktidarı yani tüm vatandaşların üstüne düşen sorumlulukların bilincinde olarak davranması Türkiye’mizin geleceği için çok önemlidir. En başta yazdığım tedirginlik ve birikim yaratan gerekçeler olarak saydıklarım her hangi bir art niyetle yapılmamış olsa bile, toplumsal tepkileri çok çekmesi halinde, ya bunlar iyi izah edilebilmeli, ya da gerektiğinde vaz geçilebilmelidir.
Siyasi istikrarın olduğu ve doğru uygulamaların yapıldığı bir ülkenin nasıl hızlı geliştiğini hepimiz gördük. Ama, zıtlaşmanın, emrivakilerin, yaptım olduların artması halinde ise, tüm bu kazanımların bir anda tehlikeye girebileceğini de görmüş olduk. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Eminim ki, hiç birimiz ileri gidişin durmasını istemeyiz. Bir haftadır yaşananların geldiği boyut nedeniyle, 2014 önemli bir siyasi risk algısı yaratacaktır. Bu risk algısını bertaraf etmekte en büyük sorumluluk ve görevin başbakana düştüğü kanaatindeyim. Ama demokratik tepkilerini veren kişilerin de, bu tepkilerinin sınırını bilmeleri gerekir. En büyük cevap, günü geldiğinde sandıkta verilen cevaptır. Lakin buna rağmen, sandık dışı tepkiler yaşanırsa, bu tepkilere verilecek karşılığın da dozu olmalıdır. Demokratik bir devletin güvenlik güçleri, karşısındaki kitlelerin de bu ülkenin vatandaşı olduklarını göz ardı etmemesi gerekir.
Şimdi önemli olan cini şişeye sokup – sokamayacağımızdır. Bu konudaki gelişmeler sermaye piyasaları için yabancı yatırımcı ve fonların algılarını etkileyecektir. Ama eğer ortam en kısa zamanda yatıştırılamaz ve meydanlara çıkan her kesimden insanın korkuları giderilmezse, 2014 için cini şişeye sokmak zor olacaktır!
Yakın Vadede borsada ne olur?
Tepkiler durulursa özellikle dün kaybedilenlerin büyük bir yüzdesi çok kısa zamanda geri alınır. Ama bunun için Başbakanın dönüşündeki tutumu önem kazanacaktır. Ben tüm ülkenin başbakanı olan Sayın Erdoğan’ın sert üslûbunu yumuşatmasını ve hoş görüye dönmesini diliyorum. Aynı gerilimin sürmesi halinde ise, yabancı kaygısı daha da artacaktır. Bu durum kimseye yaramaz. Umarım yükselen Türkiye’nin önüne bir çok çevrenin çekmek istediği seti, kendi ellerimize çekmelerine destek olmayız.
Not: Yazı, 10:59’da borsaanalizci.com’da yayınlanmıştır.
Saygılarımla
www.aydineroglu.com – www.borsaanalizci.com