Mahfi Eğilmez – 16.08.2015
2014 itibariyle 1.368 milyon nüfusa sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti (Çin), 10,4 trilyon dolara yakın GSYH büyüklüğü ile (cari fiyatlarla) ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumunda yer alıyor (karşılaştırma: Türkiye, 77 milyon nüfus ve 800 milyar dolar GSYH ile 17. büyük ekonomi olarak görünüyor.) 2014 yılı itibariyle Çin’de kişi başına düşen gelir 7.589 Dolar düzeyinde bulunuyor. Bu kişi başına gelir tutarı, Çin’i, üst – orta gelirli ekonomiler arasına sokuyor (karşılaştırma: aynı kategoride yer alan Türkiye, 2014 sonu itibariyle 10.784 Dolar kişi başına gelire sahip görünüyor.)
Çin ekonomisi son 30 – 40 yılda hızlı bir büyüme gösterdi ve bunun sonucunda da gerek GSYH’sını gerekse kişi başına gelirini hızla artırarak refahını yükseltti. Bir yandan GSYH’sını büyütürken bir yandan da nüfus artışını frenleyen önlemlere başvurması Çin’in kişi başına gelirini benzer ekonomilere göre daha hızla artırmasına yol açtı. Çin’in kişi başına geliri 2002 yılında 1.133 Dolardı. Demek ki o tarihten bu yana Çin’de kişi başına gelir 6,7 kat artmış (karşılaştırma için: Türkiye’de kişi başına gelir 2002’de 3.521 Dolardı. Demek ki o tarihten bu yana Türkiye’de kişi başına gelir 3 kat artmış.)
Çin ekonomisiyle ilgili veriler ve IMF’nin son tahminleri aşağıdaki tabloda yer alıyor (Kaynak: IMF, Article IV Consultation Report, 14 August 2015 ve IMF, WEO Database):
Gösterge | 2010 | 2013 | 2014 | 2015 (Tahmin) | 2016 (Tahmin) |
Büyüme (%) | 10,6 | 7,7 | 7,4 | 6,8 | 6,3 |
Yatırım/GSYH | 47,2 | 46,5 | 46,0 | 44,4 | 43,4 |
Tasarruf/GSYH | 51,2 | 48,0 | 48,1 | 47,4 | 46,0 |
İşsizlik (%) | 4,1 | 4,0 | 4,1 | 4,1 | 4,1 |
Enflasyon (%) | 4,6 | 2,5 | 1,5 | 1,5 | 1,8 |
Cari Denge/GSYH | 4,0 | 1,6 | 2,1 | 3,0 | 2,7 |
İhracat Artışı (%) | 29,2 | 9,6 | 6,4 | 6,2 | 6,5 |
Kamu Borç Yükü (%) | 36,2 | 39,3 | 40,7 | 42,8 | 45,6 |
Bütçe Dengesi/GSYH | -1,2 | -1,1 | -1,1 | -1,9 | -2,4 |
Tablo bize Çin ekonomisinde yatırımların ve tasarrufların oranında düşme olduğunu gösteriyor. Bu gerileme iki sonuç yaratmış görünüyor: (1) büyüme hızı düşüyor, (2) Cari fazla azalıyor. Çin, işsizliğin artmamasını emek – yoğun yatırımlara ağırlık verecek biçimde uyguladığı politikalarla sağlıyor. O nedenle de büyüme oranı düşse de işsizlik oranı artmıyor.
Çin, uzunca bir süredir para politikasını nötr olarak uyguluyor, yani para politikası aracılığıyla piyasalara belirgin bir müdahalede bulunmuyordu. Düşen büyüme hızını yeniden artırabilmek için maliye politikasını genişleyici yönde kullanıyordu. Bunu yukarıdaki tabloda büyüyen bütçe açığı ve artan kamu borç yükünden görebiliyoruz. Buna karşılık şimdiye kadar büyüme hızını eski düzeyine çıkarmayı başaramamış bulunuyor. Abe’nin ikinci kez başbakanlığa gelmesiyle birlikte genişletici maliye politikası rafa kaldırılarak yerine genişletici para politikası uygulamaya sokuldu.
Çin ekonomisinin en önemli kara deliklerinden birisi olan gölge bankacılığın yarattığı tehlikeyi düşürebilmek için bankacılık ve özellikle de krediler son dönemde ciddi denetim altına alındı. Bunun sonucunda banka kredilerinde düşüşler ortaya çıktı. Büyümenin gerilemesinde bunun da etkisi var.
Tabloda en fazla dikkati çeken bozulma Çin’in ihracat artış oranlarında görülüyor. Çin’in ihracat artış hızı 2010’dan itibaren dramatik biçimde düşmüş bulunuyor. Büyümedeki gerilemenin bir nedeni de bu. Bu gidişi önlemek için Çin Merkez Bankası, geçtiğimiz hafta içinde üst üste iki kez devalüasyon yaptı ve parasına önce yüzde 2,5 dolayında değer kaybettirdi. Bölge ekonomileri (Çin, Japonya, Kore, Singapur, Hong Kong, Tayland, Tayvan, Malezya, Endonezya, Vietnam) aşağı yukarı aynı ürünleri (elektronik eşya) üretip satıyorlar ve dolayısıyla birbirlerine rakip oluyorlar.
Japonya’da Abe, ikinci kez başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz parasal genişleme yoluyla Yen’in değerini düşürmeye başladı. Bu hamle, güçlü Yen nedeniyle, bölgesel rakiplerine karşı pazar kaybeden Japonya’nın rekabet gücünü yeniden kazanmasına ve ihracat ve dolayısıyla büyüme ivmesini yukarı çekmesine yol açtı. Çin’in art arda aldığı Yuan’ı devalüe etme kararları aslında Japonya’nın bu hamlesine karşı hamledir. Bu devalüasyonların Çin ekonomisinin ihracatını artırması ve dolayısıyla büyüme oranını yukarı çekmesi beklenebilir.
Öte yandan ABD, yıllardır Çin’in Yuan’ı olduğundan daha düşük değerli tutarak ihracatı teşvik ettiğini söylüyor ve Çin Merkez Bankası’nın Yuan’ı revalüe etmesi ve ürettiği malları biraz da kendi iç pazarında satmasını sağlamak için baskı yapıyordu. Oysa Çin Merkez Bankası geçen hafta tam tersini yaptı, ihracatını daha fazla artırmak için Yuan’ı devalüe etti. Hemen ardından IMF, bu kararı desteklediğini açıkladı. ABD ise hiç ses çıkarmadı. Bu destek ve sessizliğin nedeni Çin’in bu hamlenin temel amacının bir iki yıl içinde dalgalı kur rejimine geçmek olduğu yolunda açıklama yapmış olmasıydı. Yakın gelecekte Yuan’ın değerinin diğer çoğu para birimi gibi piyasada serbestçe belirlenecek olması (ki bu durumda Yuan değer kazanabilir) IMF’nin desteğini, ABD’nin ise sessiz kalmasını sağlamış oldu.
Japonya’nın parasal genişlemeye giderek Yen’in değerini düşürmesi hamlesine karşılık Çin Merkez Bankası’nın Yuan devalüasyonları kur savaşlarının da başlangıcı olabilir. Eğer kur savaşlarının ardından ithalatı kısıtlayıcı önlemler de gelirse son zamanlarda daralan dünya ticaretinin iyice daraldığına tanık olabiliriz. Kapitalist sistemin temel kabullerinden birisi uluslararası ticaretin artmasının genel refahı artıracağı kabulüdür. Bu kabul doğruysa uluslararası ticarette yaşanacak sürekli daralmalar küresel sistemde genel refahın düşmesine yol açacak demektir. Kur savaşlarıyla başlayan bu gelişmeler kapitalizmin küreselleştikçe sıkıntısının da artmaya başladığını ortaya koyuyor.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde kur savaşları ve faiz savaşları eşliğinde sonsuz barış arayan bir küresel sistemimiz oldu. Önceki yüzyılın iki kutuplu sisteminde bilinen tek savaş soğuk savaştı. Yakın zamana kadar soğuk savaş bittiği, ekonomik sistem küreselleştiği için küresel refahın artacağını düşündüğümüz bir gelecek uzanıyordu önümüzde. Bugün ise artık sistemsel ve kuramsal altyapısı tamamlanmadan geçilmiş bir küreselleşmenin çok fazla sorun yaratacağını anlamış bulunuyoruz.