Günümüzde iklim değişikliği, küresel politikada halledilmesi gereken en önemli sorunların başında geliyor. Ülkelerin bu konuyu ele alış biçimi farklılıklar göstermiş olsa da şimdiye kadar gelinen noktada bile önemli ilerlemelerin kaydedildiği söylenebilir.
Bu sene kardeş Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen COP29’un neden bıçak sırtı algılandığına gelecek olursam; işte orada iklim kriziyle mücadeleye farklı bir açıdan bakan ABD’nin ikinci kez seçim kazanmış başkanı Trump’ın etkisi oldukça önemlidir.
Zirvelerdeki motivasyon etkisi kıyaslandığında; bu yılki COP29’u 2017’de Trump’ın seçildiği ilk yıldaki COP23 ile benzetenler oldu. Çünkü o yıl ABD, Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmişti. Fakat zirveye katılan ABD’li yetkililer yine de pes edilmemesi gerektiği yönünde telkinler veriyorlardı. Biden seçildikten sonra 2021 yılında yapılan zirvede ise çok fazla iyimserliğin hakim olduğu görüşmelerin yapıldığı rivayet olunmuştu.
Fosil yakıtlardan uzaklaşma sözüne rağmen 2024’te % 0,6 artış olacak
Oysa dileklerle çaba her zaman birebir örtüşmüyordu. Bunda ekonomiyi dönüştüren pandemi ve Rusya Ukrayna Savaşı’nın etkilerinin de büyük olduğu söylenebilir. Geçtiğimiz yılki zirvede (COP28) ülkeler fosil yakıtlardan uzaklaşma sözü vermelerine karşın, ortaya çıkan yeni veriler bunun tersini gösteriyor ki; CICERO Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi, küresel fosil CO2 emisyonlarının 2024’te yaklaşık yüzde 0,6 artacağını ortaya koydu!
Diğer taraftan oldukça iyi bir biçimde organize edilen Bakü’deki COP29’a ülkemizden Sayın Cumhurbaşkanı ve Hanımefendinin katılımının yanı sıra siyasi ve bürokratlar ile benim de dahil olduğum kadın örgütleri ve STK’lardan oluşan oldukça geniş bir katılım vardı. Bu yılki ana konu ise iklim krizinin finansmanı idi.
Kadının katılımından ziyade önemine vurgu yapan bir zirve oldu
Yaklaşık 60 bin kişinin katıldığı zirvede Türkiye, belki de etkinlik ve karar alma süreçlerinde kadına en çok söz veren ülkelerin başında geldi. Geçmiş zirvelerde kadın katılımcı sayısı düşük olmamakla beraber, karar alma ve etkinliği noktasında daha sınırlı olduğunu görüyorduk. Bu zirvede de genel katılımcı oranında dengesizlik olmakla beraber, kadının öneminin vurgulanması açısından daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Carbon Brief’in analizine göre de, COP29 için hem şahsen hem de sanal tüm kayıtlı delegelerin cinsiyet dengesi yüzde 59 erkek ve yüzde 41 kadın olarak belirlendi. Diğer taraftan karar alıcılar arasındaki dengeye ilişkin bir veri paylaşılmadı…
Sorumluluk sadece şirketlere bırakılmamalı
Roots Kadın İnisiyatifi’nin düzenlediği İklim Krizi ve Kadınlar” paneli de bu farkındalığı yaratmak açısından düzenlenen önemli organizasyonlardan biriydi. Konuşmacı olarak katıldığım bu bölümde, küresel bir kriz olan iklim değişikliği ile mücadele kısmında tüm paydaşların ortak hareket etmesi gerektiğini, şirketlerin çevresel etkiyi azaltma konusunda kritik bir rol oynadığını, ancak bu sorumluluğun sadece şirketler üzerine bırakılmasının doğru olmadığını, kamu ve STK’larla yapılacak işbirliğinin bu mücadeledeki önemini, dönüşüm için finans kaynaklarına erişimin kolaylaştırılması ve bu konuda erişilebilir/anlaşılabilir regülasyonların acil yapılması gerektiğini vurguladım. Bunların yanı sıra, kadın ve ailenin çevreye yaklaşımının temel argümanlarını da değerlendirdim. Sonuçta eğitim aileden başlıyor ve üretimi de tüketimi de şekillendirecek olan ilk temel buradan alınıyor.
Kadını güçlü olan toplum sağlıklı birey yetiştirir
Tüm bunları bir Türk kadını ve anne kimliğimi en başa koyarak, dünyadaki paydaşlarımıza duyururken, yüreğimin derinliklerinde bir yerlerde de ülkemizde şiddet gören ya da yaşamdan koparılan kadın ve çocuklarımız vardı. Çünkü ancak kadını güçlü olan bir toplum hem bedenen hem de psikolojik olarak sağlıklı bireyler yetiştirebilir. İşte bu nedenledir ki; sadece iklim kriziyle başa çıkmak için değil, ulusumuzun bekası açısından önce bu soruna eğilerek, yeni argümanlar geliştirmeliyiz.
Kadın cinayeti verilerine bakıldığında çoğunlukla aile bireyleri tarafından ve hatta en çok da eski eş ya da mevcut eş tarafından işlenmekte olduğu görülüyor. Bunların önlenebilmesi için bu cinayetlerin işlendiği yerlerde lokal olarak, mağdurun ve failin kimliği üzerinden detay inceleme yapılmasının önemi çok büyük. Erken yaş evliliği, eğitim durumu, yoksulluk, göç durumu ve yaş gibi konularda elde edilecek verilerden bir takım analizler yapılması yoluyla etkinlik oluşturabilecek çıkarsamalara ulaşılabilir. Tıpkı yoksul ailelere yapılan yardımların sosyal etki analizlerinin de yapılmasının bir gereklilik olduğu gibi… Gerçekten çalışamayacak durumda olan aileleri ön plana çıkarmak ve yardım alımından ziyade toplumsal katkının özendirilmesine çalışmak gibi…