Çapuling

Mahfi Eğilmez – 07.06.2013

Gezi direnişi İngilizce’ye bir kelime hediye etti: Çapuling (İngilizce okunuşu chapulling.) Kelime Türkçe’deki çapulculuk kelimesinin İngilizceye uyarlanmış halini gösteriyor. Çapulcu, aslında başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, bunun fiil hali olan çapulculuk ise yağmalama, talan etme olarak tanımlanıyor. Gezi Parkı eylemleri sırasında Başbakan, direnişçilere “3 – 5 çapulcu” deyince Beyoğlu’ndaki bir binanın üzerine birisi “Everyday I’m çapuling” yazdı (Türkçesi: Hergün çapulculuk yapıyorum) ve çapuling yeni bir anlam kazandı. Bu yeni haliyle kelime “demokrasiyi savunmak, çoğunluğun azınlığa tahakkümüne karşı direnmek” oldu çıktı.

Wikipiedia’da şöyle bir Çapuling maddesi açıldı:

“Chapulling (Turkish: çapuling) is a neologism originating in the 2013 protests in Turkey, derived from Prime Minister Erdogan’s use of the term çapulcu (roughly translated to “looter” or “marauder” or “vagabond” as contemporary) to describe demonstrators. The word quickly caught on, adopted and anglicized by the demonstrators with a new meaning: fighting for one’s rights. Many took the concept further by integrating the unique nature of the demonstrations and defined it as “to act towards taking the democracy of a nation to the next step by reminding governments of their reason for existence in a peaceful and humorous manner.”

Demokrasi uzlaşma rejimidir

Demokrasiyi bütün öteki rejimlerden ayıran özelliği uzlaşma rejimi olmasıdır. Yani siyasal iktidar büyük çoğunluğa sahip olsa bile azınlığı da koruyacak, onların da düşüncelerine saygı göstermeye yönelecektir.

ABD’de görev yaptığım sırada Virginia’da McLean semtinde büyük bir sitede oturuyordum. Sitenin yakınında Tysons’s Corner Shopping Mall adlı büyük bir AVM vardı. Bu AVM’nin karşısına aynı adla bir ikinci AVM yapılacağı açıklanmıştı. Tabelaların asıldığı yer ağaçlıktı. Semt sakinleri ellerinde pankartlarla o alana oturmaya başladılar. Kimseyi de o alana sokmadılar. Çoğunluk yaşlı başlı, emekli insanlardı. Tanıdığım komşulara sordum niçin böyle bir direniş yapılıyor diye. Kimisi “ağaçları kesecekler, AVM uğruna çevreye zarar verecekler” dedi. Kimisi “AVM yapılırsa burada trafik katlanacak, bu yollar yeni bir AVM’nin trafiğini kaldırmaz” dedi. Kimisi “Yeni AVM suç artışı getirir, semtimizde suç artışı olsun istemiyoruz” dedi. Semt sakinleri AVM karşıtı imza topladılar. Birkaç gün sonra önce belediye başkanı çıkageldi, ardından bölgenin senatörleri, milletvekilleri geldiler, direnişçilerle konuştular, onların isteklerini dinlediler. Aradan bir süre geçti belediye başkanı ve öteki yetkililer bir takım önerilerle geri geldiler. Bu öneriler arasında ağaçların kesilmeyeceği, köklerinden sökülüp AVM’nin çevresine dikileceği, trafik sorununu çözmek için yeni yollar yapılacağı, suç artışını ve diğer tehlikeleri önlemek için bu çevreye daha fazla güvenlik görevlisi verileceği gibi öneriler vardı. Semt sakinleri bu önerileri aldılar kendi aralarında toplandılar ve bazı ekleme ve çıkarmalarla önerileri kabul ettiler. Sonuçta AVM iki yıl içinde yapılıp bitirildi. Verilen bütün sözler tutuldu. Çevredeki ağaç sayısı misliyle artırıldı, yeni yollar yapılarak trafik eskisinden bile daha iyi hale getirildi, güvenlik önlemleri artırıldı. Olayın sonunda semt sakinlerinin kamu otoritesine karşı saygıları arttı, kendilerini dinleyen görüşlerini dikkate alan kamu yetkililerinin itibarlarında hiçbir azalma olmadığı gibi tam tersine artış oldu.

Bütün bu olaylarda ABD Başkanı’nın veya hükümetten herhangi bir bakanın haberi bile olmadı. Ya da haberi olduysa bile en ufak bir müdahalesi görülmedi, duyulmadı. Çünkü konu o çevre halkıyla o bölgenin belediyesinin meselesiydi, merkezi hükümetin karışımını gerektirecek bir durum yoktu.

Mülkiye’de birinci sınıftayken Siyaset Bilimine Giriş dersinin hocası Şerif Mardin’di. Derse yardımcı olması için okunmak üzere verdiği elli kitap arasındaydı Alexis de Tocqueville’in 1835 tarihli “Amerika’da Demokrasi” kitabı. Okumaya başladığımda elimden bırakamadım. Diyor ki Tocqueville: “Küçük bölgelere yönetsel özerklik tanımak ve böylelikle de yönetimin tek merkezde toplanmasını önlemek suretiyle siyasi özgürlüğün gerçekleştirilebileceğini ve bu arada vatandaşların kamu işleriyle ilgilenmelerinin sağlanacağını görmek Amerikan örneğinde mümkündür” devam ediyor: “Özgür ve eşit bireyler toplumun çıkarları için uğraşmış ve kendileri de bundan yarar sağlamıştır.” Yukarıda anlattığım AVM inşaatı olayı, Tocqueville’in bu gözlemini aşağı yukarı 150 yıl sonra yerinde canlı olarak test etmemi sağladı.

Ekonomide çapuling etkisi

Siyasal iktidar, isteklere olumlu yanıt vermeyince BIST100 çöktü, Dolar ve Euro fırladı, faizler yükseldi. Ekonomide inanılmaz bir kayıp tablosu ortaya çıktı. Ardından Başbakan’ın yurtdışında olduğu sırada Cumhurbaşkanı ve Başbakan vekilinin yaptıkları ortamı yumuşatmaya yönelik açıklamalarla piyasalarda toparlanmalar başladıysa da Başbakanın yeni konuşmaları piyasaların elde ettiği kazanımları yeniden kaybetmesine yol açtı.

Kayıp bu saydıklarımla sınırlı değil. Turizm acentaları başta İstanbul olmak üzere Türkiye’ye düzenledikleri turları iptal ediyorlar. Tam turizm mevsimi başlarken peş peşe gelen iptaller ciddi sıkıntı yaratmaya başlıyor.

Yabancı yatırımcılar, Fed’den gelen tahvil alımlarının düşürülebileceği sinyaliyle diğer gelişme yolundaki ülkeler gibi Türkiye’den de çıkmaya başlamışlar ve piyasalardaki gerginlik bu hareketlerle ortaya çıkmıştı. Gelişme yolundaki ülkelerde borsalar düşüyor, döviz yerli paralara karşı değer kazanıyor ve faizler yükseliyordu. Küresel krizin başladığı tarihten bu yana gelişmiş ülkelerden genellikle pozitif yönde ayrışan gelişme yolundaki ülkeler negatif ayrışma ile karşı karşıya kalıyordu. İşte tam da o sırada ortaya çıkan Gezi Parkı direnişi zaten negatif ayrışmanın içinde bulunan Türkiye ekonomisini bu kez gelişme yolundaki ülkeler içinde de negatif ayrışan bir konuma getirdi.

2013 yılının kaybedildiğini söylemek için henüz çok erken. Ne var ki gidişin o yönde olduğunu söylemek için belki geç bile kaldık. Kaybedilecek olan yalnızca hisse değerleri ya da diğer piyasa değerleri değil. Büyüme ve ona bağlı birçok önemli refah göstergesi de kaybedilecek.

Babam derdi ki: “kabahati önce kendinizde arayın”

Çocukken bizim de içinde olduğumuz bir olay olsa, bir kavgaya karışsak babam bizi karşısına alır ve “kabahati önce kendinizde arayın” derdi. Babmın bizi haklı bulmamasına çok kızardım o zamanlar. Aklımdan hep “sen kimin babasısın bizim mi onların mı?” sorusu geçerdi. Babamın bu sözünün uzlaşma için temel çıkış yolu olduğunu çok sonraları anladım.

Gezi direnişine bakıp “bunun suçlusu faiz lobisidir, kur lobisidir” diyerek hayali bir takım düşmanlar yaratarak insan kendisini kandırabilir. Bu tür yaklaşımlar çıkış yolunu göstermez. Bu gibi hallerde insanın oturup “acaba benim bir kusurum var mı, bir hata mı yaptık, yaptıysak hatayı nerede yaptık?” sorularını sorması ve bunlara yanıt araması gerekir. Çıkış yolu oradan geçer.

Hata yapmak hatadır. Ama hatada ısrar etmek facia olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir