“Carry Trade”, teknik olarak, düşük getirili bir para biriminin daha yüksek getirili bir para birimine çevrilerek yatırım yapılması anlamına gelmektedir.
İki binli yıllarda Japonya’da uzun süren ekonomik durgunluk sonucunda Yen faizi sıfıra inmişti.
Uluslararası yatırımcılar bu durumu değerlendirmekte gecikmediler. Japonya’dan %0 faiz oranı ile borçlandıkları yenleri faiz oranları daha yüksek olan ülkelerin para birimlerine çevirerek önemli getiriler elde ettiler. Bu dönem iktisat literatüründe “Great Moderation” olarak adlandırılmaktadır. Tam uymasa da Türkçeye “Büyük Rahatlama” dönemi olarak çevirebiliriz. Buradaki rahatlama sözcüğü parasal rahatlamayı ifade etmektedir. Gerçekten de bu dönemde merkez ülkelerin dışında kalan ve kronik dış ticaret açıkları veren ülkeler bu açıklarının finansmanı konusunda son derece rahatlamıştır. Diğer yandan, aynı ülkeler bu yolla bir yandan dış ticaret açıklarını finanse ederken diğer yandan da, değerlenen para birimleri nedeniyle, dış ticaret açıklarının giderek daha yüksek rakamlara çıkması gerçeğiyle de yüz yüze gelmiştir. Böylece, bu ülkelerin dış ticaret açığı sorunları büyük rahatlama döneminin sonunda kronik ve adeta günlük bir sorun halini almıştır. Büyük rahatlama döneminin 2008 kriziyle birlikte sona erdiğini söyleyebiliriz. Bu krizin dünya çapında yarattığı büyük likidite açıkları parasal rahatlamanın da sonunu getirmiştir.
Carry trade’in borç alan ülkeler açısında yarattığı sıkıntılara zamanında ekonomistler tarafından yeterince dikkat çekilmiş ancak bu görüşler yeterli ilgiyi bulmamıştır. Örnek olarak arşivimde sakladığım bir söyleşiyi verebilirim. Son krizden de önce, 18 Nisan 2007 tarihinde, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s Direktörü Farouk Soussa, Reuters’a verdiği bir demeçte Türkiye ile küresel piyasalardaki reel faiz farklılığının, ucuz para birimleri ile yüksek getirili kıymetlerin fonlanması anlamına gelen carry trade’i teşvik ettiğini ve bu durumun Türkiye açısından cari açıktan daha endişe verici olduğunu belirtmiştir. Soussa, Reuters ile telefonda yaptığı söyleşide, “Faiz farklılığı sıcak parayı çekiyorancak carry trade cazip olmadığında sıcak para çok sıklıkla yön değiştiriyor. Carry trade’den çıkış olduğunda lirada da çok büyük bir değer kaybı olacak ve bu da enflasyon beklentilerini etkileyerek negatif bir döngü yaratacak. Yani ana endişe kaynağı bu. Faiz oranlarındaki farklılık cari açıktan daha endişe verici.” demektedir. Soussa’nın da belirttiği gibi carry trade’in önemli sakıncaları bulunuyor. Demeç verildikten bir yıl sonra ortaya çıkan küresel finans krizinde de bu senaryoların ne kadar gerçekçi olduğu anlaşılmıştır.
Son finansal krizin üstesinden gelebilmek için ABD ve Avrupa Birliği (AB) para otoriteleri önemli ölçüde parasal genişlemeye gitmek zorunda kalmıştır. Bu iki ülke grubunda da faizler sıfıra yakın olmasına karşın iç parasal ihtiyaçlarının yüksek olması nedeniyle Türkiye ile aralarında önemli bir carry trade gerçekleşmemiştir. Bu nedenle Türkiye ekonomisi 2008 krizi ile birlikte bazı dış ticaret açığı finansmanı sorunlarıyla yüz yüze gelmiştir. Bu nedenle bazı ekonomistlerimiz tarafından 2014 yılında ülkenin önemli finansman sorunlarıyla karşılaşacağı yorumları da yapılmaya devam etmektedir. Ancak, bu arada beklenmeyen bir gelişmeyle karşılaşılmıştır. Japonya’nın yeni Başbakanı Shinzo Abe ülkedeki ekonomik durgunluğu giderebilmek amacıyla parasal genişlemeye gideceklerini ilan etmiştir. Abe’nin yürürlüğe
koymayı planladığı yeni ekonomik düzen ki “Abenomics” olarak adlandırılmaktadır, parasal genişleme yoluyla enflasyonist bir politika izleme temeline dayanmaktadır. Uluslararası piyasalar bu yeni yaklaşımı son derece olumlu karşılamıştır. Piyasalarda yen hemen değer kaybetti, ardından da Japon hisse senetleri piyasası yükselmeye başlamıştır.
Abenomics’in üç sütun üzerine dayandığı belirtilmektedir. İlk sütunu deflasyonist spiralden hemen çıkmak için hızlı bir parasal genişleme oluşturmaktadır. İkinci sütun, ekonomideki kredi kullanımını yükselterek atıl fonları harekete geçirmektir. Üçüncü ve son sütun ise ekonomide yapısal reformları gerçekleştirmektir. Kolayca görüleceği üzere, parasal genişleme ile ikinci ve üçüncü sütunlar arasında önemli bir zaman farkı bulunmaktadır. Yani, Japon ekonomisinin parasal genişlemeyi içselleştirmesi için önemli biz zamana gereksinimi vardır. Bu gerçekleşinceye kadar Japon parasal genişlemesi tekrar önemli bir carry trade konusu olmaya adaydır. Kısacası, önümüzdeki bir-iki yıllık dönemde, büyük rahatlama döneminde olduğu gibi, Japonya kaynaklı önemli bir carry trade trafiği ile karşılaşılması olasılığı yüksekgörünmektedir.
Bu gelişmeler Türkiye açısından da büyük önem taşımaktadır. Öncelikle, Japonya kökenli bir carry trade başlarsa ki bunun işaretleri görülmektedir, Türk ekonomisinin 2014 yılı dış ticaret açığı finansmanı önemli bir sorun teşkil etmeyecektir. Ancak, daha önce belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin bu parasal trafikten yararlanma süresinin büyük rahatlama döneminde olduğu gibi uzun vadeli olma olasılığı düşüktür. Ayrıca, büyük rahatlama döneminde dış ticaret açığının kısa vadeli fonlarla finanse edilmesiyle karşılaşılan sorunların tekrarlama olasılığı da yüksektir. Yani, Türk lirasının tekrar değerli hale gelmesiylebirlikte ihracatın azalması ve ithalatın körüklenmesi senaryosu tekrar yaşanabilir görünmektedir.
ABD,AB ve Türkiye’nin Abenomics’den çıkarması gereken dersler de bulunmaktadır. Parasal genişlemelere mutlaka yapısal reformların da eşlik etmesi gerekmektedir. Japonya’da planlanan yapısal reformların ne kadar başarılı olacağı şu anda belirsizliğini korumaktadır. Yine de parasal genişlemenin yapısal reformlarla birlikte planlanması önemlidir. Model en azından kuramsal olarak gerçekçidir. ABD ve AB parasal genişlemeyi reformlarla buluşturmakta geciktikleri için bu ülkeler hala ekonomik durgunluk içindedir. Türkiye’nin durumunun ne olacağını ise zaman gösterecektir.
Dr Ali Tarhan -Ekonomik Çözüm Gazetesi