2023 yılı bütçesi başlangıçta 659,4 milyar TL açık verecek şekilde onaylanmış ve yürürlüğe girmişti. Şubat ayında yaşanan ve çok sayıda ili kapsayan büyük deprem faciasıyla ve 2023 ortasına kadar uygulanan yanlış ekonomi politikasıyla bu açığın tahmin edilen miktarı aşacağı biliniyordu.
Durum aşağıdaki tabloda özetlenmiştir (tablodaki verilerin kaynağı Hazine ve Maliye Bakanlığı sitesinde yer alan bütçe raporlarıdır.)
Tabloya göre 2023 yılı bütçesi onaylandığında (2023 Başlangıç sütunu) bütçe açığının 4,6 kat artması öngörülmüştü. Bu aşamada ortada henüz deprem felaketi yoktu. O aşamada enflasyon oranı yüzde 64,8 idi ve yükselme eğilimi devam ediyordu. O tarihlerde maliye politikası genişleyici yöndeyken faiz politikası da faizlerin düşürülmesi yönünde yürütülüyordu (2023 ortasına kadar böylece sürdü.) Enflasyonla mücadelede sıkı para ve maliye politikası izlenmesi gerektiği bilimin gereği olduğu halde Türkiye, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bilim dışı yolları tercih etti. Bütün bu yanlışların üzerine Şubat depremi de gelince bütçe tümüyle denetimden çıktı. Bu gelişmeye karşın Türkiye, yıl ortasına kadar düşük faiz politikasını sürdürmeye ısrarla devam etti. Yıl ortasında ek bütçe adı taşısa da aslında ikinci bir bütçe olan bir düzenleme yapıldı. Buna göre, bütçe giderleri 1.119,5 milyar TL artışla 5.589,1 milyar T’ye yükselecek, bu da gelirler de aynı tutardaki artışla karşılanacak ve 659,4 milyar TL olarak öngörülen bütçe açığı artmayacaktı. Gerçekler farklı gelişti. Yılsonunda bütçe gelirleri öngörülenin (1.119,5) üzerinde, toplamda 1.400 milyar TL arttı. Ne var ki bütçe giderleri öngörülenin (1.119,5) çok üzerinde 2.115,8 milyar TL artınca açık da öngörülenin iki katı olarak gerçekleşti.
Tablonun asıl korkutucu yanı faiz dışı dengenin yani bütçeden hiç faiz ödenmeseydi açık ne olurdu sorusunun görünümünde yatıyor: Buna göre faiz dışı denge 700,4 milyar TL açık vermiş bulunuyor. Demek ki bütçe, hiç faiz ödemesi olmasa bile 700,4 milyar TL açık veriyor.
Yılın ortasında para politikasındaki büyük yanlıştan yavaş yavaş dönüş başladı ve Merkez Bankası politika faizini artırarak talebi ve döviz kurunu denetlemeye yöneldi. Ne var ki maliye politikası gevşek kalmaya devam etti. Ayrıca yapısal reformlar konusunda da hiçbir adım atılmadı. Kamu kesimi inanılmaz bir israf içindeydi ve bu yolda aynen devam etti.
Bunun faturası enflasyonun daha da yükselmesi, kurun artması ve çok daha ağır bir vergi yükü olarak karşımıza çıkacak. Kamu kesiminin bu kadar israfa dönük olduğu ve bu israftan vazgeçmediği bir ekonomide başka bir yol görünmüyor.