Biz Bu Filmi İzlemiştik

Temel ile Dursun birlikte sinemaya giderler. Filmde kovboy atıyla uçuruma doğru ilerlemektedir. Temel, Dursun’a dönüp, sence düşer mi? diye sorar. Dursun da cevap olarak “düşmeyecek” der. Temel ise “düşecek” der. Biraz sonra kovboy uçurumdan aşağı atıyla birlikte düşer. Temel Dursun’a dönüp “gördün mü benim dediğim oldu” der. Dursun da döner ve der ki: “ Ula temel, ben bu filmi izlemiştim. Aynı hatayı tekrar yapmaz diye düşündüm ve düşmeyecek dedim. Ama kovboy aynı hatayı tekrar yaptı” der.

Bu fıkrayı neden anlattığımı birazdan anlayacaksınız. Şimdi size 3 farklı zamanda yazdığım faiz hakkındaki yazılarımdan bölümler sunacağım. Okurken nerdeyse hep aynı şeyleri yazmış diyeceksiniz.

Sonuç olarak, yarınki toplantıda ne sonuç çıkacak hep birlikte göreceğiz fakat faiz arttırımı ya da azaltımı bundan önceki yıllarda olduğu gibi yine kalıcı sonuçlar meydana getirmeyecek. 2014 yılından bu yana baktığımızda yapılan faiz arttırımları ve azaltımlarını gördük ve bugün geldiğimiz noktada Dolar/TL kuru neredeyse 8 TL’ye yaklaştı. Faiz arttırımı ekonomiye zaman kazandırır ve yapılacak yapısal refomlar için ortam hazırlar. Eğer refomlar yapılmaz veya hayata geçirilmezse sonuç yukarıda ifade ettiğim gibi olur. Faiz, para politikası aracı olmaktan bir adım öteye gidemez ve ekonomiye etkisi çok kısıtlı olur.”(Faiz Kararlarının Döviz Kuruna Etkisi, 21 Ekim 2020)

Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası aldığı 475 baz puan faiz artırımı kararıyla tam da bu seçimi yaptı. Gole giden döviz kurlarını  “son adam” olması gerekçesiyle düşürünce oyundan ihraç edildi. Bu müdahale geçici bir rahatlamaya yol açtı. Şimdi ise doğru hamlelere ihtiyaç olduğu aşikardır. Bu hamleler yapılmazsa Merkez Bankası piyasalara ve yatırımcılara hem faiz yükü hem de aşırı değerli döviz kuru yüklemiş olacaktır. Bu yükler düşmesi beklenen(!) enflasyonu daha da arttıracaktır. Çünkü faiz artışı, yapısal sorunların olduğu ve bu sorunların riskleri yükselttiği bir ortamda uzun süreli ve derin etkiler yaratamaz.” (Son Adam, 21 Kasım 2020)

Faizleri arttırmak ya da azaltmak asla kalıcı çözüm doğurmayacaktır. Son 2-3 yılda yakın tarihimizin en üst faiz seviyeleri olan yüzde 24’leri de en alt seviyeleri olan yüzde 6’ları da görmüş bir ekonomidir Türkiye ekonomisi. Sonuç ortadadır. Kalıcı bir çözüm adına faiz artışları yapılan dönemlerde tek kazancımız sorunları ötelemek ve bir bekleme salonu imkanına kavuşmaktı. Bu salonda yapılacak değerlendirme neticesinde doğru kararlar verip, kalıcı çözümler sunmalıydık. Son dönemlerde hep dile getirilen yapısal reformlara ekonomide her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. Son yazımda ifade ettiğim hususu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu reformları belirleyebilmek ve hayata geçirebilmek için ilk önce TÜİK verilerinin sağlıklı ve gerçekçi olması gerekmektedir. Tartışmadan uzak, reel veriler ekonomik reformları belirlemede ve uygulamada yol gösterici olacaktır. Bana göre, bunu başardığımız gün faiz konuşmayı ve Merkez Bankası para politikası toplantısı ne zaman olacak sorusunu sormayı bırakacak, ekonomik büyüme ve refahın artması için doğru sorular sormaya başlayacağız.” (Bekleme Salonu, 17 Ocak 2021)

Bu bir Karadeniz fıkrasıdır. Yazımla ne alakası var diye soruyorsanız hemen açıklayayım. Yukarıda üç farklı zamanda faiz kararları ile ilgili yazdığım yazılardan kesitler bulunmaktadır. Her seferinde aynı şeyleri yazdığımı görmüşsünüzdür. Bugün bir faiz yazısı yazsam birçok ekonomist gibi aynı şeyleri yazmaya devam edeceğim. Hep yazdığımız şey şudur: Faiz arttırmak ekonomiye geçici rahatlık verir, gerekli reformlar yapılmazsa hem ekonomik göstergeler hem de döviz kurları eski haline gelir. Ve böylece ekonomide hem faiz yükü hem de yüksek döviz kurları kalır. Aynı hatalar yapılırsa sonuç hep aynı olur. Kovboy her seferinde atıyla birlikte uçurumdan düşer.

İsmail CEBECİ
Bağımsız Denetçi Yardımcısı
E-mail: cbcisml@gmail.com