Şimdi sizi zaman yolculuğuna çıkarıp, geleceğe götüreceğim.
Bu sene Sermaye piyasalarındaki 22.yılımı kutluyorum. Bundan daha uzun süredir ise hikayeler yazıyorum. 2019’un sonunda iki tecrübeyi birleştirip, sermaye piyasalarının geleceğine dair kısa bir bilim kurgu öyküsü yazdım. Şimdi bu öyküyü Paraborsa.net aracılığı ile sizlerle de paylaşıyorum.
Yapay zeka ve insan arasında, gelecekte sermaye piyasalarında nasıl bir etkileşim olacak diye düşünüyorsanız, cevabı belki de bu öyküde gizlidir.
Keyifli okumalar.
İskender ADA
Büyük Gün
(1.kısım)
“Gelecek, onu beklemesini bilenlerindir.”
Rus Atasözü
Genç kadın, yeni güne o ipeksi ses ile uyandı.
“Günaydın İlkyaz. Bugün dünden daha güzel bir gün doğdu senin için. Hadi kalk bakalım.”
Sakince gülümseyerek, bedenine göre şekil alan yatağında yavru bir kedi gibi gerindi. Uyandığında REM uykusuna ait veriler çoktan işlenmiş ve bir sonraki ilk uykuda REM süresini uzatmak için yatağın alacağı şekil ve sıcaklık için hazırlıklar yapılmıştı bile.
“Daha sonraki uykunda ‘kontrollü rüya’ seçimini açmamı ister misin?” diye sordu o bulutlar kadar yumuşak ses.
“Hayır.” dedi İlkyaz yataktan doğrulurken. “Belki başka zaman.”
Gözlerini ovuşturduktan sonra zinde adımlarla aynanın karşısına geçti. Uzun saçlarını geriye doğru atıp, gözlerinin içine doğru baktı. Karşısında duran otuz beş yaşındaki bu narin güzelliğe göz kırptı.
Duşa girer girmez sevdiği dağ çileği kokusu banyoyu sarmıştı bile. Suyun şiddeti ve sıcaklığı tam da onun istediği gibiydi. Suyun sesine Vivaldi’nin İlkbahar konçertosundan kemanların cıvıltıları eşlik ediyordu. “Ne güzel bir başlangıç.” diye geçirdi içinden. “Rica ederim. Benim için bir zevk.” dedi pamuk helva tadındaki ses. Bu kez kulaklarında değil içinde duymuştu sesi İlkyaz. Gözlerinin içi gülümsedi.
Duştan sonra giyinme odasına girdiğinde “Senin için bunu seçtim.” dedi anne sıcaklığına benzeyen ses. Hemen ardından odanın ortasında kendi hologramını gördü İlkyaz. Beyaz bir elbise üzerinde mavi desenlerle kendi etrafında dönüyordu hologram hali. Dönerken eteğinin fırfırlarına bakıp gülümsüyordu.
“Bu tamamdır.” dedi İlkyaz. “Ne kadar sürer peki?”
“Sen kahvaltını bitirene kadar hazırlamış olurum.”
Duyduğu güven verici sesten sonra mutfağa yöneldi. Başındaki havlunun nano özelliği ile saçı çoktan kurumuş, hatta şekil bile almıştı.
Kahvaltı tam da sevdiği gibiydi. Çok pişmiş yumurta, biraz peynir, üç beş tane zeytin ve köy salçasının yanında bir dilim kara buğdaylı ekmek. Afiyetle kahvaltısını yaparken salçanın tadının her geçen gün iyiye gittiğini fark etti. Yediklerinin hiçbirinin doğal olmadığını biliyordu. Hepsi de üç boyutlu yemek üreticisinin maharetiydi. Şekli, tadı ve kokusunu doğal olana daha da yaklaştırmak için her gün kendini yeniliyor, kullanıcıların biyolojik verilerinden gelen geri bildirimlere göre yeni düzenlemeler yapıyordu. Ne kadar yerse yesin, onun her öğünde alması gereken protein, karbonhidrat ve yağ oranı aşılmıyordu.
Kahvaltı biter bitmez giyinme odasından gelen sesi duydu. Odaya girdiğinde elbisesi tam da bedenine göre hazır bekliyordu. Bu elbisenin dün giydiği kot pantolon ve trikonun geri dönüşümüyle üç boyutlu giysi üreticisinde hazırlanmış olması onu yine mutlu etti.
“Bugün..” dedi İlkyaz.
“.. deniz havası almak istiyorsun.” diye tamamladı o sakin ses. “Aracın çoktan sana tahsis edildi. Hatta yolda dinlemen için şarkı listesini bile oluşturup, az önce ilettim. Yaklaşık 10 dakika sonra bulunduğun yerden seni alacak. Belki öncesinde biraz yürümek istersin diye düşündüm.”
Ayakkabılarını giymişti bile genç kadın. “Peki, öyle olsun bakalım.”
Sokağa çıkar çıkmaz usulca öptü güneş İlkyaz’ın beyaz tenini. İçi ısındı. Belli belirsiz kuş sesleri arasında kimi zaman hızlı kimi zaman narin adımlarla yürüdü. Bugün kendini çok iyi hissediyordu. Beş dakikalık bir yürüyüşten sonra deniz kıyısındaydı. Kireçburnu’nu hep sevmişti. Deniz fenerinin önünde durup derin maviye bakmak ona hep iyi gelmişti.
“Hazırız.” dedi dalgaların ve martı seslerinin arasından duyulan iç ses.
Arkasını döndüğünde yolun kenarında onu bekleyen aracı gördü. Yavaş adımlarla ilerlerken denizin kokusunu bir kez daha içine çekti.
Araca yaklaştığında orta bölümdeki giriş kapısı zarif bir şekilde alt bölüme kayarak kayboldu. İçeriden gelen Clair de Lune’nin huzurlu notaları, tıpkı sulusepken yağan bir kar gibi usulca dökülüyordu sokağa. İlkyaz bu sabah her zamankinden huzurlu ve mutluydu.
Araç sessizce hareket etti. Otonomus tek kişilik olmasına rağmen içi gayet genişti. Gözlerinin önünde bir anda hologramik bir ekran belirdi. Sağ üst bölümde haritadaki konumu, aracın hızı, yolculuğun ne kadar süreceği gibi bilgiler vardı. Tarihe gözü takıldı: 27 Aralık 2054. Bugün doğum günüydü.
Sağ alt bölümde Dinamik-Log yayınları için yorumlar akıyordu. Bu sabahki uyanma anı için samimi yorumlar gelmeye başlamıştı bile. Bu uygulamayı yeni kullanmaya başlamasına rağmen sevmişti. Dijilens ile onun gördüğü ve BigBro aracılığı ile onu gören her cihazdan alınan kayıtlar ses, görüntü ve yazı olarak işleniyor, daha sonra, belirlediği kriterlere göre otomatik olarak yayınlanıyordu. Quantum zeka adı verilen yeni bir sistemle, İlkyaz’ın ruh hali de dikkate alınarak neyin, ne kadar paylaşılacağına D-log kendi karar veriyor ve yayınlıyordu.
Yeniköy’e yaklaştıklarında son bir kez denize göz kırptı. Tam o sırada hologramik görüntü kristalleşerek bir toz bulutu gibi dağıldı.
“Vakit geldi.” dedi aracın içine dolan ses artık daha ciddi bir tonla konuşuyordu.
D-log otomatik olarak kayıttan çıktı. Aracın hızı 50 km/saat ile sabitlenecek şekilde yeni rota belirlendi. Fonda çalan Mozart 40.senfoninin sesi yavaşça azaldı.
* * *
2. Kısımı Okumak için tıklayın.