Avrupa Komisyonu, geçtiğimiz ekim ayında Çinli elektrikli arabalara yönelik bir sübvansiyon soruşturması başlatmıştı. Ardından geçtiğimiz hafta yüzde 17 ile 38,1 aralığında değişken oranlarda tarife artışını onayladı.
Tarifelerin 5 Temmuz’da geçici olarak yürürlüğe girmesi bekleniyor ve kasım ayında tekrar oylanacak ancak bu fikir, şimdiden Avrupa’yı ikiye bölmüş gözüküyor.
Birliğin iki güçlü üyesi Almanya ve Fransa tarifelerin konulması konusunda zıt düşüncelere sahip
Üç Alman markası Mercedes, Volkswagen ve BMW satışlarının üçte birini Çin pazarına yapmakta. Ayrıca iki ülkenin bu alanda ortak yatırımları ve Alman sanayisinin Çin’den ithal ettiği yedek parçalar var… Almanya açısından bu öylesine bir tehdit ki Alan Posener, Alman Die Welt Gazetesi’nde 13 Haziran’da yayınlanan bir makalesinde Çin devlet sübvansiyonu argümanına karşıt olarak, AB’nin yıllarca sübvanse edilmiş tarım ürünleri satışını gerekçe göstermiş. (elbette Fransa’nın büyük ölçekte şarap, konyak, peynir ve diğer lüks ürünleri ihracını da hesaba katarak)
Yazar, Çin’den tarım ürünlerine yönelik gelecek karşı bir tarife hamlesinin Avrupalı çiftçileri ağır bir biçimde vurabileceğini de vurgulayarak, gerçek dünyada hem sübvansiyon hem de ekstra tarifenin olmaması gerektiğine işaret ediyor.
Tarifelerin konulması Çin’le rekabet için olumlu görülüyor
Diğer taraftan tarifelerin konulmasını AB’nin Çin’le rekabeti açısından olumlu görenler de var… ABD’de Trump’ın günah keçisi ilan edildiği oysa Biden’ın seçilmesinin hemen ardından Çin teknolojisini ulusal güvenlik riski olarak tanımlayıp, IRA (Enflasyonu Düşürme Yasası) ve CHIPS (Çip yasası) kapsamında sübvansiyonlar başlattığını ve gümrük tarifelerini en son mayıs ayında elektrikli arabalarda yüzde 100’e çıkardığını görüyoruz. Yeniden başkan seçilen Ursula von der Leyen de elbette bu angajmana uyacaktı…
Demek ki mesele Trump ya da herhangi bir marjinal liderde değil, onu iktidara taşıyan post-truth çağında, aynen Avrupa Parlamentosu Seçimleri’nde görüldüğü gibi dünya yeni bir parçalanmanın eşiğinde. Dolayısıyla ne tarifelerde ne de devlet sübvansiyonlarında gerçekçi (rekabetçi) bir dünya beklemek çok da anlamlı değil!
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!