Bir süredir küresel ekonomi-politik sistemi temsil eden kimi uluslararası teşkilatlarda ve bilhassa Atlantik İttifakı’nın başkentlerinde çalışmalar yürüten düşünce kuruluşları da yoğunluk kazanan bir dizi tartışma konusunu aktarmak isterim. Tartışma başlıklarının en çarpıcı olanlarından ilki ‘düşman oluşturma miti elde mi patladı’ başlığı. Kapitalist sistemin ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra derinlik kazanan ‘Atlantik İttifakı’nın konsolidasyon amaçlı olarak aralıksız düşman oluşturma mekanizması acaba ters mi tepti? 21. Yüzyıl’da güç merkezlerinin birbirlerini ‘düşman’ ilan etmesi, küresel ekonomi-politik sistemi daha da derin bir belirsizliğe, girdaba mı sürüklüyor? Yeni bir ‘soğuk savaş’ dönemini oluşturmanın maliyet-avantaj dengesi, bir önceki Soğuk Savaş dönemine göre daha da mı ağır kayıpların habercisi?
İkinci soru başlığı, kapitalist sistemin artık daha derinlemesine demokrasi ve insan haklarını mı tehdit ettiği? Bu nedenle, ‘bilinçli kapitalizm’in, salt kar odaklı bir kapitalizm yerine, toplum menfaatini, katma değerin hakkaniyetli dağılımını önceliklerinden bir kapitalizmin, devlet otoritesinin toplumsal barışı önceliklendirdiği bir yeni nesil kapitalizm anlayışının vakti gelmedi mi? Gelişmiş ekonomilerde dahi fakirleşmeyi ve gelir dağılımı adaletsizliğini yeniden tetiklemiş olan ‘eski nesil’ kapitalizm, söz konusu gelişmiş ekonomilerde demokrasiyi ve insan haklarını tehdit etmiyor mu? ‘Yabancı düşmanlığı’nı tetiklemiyor mu? Bu soru başlığıyla bağlantılı olarak yapılan üçüncü sorgulama ise, batı dünyasının, Atlantik İttifakı’nın ‘istikrarın temsilcisi’ olma vasfını kaybetmekte mi olduğu? Batı toplumları küresel değerlere dayalı olduğu ifade edilen sistemlerine olan güveni mi kaybediyor?
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!