Büyümenin Karşılığını Neden Göremiyoruz?

Aydın Eroğlu – 30.03.2018

Türkiye OECD ülkeleri içinde 2’nci, G20’lerde ise en yüksek büyüme oranı yakalayarak, 2017 son çeyreğinde % 7.3, 2017’nin tamanında ise % 7.4 büyüdü. Bu oran geçen yıl Türkiye ile ilgili tahminlerde bulunan tüm kurumların tahminlerinin çok üstünde bir oran. Notlarımızı kırmış olan rating kurumlarının bu kararlarını açıklarken açıkladıkları beklentilerinin de çok üstünde.

Ama maalesef bu büyüme oranının karşılığını bir türlü göremiyoruz. Her nedense, borsamız bize fena gelmese de, aslında gelişmekte olan ülkeler ile kıyasladığımızda oldukça düşük seviyelerde işlem görüyor. Misal bankalarımız benzer ülkelere göre, sahip oldukları F/K’ları dikkate aldığımızda yaklaşık % 40 daha iskontolu fiyattan işlem görüyor.

Aynı şekilde, paramız da benzer ülkelere göre en yüksek oranda değer kaybeden paraların başını çekiyor. Buna rağmen faizlerimiz de dünya faiz düzeylerine göre oldukça yüksek reel faiz vermemize rağmen halen yükseliş baskısını yaşıyor. Tabii böyle olunca da, ülkeye olan bakışta bir güvensizlik yaşanması gayet normal.

Bu sorunların nedenlerini tartışabilmeliyiz. Doğru-yanlış neden böyledir konusundaki fikirlerimizi özgürce paylaşabilmeliyiz. Ama ben bunun uzun bir süredir yapılamadığını düşünüyorum. Ya da kısmen olası nedenleri yazanlar, çizenler olsa da bunların ülkeyi yönetenler tarafından  dikkate alınmadığı görüşündeyim.

Her şeyden önce, Tüm siyasi liderlerimiz tüm dünyada her türlü seyahate çıkıyor. Ziyaretlerini yapabiliyor. Ülkenin içinde bir dönem gördüğümüz şehir terörü artık görülmüyor. Hal böyle iken halâ OHAL ile yönetilmek bizim için de, yabancı yatırımcılar için de bir sorun olarak görülebilir. Ama bu duruma ne zaman son vereceğiz belli değil.

Beni bilirsiniz yıllardır düşük faiz, yüksek ya da gerçek kur politikasını savunurum. Kredi fazileri TL olarak ne kadar düşük olursa, yatırımların o kadar yüksek olacağı görüşündeyim. Üretim sayesinde enflasyonun belinin kırılacağını iddia ederim. Hatta ”esas olan üretmektir!” diyerek, üretmenin enflasyondan da öncelikli olması gerektiğine dikkat çekerim. Çünkü enflasyonu yaratan, yetersiz üretim nedeniyle rekabetin sağlanamaması, ithalat ile üretim açığının kapatılmaya çalışılması halinde ise kur etkisi nedeniyle yüksek enflasyonun devam edeceği görüşüdür. Ki, görüyorsunuz öyle de oluyor.

O zaman her şekilde özellikle cari açığa neden olan enerji ithalatı dışında kalan ara mal üretiminin Türkiye’de gerçekleşmesini sağlamak ülke için öncelikli bir konu olmalıdır. Yoksa enflasyonu para politikası araçları ile düşürmek kolaydır. Yıllardır yapıldığı gibi faizleri çekersiniz 500 baz puan yukarı, dövizi olanlar ülkenin verdiği TL faiz getirisi için hemen dolar getirip faiz rantına yatırım yaparlar. Bir anda yurt dışından sıcak para denen hızlı yabancı fon girişleri başlar. İçeride döviz tevdiat hesapları çözülür TL mevduatında artış olur. Kurlar düştükçe ithalat ucuzlar. Ucuzlayan ithalat enerji dahil tüm ithal girdilerde girdi maliyetlerini aşağıya çekince enflasyon da düşüyor gibi görünür. Düşüyor gibi görünür diyorum! Çünkü bu düşüş sahte ve geçici bir düşüştür.

Kalıcı olan ise, ekonominin tüm dengelerinin bozulması, ithalata bağımlı fason üretim bir sanayi yapısının iyice derinleşmesi olur. Çünkü yüksek faiz baskısı ile düşürülen kurun yarattığı sahte ortam, üreticinin belini kırar. Üretmekten vaz geçirip ithalatçı olmasına neden olur. İstihdamı olumsuz etkiler. Sonra da bu kısır döngü sürerrr giderr. İşte bu kısır döngüyü kırmak istiyorsak, ne olursa olsun faizler düşük olmalıdır. Üretim açığını her alanda kırana kadar düşük faizin ilk anda neden olacağı yüksek kur nedeniyle oluşacak yüksek enflasyon geçici bir süre için göze alınmalıdır. Ama bu öyle kendi kendimize sessizce yapılacak bir iş değildir. Siyasi otorite çıkıp, üretim reformu için bunların yapıldığını ve bir kaç yıl boyunca bu durumun neden olacağı kur ve enflasyon artışının kabul edileceğini ilan etmelidir. Böylece yaşananların bir politika nedeniyle olduğu gösterilmelidir.

Bunları yaparken siyasi istikrar, bağımsız yargı, devlet kurumlarının doğru yönetilmesi, iç-dış iyi ilişkiler, çok seslilik, huzur, yargıya güven, tarafsız ve çok sesli bir medya, ülke yönetiminde başarılı ve güvenilen bürokrat ve siyasi kişiler çok önemlidir. Tüm bunlarda hiç bir sorun yok diyebilir misiniz? Peki şimdi sorsam kaçınız bana kaç tane bakanın adını sayabilirsiniz? Bakının bakan diyorum. Bürokratları söylemiyorum. İsmi sayılamayan kabine ve bürokrasi, bize olası sorunlarda bu kadroların değil de, sadece lider konumundaki tek bir kişinin sözüne bakılarak her şeyin yapıldığını gösterir. Bu durum kimi zaman doğru olsa da, hiç kimse her şeyi bilemez. Ülkeyi bir kişi yönetebilir ama o kişi bunu ehil kadroların danışmanlığında yaparsa, sisteme ve ülkeye olan iç-dış güven çok daha yüksek olur.

Dünyanın en gelişmiş ülkeleri ABD ile malum nedenlerle aramızdaki ilişkiler çok kötü. AB ile de benzer şekilde ilişkilerimiz kopma noktasına geldi. Bu gelişmelerin çoğunda biz haklıyız. Peki bizim de hiç yanlışımız olmadı mı? Bazı gelişmeleri doğru yönetemediğimizi de itiraf etmeliyiz. Sonuçta eğer cari açığımız varsa, dış dünyaya ihtiyaç duyuyoruz demektir. O zaman her tarafla gergin ilişkiler yürüterek sorunlarımızdan kurtulamayız. Haklılığımızı iyi ilişkilerle de savunmanın yolunu bulmamız gerekir. Çünkü Müslüman olmayan batı ile aramız bozukken, tek tük bazı ülkeler dışında Müslüman dünya ile aramızın iyi olduğunu söyleyebilir misiniz? Peki bu bir çelişki değil mi? Bir yerlerde bir hata mı var acaba dememiz bunları konuşmamız, doğruları bulmamız lazım.

Halen üretimde enflasyon yaratan aracılık sisteminden kurtulamadık. Tarlada ya da ağaçta üreticinin sattığı ürünün fiyatı, tüketiciye gidene kadar 3-5 katı yükseliyor. Böyle bir pazarlama politikası üretimi nasıl  destekler. Bunu çözmek bu kadar mı zor. En çok konuştuğumuz et fiyatlarını bile düşüremiyoruz. Fiyatların asıl artış nedenini bulup gidereceğimize, hemen ithalat yaparak fiyat düşürmeye kalkışıyoruz. İşimiz hep aracı yaratmak. Böyle yapınca üreticiyi öldürüyoruz. O da besicilikten vaz geçiyor. Yaptığımız ithalat üretimin azalmasına ve dolayısı ile fiyat artışının artarak sürmesine neden oluyor. Meralar devamlı yok ediliyor. Besiciye ucuz yem vermedikten, samanda bile ithalat yaptıktan sonra et fiyatlarının ucuzlamasını nasıl sağlarız?

Dünya 2012 sonrası inanılmaz ucuz bir enerji dönemine girdi. Ama dövizdeki sürekli artış yüzünden biz bu dönemin rahatlığını hissedemediğimiz gibi, düşen dünya enerji fiyatlarına rağmen tarihin en yüksek enerji fiyatlarını yaşıyoruz. Peki neden sadece dövizdeki artışın fiyatları yükseltmesi mi? Fiyat üzerindeki kdv. ve kdv’nin ötv’sine ne demeli? Maalesef bu vergiler ile hükümet edenler sanki enerji kaynaklarını üreten devletler gibi dolaylı yoldan çok ciddi bir bütçe gelir kaynağı yarattıkları için bundan vaz geçemiyorlar. Vergiler oransal olduğu için, fiyat artıkça sabit oranlar karşılığında kesilen vergi yükü, ya da başka bir ifade ile devletin tahsil ettiği dolaylı vergiler toplamı tutar olarak daha artmış oluyor. Peki bu durum girdi maliyetlerini dolaylı şekilde yükselttiği için enflasyonun da en önemli nedenlerinden biri olmuyor mu?

Ama adil bir vergi düzeni kuramadığımız, halen çok kazanandan, rant zengininden değil de, asıl vergiyi asgari ücretliden, bordroludan aldığımız için, aradaki açığı bu tip vergilerle gidermeye çalışıyoruz. Böyle olunca da üretmediğimiz kaynaklardan bile ciddi bütçe geliri sağlamış oluyoruz. Bu da bizi kolaycılığa itiyor. Adil bir vergilendirmenin enflasyon üzerinde de etkilerinin ne denli önemli olduğunun göremiyoruz.

Her yıl Milyarlarca Dolar sadece cep telefonu ithalatına para ödüyoruz. Ya ne oluyor arkadaş, bu ülke bir yılda onlarca milyar Dolar’ı ithal cep telefonuna ödeyecek kadar zengin mi diyeceğimize, misal ithal ettiğimiz cep telefonu için 10 Milyar Dolar para ödüyorsak, 1.8 Milyar Dolar da kdv tahsilatı ile sanki bu telefonları üreten gibi ek bir gelir sahibi oluyoruz. Görüyorsunuz ki, vergiler devletler için olması gereken önemli bir bütçe kaynakları olsa da, bunların yarattığı rehavet, ülkenin farkına varmadan ithalat rejimine destek vermesine de neden olabiliyor. Sonra da cari açık neden büyüyor diyoruz. Çünkü cari açık yaratan her şeyin üzerinden aldığımız vergi gelirlerinin hızlı girmesi kolaylığını tercih ediyoruz. Halbuki, üzerinden vergi alınan her ithal ürünün, tahsil edilen vergisinin ne bileyim en az % 20’si ya da daha fazlası o ürünün yerli muadillerinin ya da Türkiye’de üretilmesinin sağlanması için destek olarak veriliyor olsaydı aynı cari açık olur muydu?

Dünyada 2010’dan sonra da inanılmaz bol bir para dönemi neredeyse faizsiz olarak yaşandı. Hatta bankalar mevduat faizi vermeyi bırakın, para yatıranlardan faiz alır hale geldi. Ama biz böyle bir dönemin fırsatlarını maalesef kullanamadık. Bu süreçte iflas açıklayan ülkelerin parası ve faizleri bile bizden çok daha iyi görüntüler verdi. Para yüksek faize gelir diye piyasada devamlı bir faiz artmalı çığırtkanlığı yapılıyor ya, onlara cevap olsun diye söylüyorum. Almanya bankaların mevduat faizlerini eksi yaptığı dönemde bile, ülkesini tercih eden yabancıların paraları nedeniyle bir yılda 100 Milyar Euro’nun üzerinde ülkenin faiz yükünü azaltmış. Peki faiz olmamasına rağmen bu nasıl sağlanıyor? Tamamen ülkeye olan güven sayesinde. Kendi ülkesinin gidişinden korkanların Almanya’yı ve Alman tahvillerini tercih etmesi sayesinde oluyor. Bizde ise, 12 Bin’i son iki yıl içinde, toplam 13 Bin Milyoner son üç yıl içinde diğer ülkeleri tercih etmiş!

O zaman bir yerde sorun var demeliyiz ve bu sorunların çözümlerini söyleyenlerin taraflı-tarafsız söylediklerini dikkate almalıyız. Bunların nedenlerini hiç korkmadan açık açık konuşabilmeliyiz. Sonuçta ülke hepimizin. İyisi kötüsü ile bizler bu ülkenin eşit hakları olması gereken vatandaşlarıyız. Hiç birimiz baki kalmayacağız. Ama doğru yönetirsek ülkemiz ilelebet devam edecek.

Lakin dünyanın diğer gezegenlerde yaşamı aradığı, yapay zekayı her alana dahil etmeye başladığı ileri bilim döneminde bizim gündemlerimize bir bakar mısınız biz neleri konuşuyor ve tartışıyoruz? Suudi Arabistan bile laik bir devlet yapısına dönme sinyalleri verirken, bizler kadın erkek kıyafetlerine kural getirmeyi, asansörde karşı cinsle bulunmamayı, tiyatro oyununda kadınların sahnede olmamasını, ülkenin geçmişinde emeği olmuş insanlara laf söylemeyi, kadını dövmenin faziletlerini ve her şeyi dindarlığa bağlamayı savunuyoruz.

Elhamdülillah ben Müslüman’ım ama başkasının dinine baskı yapma hakkım olabilir mi? Ayrıca dinim ne olursa olsun, iyi bir ahlaka sahip değilsem bunun ne önemi var? Sonuçta yıllardır bölgemizde, arap ülkelerinde yaşananları görüyorsunuz. Kadınları hiçe sayan, dövmeyi sövmeyi dine bağlayan bir anlayış her türlü medyada rahatça ifade edilirken, biz gelişmiş dünya ile entegrasyonu nasıl sağlarız? Faiz haram derken, kul hakkı yiyenle bu işleri nasıl çözeriz?

Neyse, borsa açılacak ben yine kendimi tutamıyorum. Uzatmak isteyince söylenecek çok şey var. Bu sözleri kimse taraf olarak okumasın. Yoksa içinde bulunduğumuz sorunların çözümlerini bulamayız.

Büyüme Çok Daha İyisini Hak Ediyor!

Sonuçta ekonomik durumumuz sahip olduğumuz faiz, kur ve itibardan çok daha fazlasını hak ediyor. Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olanlar olduğu bir gerçek. ABD’de Nisan’da açıklanması beklenen Halkbank davası da bu dümenlerden birisi. Bu dava aynı zamanda, BİST’in iskontolu olma nedenlerdinden biri. Ratingçilerin de bu davanın sonuçlarından çekindiklerini söylemek mümkün. O nedenle, eğer davanın açıklanacak kararından ülkeyi çok etkilemeyecek bir sonuç çıkması halinde, piyasalara her alanda olumlu yansımaları olacaktır. Faiz ve kurlar düşerken, başta bankalar olmak üzere BİST yükselecektir. Türkiye’nin notu olumlu etkilenecek, yabancı yatırımcı girişleri artacaktır.

Ama korkulan bir sonuç çıkar ve Türk bankacılık sisteminin izole edilmesi ile karşı karşıya kalınacak bir durum oluşursa, o zaman bankaların başı çektiği yeni bir BİST düşüşü yaşanır. Bu esnada kur ve fazilerimiz de ekstra yükselişler gösterir. Ben Türkiye bu şekilde kaybetmeyi göze almayacak kadar büyük bir ülkedir diye düşündüğüm için, çok karamsar bir sonuç çıkmayacağını bekliyorum. Türkiye’nin NATO ve batı bloğundan uzaklaşıp, Rusya-İran-Çin bloğuna dahil olması gelişmiş batının lehine olmaz. Türkiye doğu blokuna dahil olması halinde, batının Orta Doğu’da yeri kalmaz.

Kısmi bir sıkıntı ile Halkbank davası sürecinin aşılmasını bekliyorum. O zaman da her alanda rahatlayacak bir ülke görmeyi umuyorum. Ama 2019 yılında yaşanacak seçimler nedeniyle, bu rahatlık için henüz süremiz var. Yani dava olumlu sonuçlar taşısa da, bir süre sonra seçim gerilimleri nedeniyle içinde bulunduğumuz baskılardan tamamen sıyrılacağımızı düşünmüyorum.

Endesk Hesaplamalarındaki Hata Düzeltilmeli!

Yeri gelmişken, BİST’i ilgilendiren bir konuya değinmek istiyorum! Endekste temettü uygulaması nedeniyle bir hata yapılıyor! Şirketler temettü verince fiyatları o oranda düşüyor. Bu nedenle özellikle endeksi etkileyen hisseler temettü verdiği zaman, endeks suni bir düşüş yaşamış oluyor. Bu durum gerçeği görmemize mani oluyor.

Misal dün BİST’in değeri Tupraş’ın verdiği temettü nedeniyle, 600 puanın üzerinde(tam rakam daha da yüksek olabilir) bir eksi ile değerlendi. Bu durum düzeltilmeli, temettü ve bölünmeler nedeniyle yaşanan değer düşüşleri endekse uyarlanmalıdır.

BİST Ne Olur?

Sözü artık bağlayalım değil mi? Az sonra borsa açılacak çünkü. Kurlarda düşüş yaşandığı için BİST’in pozitif bir açılış yapmasını bekliyorum. Ama çok belirsizliğin olduğu bir dönemde olduğumuz için yine hisse bazlı takip yapmak daha doğru olacaktır.

Faizler ve Üretim İle İlgili Arşiv Yazılarım!

Bilmeyenlerin, beni yeni tanıyanların cari açık ve üretim ile ilgili zamanından beri süre gelen görüşlerimi görmeleri için bazı eski yazılarımın linklerini paylaşıyorum. Fırsat buldukça göz artarsınız.

Üretmek Tüm Krizlerden Korur! 21/08/2014
Faiz ve Enflasyon Sarmalından Nasıl Kurtuluruz? 17/07/2014
Cari Açığın Analizi Yanlış Yapılıyor! 31/01/2012

Paskalya Bayramınız Kutlu Olsun!

Paskalya Bayramı nedeniyle bugün AB ve ABD piyasaları kapalı. İnanışlarına göre Paskalya Bayramını kutlayan herkesin Paskalya Bayramını kutlarım.

Hepinize bol kazançlar ve iyi bir hafta sonu dilerim.

Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı