Türkiye’nin ilk çeyrek büyüme oranı piyasa beklentisinin (yüzde 7,1) hafif üstünde, yıllık yüzde 7,3 olarak kaydedildi. OECD ülkeleri sıralamasına göre Suudi Arabistan ve İngiltere’den sonra üçüncü sırada olduğumuz bir büyümeden söz ediyoruz.
Peki her ülke aynı dinamiklerle mi büyüdü? Türkiye’de büyümenin kompozisyonu nedir? Kalkınma planına göre en çok öncelediğimiz sanayinin bu büyümedeki payı sürdürülebilir mi?
Öncelikli olarak büyüme şampiyonu Suudi Arabistan’a bakılacak olursa çoğumuz bu büyümeye hiç şaşırmayacak hatta az bile bulacaktır hiç kuşkusuz. Zira ülke 2011 yılından bu yana en yüksek büyümesini petrol faaliyetinden sağladığı yüzde 20,4’lük kazanımla elde etmiş bulunuyor. Petrol dışı faaliyetlerinden gerçekleşen büyüme ise yalnızca yüzde 3,4 ve kamu hizmetleri de daralmış.
İngiltere’nin ise ağırlıklı olarak hizmet ve inşaat sektörünün etkisi ile büyüdüğünü, üretimdeki artışın yalnızca yüzde 2 olduğunu görüyoruz.
Türkiye’de büyümenin kompozisyonuna baktığımızda ise hane halkı tüketiminin 2021’de dördüncü çeyrekten itibaren bir miktar azalmış olmakla beraber (4. Çeyrek artışı yüzde 21,4) yüzde 19,5 ile ilk sırada yer aldığı, sanayi sektöründe yüzde 7,4’lük bir büyüme gerçekleşirken, inşaat sektöründe ise yüzde 7,2’lik bir daralma olduğu görülüyor.
Ayrıca net yabancı talebinin büyümeye 3,47 puan katkı yaptığını, ihracatın ilk çeyrekte 16,8’lik büyüme gösterdiğini, ithalatta ise yüzde 2,3’lük artış yaşandığını görüyoruz.
Buraya kadar bakıldığında Türkiye ekonomisinde en çarpıcı üç temel unsur karşımıza çıkıyor diyebiliriz: Çok yüksek enflasyon, artan emtia maliyetleri ve dış talep
Çok yüksek enflasyon aslında artan hane halkı tüketiminin önemli bir nedeni… Çünkü fiyatların sürekli artacağı endişesi bugünkü tüketim davranışlarına ivme katar. Nitekim TÜİK verilerine göre vatandaşın dayanıklı mallara harcamaları geçen yılın ilk çeyreğine göre yüzde 97,3 artarken yarı dayanıklı mallara yönelik harcamaları yüzde 104 büyüdü.
Hane halkı tüketiminin öncü göstergesi tüketici güven endeksi tahminlerine bakıldığında düşüş eğilimindedir. Söz konusu gösterge, ikinci çeyrekte maaş artışları ve kur dengesi gibi faktörler ile beslenmez ise bu tahminleri destekleyecektir. Buradaki sarmal ise, maaş artışlarının tüketim yolu ile enflasyona katkı sağlayacak olmasıdır ve bu durum her iki bakımdan da kritiktir.
Büyümede sanayi ve ihracatın öncelendiği düşünülecek olursa asıl kritik konu emtia fiyatlarının önümüzdeki dönemlerdeki seyri olacaktır.
Üzerinde durmakta yarar olacaktır ki ilk çeyrek büyümesinde stokların 8.18 puanlık azaltıcı etkisini görüyoruz. Stok dönüşüm hızı, yerine koyma maliyeti gibi kavramları pandemi sürecinde tedarik zincirindeki daralma ile sıklıkla konuşur olmuştuk. Özellikle yükselen girdi maliyetleri ve lojistikteki sıkıntılar uzunca bir süre şirketlerin stok yatırımına yönelmesine neden oldu. Şimdi ise artan maliyetlerin bir sonucu olarak bu stokların, ülke genelinde harcamalara katkı sunsa da yerine koyma maliyeti arttığından azalarak büyümeyi aşağı çektiğini görmekteyiz…
Dünya Bankası raporuna göre enerji başta olmak üzere, tarım ve metal girdilerinde önemli düzeyde artışlar olacak ve bu durum üretim maliyetlerinde önemli düzeyde artışlar anlamına geliyor…
Dış talebe bakıldığında ise etkilendiği ağırlıklı gelişmelerin savaş, Avrupa’daki büyüme ve FED’in sıkılaşma politikası olduğunu söylenebilir. Yani ülkemizin önemli büyüme dinamiği olan dış talebin belirleyicileri de tamamen dışsal faktörlere bağlı.
Gerek iç gerekse de dış talebin arz yönünü oluşturan sanayi kesiminin son bir yılını değerlendirecek olursak; açıklanan ISO 500 2021 araştırma verilerine göre; İSO 500’de üretimden satışlar geçen yıl yüzde 73,8 artışla 2 trilyon TL’yi aştı. 2021 yılında ihracat yüzde 33,9 artışla 85,8 milyar dolara ulaştı. Şirketlerin faaliyet karı yüzde 139 artışla 342 milyar TL’ye yükseldi. İSO 500’de yer alan kuruluşların bağlı olduğu oda bilgilerine göre sıralanması sonucu sanayideki ağırlığın Anadolu lehine geliştiğini de gördük.
Yıllardır ilk 500 net ciro toplamı 180-190 milyar dolar ciro bandında kalmıştı. 2021’de performans patlaması yapan ISO 500, toplam 2,048 trilyon TL net satış ile (230 milyar dolar) rekor kırdı.
Ancak maalesef yılın son çeyreğinde 15-16 TL ye kadar ulaşan Dolar Kuru, 2022’nin ortalamasında taban olacak gibi. Bu sebeple 2022 sonunda oluşacak net satışlar toplamı tekrar 200 milyar dolar altına inebilir.
ISO 500’ün son beş yıllık muhasebesine bakıldığında;
Aşağıdaki tablodan görüleceği üzere 2015 -2020 yılları arasında anahtar göstergeler aslında çok net bir resim çiziyor. Hem bir önceki yıla göre pandemi yılı olan 2020’de, hem de 2015 -2019 arasında en bariz gösterge Ar-Ge harcamalarının dolar bazında kaydettiği düşüşler olarak dikkat çekiyor. Ar-Ge harcamaları son yıl yüzde 15 düşerken, 2015-19 arasında da aynı oranda düşüş kaydedilmiş.
Pandemi yılını dışarıda bırakacak olursak 2015-19 yılları arasında gerçekleşen satışlarda dolar bazındaki artış yüzde 10 iken finansman giderlerinde de aynı oranda gerçekleşen artışa şahit olmaktayız.
Kabaca tasarrufların yetersiz olduğu ülkemizde özkaynak yerine dış kaynakla büyüyen bir ekonomi olduğumuzdan söz etmek sanırım hata olmaz. Ar-Ge harcamalarının payının da giderek düşüyor olması, teknoloji yoğun ve katma değerli yatırımların kan kaybettiğinin ve ekonominin fayda-maliyet dengesinin bozulabileceğinin de göstergesidir.
Sanayimiz geçen yıl yakalamış olduğu dış talep avantajını bu yılın ilk çeyreğinde de sürdürmeye devam etti. Ancak savaş ve savaşın yol açmış olduğu, UEA başkanı Fatih Birol ‘un tanımı ile ilk küresel çaplı enerji krizinin maliyetler üzerindeki baskısı, FED’in sıkı para politikası ve yükselen döviz kurunun TL üzerindeki tahribatı ne yazık ki yakın gelecek için ümit içeren bir görünüm sunmuyor.
Türkiye’nin 2023 hedeflerine bakıldığında yıllar itibari ile hedeflerde küçülmeye gidildiğini görmekteyiz. 2012, 2019 ve 2021 hedeflerinde sırası ile GSYİH için 2 Try$, 1,085 Try$ ve 925 Milyar$; kişi başına milli gelirde ise 25k$, 12,484$ ve 10,709$’lık tutarları gördük. Enflasyon hedefimizi ise hiç değişmedi, tüm planlarda yüzde 5 olarak karşımıza çıktı.
Özetle bu yıl ilk çeyrekte yıllık yüzde 7,3 büyüdük ancak cari fiyatlarla dolar bazında yüzde 4,8 küçüldük. Kişi başı milli gelir TÜİK rakamlarına göre 9.374 dolara düştü. Enflasyon oranlarını ise cümleten yaşayarak, kırılan fiyat algımızla anlıyor ve özümsüyoruz.
Burcu Kösem