Nuri Sevgen – 13.06.2017
ALTMIŞ, YETMİŞ, SEKSEN, DOKSAN, YÜZ….
“100.000 endeksi gördük. Peki herşey bitti mi? Artık satalım mı? ” sorularının sahiplerine kısa bir yazı yazayım istedim.
Yukarıda da görüldüğü gibi bugün BİST100 endeks 1997 senesinde iki sıfır atıldıktan sonra yeniden 100.000 seviyesine ulaştı. 1997 senesinin başında o zamanki adı İMKB Bileşik Endeksi olan endeks yıla 97.600 seviyesinden başlamıştı. 100.000’i geçince iki sıfır atılmış, adı İMKB100 olarak adlandırılmış ve yılı 3634 seviyesine çıktıktan sonra 3451 seviyesinden kapatmıştı. %253 oranında bir yükseliş sergilemişti.
“Vay be..!” ne getiri diyebilirsiniz ama o zaman enflasyon oaranı %90’a yakındı. Faiz oranları ise %100’ün üzerindeydi. Yani enflasyonun 3 katına yakın bir yükseliş sergilenmişti. Bundan tam 10 yıl sonra 2007 yılında enflasyon ortalama %7 seviyesindeydi. BİST100 endeksi de 39.114’ten başladığı yılı 55.538’den kapatmıştı. Yaklaşık %42’lik bir yükseliş ama enflasyonun 6 katı büyüklüğünde bir yükseliş…
Bu yıl başında ise; 77.907 olan BİST100 endeks 100.000 seviyesine ulaştı. Getiri yaklaşık %28,5. Peki enflasyon kaç? %11,7 Enflasyonun 2,3 katı getiri…
Demek ki neymiş? Aslolan reel getiriymiş değil mi?
Tarihi istatistikleri bir kenara bırakıp olaya bundan sonra olacaklar çerçevesinde bakalım isterseniz:
Öncelikle endeksin nasıl hesaplandığına kısaca değineyim. Endeks bir piyasanın genel seyrini göstermesi için kullanılan istatistiki bir metoddur. Borsa endeksleri hesaplanırken farklı istatistiki metodlar uygulanır. BİST ise; market capitalisation yöntemini kullanır. Bu yöntemde endekse dahil edilecek hisse senetlerinin piyasadaki halka açık kısmının fiyat ile çarpılması sonrası oluşan ağırlıklandırılması temeline dayanır. Yani market capitalisation büyüklüğü yüksek olan şirketlerin endekste ağırlığı daha yüksektir. İşte bu nedenle Garanti Bankasının BİST100 endekse olan etkisi diğerlerinden mesela Ayen Enerji’den ya da Net Turizm’den daha fazladır.
Bu girizgahı yapma sebebim; “BİST100, 100.000 seviyesine geldi ve tüm zamanların nominal zirvesini yaptı ama benim hisselerim hala zirve seviyesinde değil” diyenlere konunun matematiksel durumunu açıklamaktı. Bu iş ÜFE ve TÜFE enflasyonu için de aynıdır. Enflasyon sepetinde et, ekmek gibi daha çok tükettiklerimizin, pinpon topu gibi daha az tükettiklerimiz arasındaki farka benzer bu ilişki.
İlişkiyi çözdüğümüze göre endeksin 100.000 seviyesini görmesi ile filmin sona gelip gelmediği herkesin merakını cezbettiğini bildiğimden bu konuya gelelim:
Öncelikle unutulmaması gereken ilk borsa kuralını ileteyim; “herkesin bildiğinden para kazanılmaz”, sonra da ikinci kural gelsin “rakamlar ve seviyeler sadece kafamızdadır, aslolan piyasa şartları içerisinde varlıkların gerçek değerlerini ne kadar yansıttığıdır”
Bol sıfırlı seviyeler insan psikolojisinde psikolojik direnç ve destek görevi görürler. Oysa yukarıda da hesaplamasını anlattığım gibi bahse konu varlık bir endeks ve endeks içinde ağırlıkları ölçüsünde değerlenen 100 senet var. Yüz parmağın da yüzü bir değil. Bazıları değerinin hala çok altında, bazıları değerinde ve bazıları da değerinin üzerinde işlem görüyor olabilirler. Oturup bu analizi yapacak yerim olmadığı gibi sizlerin de sabrınızın olmadığının farkındayım. Ancak endeks yapısı gereği içinde bulunan hisse senetlerinin değerlemesinin benzer yapıdaki diğer piyasalarla ilişkilendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunun ülkemizin önümüzdeki dönemdeki potansiyeli ile sentezlenmesi gerekir. Bu işin temel analiz tarafı…
Psikolojik analiz tarafından bakıldığında ise; beynimiz kolayı seçer ve “100.000 zor bir direnç. Geçilmesi zor. Hele de son bir kaç aydaki sert yükselişi göz önüne aldığımızda filmin sonuna geldik” fikrinin tüm benliğimizi esir almasına çanak tutar. Hele de ardından sert bir satış dalgası gelirse; endeksin yönüne dair denemek için yapılan satışlar tüm portföyü boşaltma hatta açığa satma noktasında beyne sinyal gönderir. Oysa herşey kafamızdadır ama bu anda satış baskısının para kazanma hırsı ile birleşmesi yukarıda anlatmaya çalıştığım endeks hesaplama metodu ve temel analiz değerleme yöntemlerinin aklımızdan çıkmasına neden olur.
Davranışsal Finans konusunda bir otorite olan Daniel Kahneman bu konuyu “hızlı ve yavaş düşünme” adlı kitabında; beynimizin düzey1 ile tepki vermesi olarak adlandırıyor. “Hızlı düşün, bu düşünceye inan ve kolayı kabullen…” durumu. Oysa beynini düzey2 seviyesinde hazırlayan gerçek yatırımcılar, değerleme ve endeks hesaplamalarını da işe katıp sizin bu çok emin olduğunuz durumda büyük zarar etmenize neden olailecek bilgi ve tecrübeye sahiptirler.
Demem o ki; “100.000 yolun sonu” demek çok erken konuşmaktır. Sakin olmak, piyasanın yeniden bu seviyenin üzerini deneyip denememe durumunu iyi analiz etmek gerek. Zira 100.000 seviyesinin üzerine bir oturursa endeks 1997 senesinde olduğu gibi bir daha o seviyenin altını göremeye de bilir.
Bilmem anlatabildim mi..?
Dr. Nuri SEVGEN
Yatırım Finansman Menkul Değerler A.Ş.
Türev Ürünler Müdürü