Geçtiğimiz hafta, OECD çatısı altında, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘Kritik Mineraller ve Temiz Enerji’ ve ‘Küresel Enerji Dönüşümü Sürecinde Avrupa’nın Rekabetçiliği ve Finansal İstikrarı’ toplantıları ile Nükleer Enerji Ajansı’nın (NEA) ‘Nükleer için Yeni Yol Haritası’ toplantısı olmak üzere, üç önemli enerji toplantısı gerçekleştirildi. Toplantılarda gerek OECD üyesi, gerekse de OECD ile yakın diyalog içerisinde olan ülkelerin (Hindistan, Endonezya, Brezilya, Romanya) katılımlarıyla, küresel enerji denklemine yönelik önemli tespitler, önemli öngörüler, önemli raporlar paylaşıldı. Söz konusu üç toplantının, ilginçtir, en kritik ortak paydası, Avrupa’nın son 20 yılda enerji alanında giderek katlanan hatalı kararları, gecikmeleri ve bu tablonun verdiği zararlar oldu.
Tespitlerden bir tanesi, ‘Yeşil Enerji Geçişi’ ve ‘Küresel Enerji Dönüşümü’ süreci dünyanın önde gelen ekonomileri için adeta bir ‘maraton’ ise, Avrupa’nın bu maratonun ilk 2 kilometresini iyi koşup, hatta önde koşup, şu ana kadar koşulabilen 25 kilometrenin kalan 23 kilometresinde adeta dağıldığı gerçeğiydi. Yeşil enerjiye geçiş için ve yenilenebilir enerji yatırımları adına, Avrupa’nın yatırımcıları cezbedecek, yatırım iştahını kabartacak yeni destekler, yeni teşvikler ve daha cesaretlendirici mevzuat noktasında aşırı yavaş ilerlediği; çok geç kaldığı tespitleri defalarca dile getirildi. Bu konuda en çarpıcı örnek ise, güneş enerji teknolojileri alanından verildi. 1990’lı yılların sonlarında, 2000’li yılların başlarında güneş enerji panellerinde Avrupa birinci sıradayken, bugün güneş enerjisi panellerinin küresel ölçekte yüzde 80’nin Çin’de üretiliyor olmasının sorgulanması gerektiği vurgulandı.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!