Buradan Koalisyon Çıkmayacağını Söylemiştim

Mahfi Eğilmez – 13.08.2015

Seçim sonuçları belli olduktan sonra 9 Haziran 2015 günü bu blogda ‘Koalisyon Seçenekleri ve Erken Seçim’ başlıklı yazımda şunları yazmışım:

Seçim öncesi ve seçim sonrasında yapılan açıklamalara göre CHP, MHP ve HDP açısından koalisyonun bir takım ortak koşulları var: 17 – 25 Aralık olaylarının yargıya götürülmesi ve Erdoğan’ın anayasal yetkilerine geri dönmesi. MHP’nin bu ortak koşullara ek olarak olmazsa olmaz koşulu çözüm sürecinden vazgeçilmesi, HDP’nin ortak koşullara ek olarak öne sürdüğü olmazsa olmaz koşulu ise çözüm sürecine devam edilmesi şeklinde beliriyor.

Şimdi bu 4 koşul çerçevesinde oluşan görünümü bir tabloya dökelim.

17 – 25 Aralık Olaylarının Yeniden Yargılanması Erdoğan’ın Anayasal Yetkilerine Geri Dönmesi Çözüm Sürecine Devam Edilmesi Diğer Konular Toplam
AKP X X √ X 2 √ 3 X
CHP √ X 4 √ 1 X
MHP X √ X 3 √ 2 X
HDP √ X 4 √ 1 X

 

Not: X konuya olumsuz yaklaşımı, √ olumlu yaklaşımı gösteriyor. Diğer konular birçok alanı kapsadığı için içinde olumlu bakış da olumsuz bakış da olacak diye düşünüyorum.

Tablodaki verilere bakıldığında AKP’nin bu üç partiyle tek tek ya da bir arada bir koalisyon kurma şansı görünmüyor. Ya da diğer konularda öyle büyük tavizler vermesi gerekiyor ki diğer partiler buna razı olsun. Böyle bir durum da şimdilik mümkün görünmüyor.

Tabloya göre koşulları itibariyle en uygun 2 parti CHP ile HDP görünmektedir. İkisinin milletvekili toplamı 212 etmekte ve yeterli sayı olan 276’ya ulaşamamaktadır. Bu ikiliye en yakın görünen MHP’dir. MHP, bu ikiyle eklenirse sayı 292’ye yükselmekte ve yeterli sayıyı geçmektedir. Ne var ki MHP’nin olmazsa olmaz koşulu çözüm sürecinin terk edilmesi, HDP’nin olmazsa olmaz koşulu ise çözüm sürecinin devam ettirilmesidir. Bu durumda bu üçlünün bir koalisyon kurma şansı bulunmuyor.

AKP’nin tek başına bir azınlık hükümeti kurma ve güvenoyu alma şansı da aynen hükümet kurma durumunda gibi imkan dahilinde görünmüyor.

CHP’nin MHP ile birlikte bir azınlık hükümeti kurarak HDP’nin dışarıdan desteğini alması da pek mümkün görünmüyor. Çünkü bu olasılık da sonunda çözüm sürecinin devam edip etmeyeceği çıkmazına giriyor.

İşin bu yönüne ek olarak iktidara gelecek parti ya da partileri bekleyen sorunların durumu da çok önemli. Ekonomide mevcut durum hiç de parlak görünmüyor. Büyüme üç yıldır potansiyelin oldukça altında bulunuyor. İşsizlik ve enflasyon düşürülemiyor. İhracat son beş aydır geriliyor. Cari açık hala çok yüksek düzeyde seyrediyor. Faizler yükseliş içinde görünüyor. TL’nin değer kaybı devam ediyor. CDS primi yüksek düzeyde kalamaya devam ediyor. Dış borçları çevirmek ve cari açığı finanse edebilmek için yıllık 200 milyar dolar dış kaynağa ihtiyaç bulunuyor. Bütün bunlar yeni hükümetin çok ciddi bir ekonomi politikası uygulamasını gerektiren koşullar. Bu tür bir ekonomi politikası, muhtemelen uygulayan parti ya da partilere oy kaybettirecek bir politika olacak. Ekonomiye ek olarak son birkaç yılda demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konularda çok ciddi itibar kaybına uğradık. Eğitimdeki halimiz ise tam anlamıyla bir felaket. İş başına geçecek hükümetin karşısında yıllardır ihmal edilmiş yapısal reformlar dağ gibi duruyor.

Böyle bir ortamda 13 yıldır iktidarda kalmış olan AKP dışındaki partilerin, pamuk ipliğine bağlı koalisyonlarla iş başına gelip bozulmaya yüz tutmuş ekonomik ve sosyal yapının sorumluluğunu üstlenmeleri bana pek akıllıca gelmiyor. Erken seçimden farklı bir sonuç çıkar mı? Emin değilim. Farklı bir sonuç çıksa bile bu sorunları çözmek kolay değil.

Bu açmaza düşerken hangi hataları yaptığımızı itiraf ederek, inatlarımızı, direnişlerimizi bir yana bırakarak, gerekiyorsa özür dileyerek, hep birlikte ve bütün içtenliğimizle konuşarak çıkış yolunu aramalıyız. Aksi takdirde içine düştüğümüz bu labirente, çıkışı iyice zorlaştıran yeni bölmeler eklenmeye devam edecek.

Seçimden sonra 2 ay geçti ve başladığımız yerdeyiz. ‘Koalisyon yapıyormuş gibi yapalım, oyun bozan biz olmayalım’ oyununun sonuna geldik. Ve ülke çok önemli 2 ayı da böylece kaybetti. Bugün çok net olarak söyleyebilirim: Büyük olasılıkla 2016’yı da kaybettik.

Son olarak bundan tam 13 yıl önce yazdığım bir yazının son sözünü tekrarlamak istiyorum: Siyasetçiler ikiye ayrılır: Siyasetçiler ve siyasetçiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir