Mahfi Eğilmez – 06.06.2014
Avrupa’nın deflasyonla imtihanı
Avrupa bir süredir küresel krizin etkisi altında bulunuyor. Son dönemde krizin etkisi giderek yaygınlaştı ve Almanya dışındaki ülkelerde deflasyon tehlikesi artmaya başladı. Bu sıkıntıyı aşmanın çözümü, tıpkı Fed’in, İngiltere Merkez Bankası’nın ve Japonya Merkez Bankası’nın yaptığı gibi bir parasal gevşeme politikasını devreye sokmakta görülüyordu. Ne var ki bu tür bir gevşemenin ilk ağızda Euro’ya değer kaybettirmesi ve sonra da enflasyonu arttırması söz konusu. Almanya’nın bu edenle bu gevşemeye muhalefet ettiği biliniyordu. Diğer ülkelerin sıfır dolayında (bazılarının eksi) enflasyon yaşaması, Euro bölgesinin tümünde büyüme hızının yüzde 1 olarak tahmin ediliyor olması ve işsizlik oranlarının çok yüksek düzeylere çıkması Avrupa’nın deflasyona sürüklendiği kanısını artırmaya başlamıştı. Bu kanının yaygınlaşması Almanya’yı bu tür önlemlere olan muhalefetini kaldırmaya itmiş görünüyor. Çünkü sonuçta bu ülkelerin başına bir şey gelse Almanya, tıpkı Yunanistan olayında olduğu gibi faturanın bir bölümünü ödemek zorunda kalacak.
Avrupa Merkez Bankası’nın aldığı önlemler
Sonuçta Avrupa Merkez Bankası (AMB) bu gidişatı önlemek için bir dizi önlem açıklamak durumunda kaldı. Bu önlemleri ve olası etkilerini şöylece özetleyelim (parantez içindekiler benim beklentilerimi yansıtıyor):
Faiz politikası önlemleri
AMB, politika faizini yüzde 0,25’ten yüzde 0,10’a indirdi. Buna göre, bankalar, AMB’den borçlanmak istediklerinde yüzde 0,10 faizle borçlanabilecekler. (Bunun anlamı şudur: AMB, bankalara verdiği borcun maliyetini düşürerek kredi maliyetini düşürüp kredi kullandırmayı özendirmek istiyor. Bunun ilk etkisi bankaların fon kullanma maliyetinin düşmesi ve ikincil etkisi de kredi kullandırma faizlerinin düşmesi şeklinde olacak.)
AMB, marjinal borç verme faizini % 0,75’den yüzde 0,40’a düşürdü. Bankalar repo yaparak (yani ellerindeki bir menkul değeri AMB’ye vererek) gecelik borç aldıklarında ödeyecekleri faiz yüzde 0,40 olacak. (Bunun anlamı ve etkisi de a da yazılı olanla aynı olacak gibi görünüyor.)
AMB gecelik borç alma faizini de yüzde 0’dan yüzde – 0,10’a indirdi. Bankalar, ellerinde değerlendirilmeden kalan fonları kendisine gecelik olarak borç vermek istediklerinde AMB üste para alacak. (Bunun anlamı şudur: AMB, bankalara elinizdeki parayı kredi olarak kullanmaya bakın, bana getirirseniz değil faiz vermek üste para alırım diyerek bankaları kredi vermeye zorlamak istiyor. Bunun olası etkisi kredilerde biraz kıpırdanma olarak görülebilir.) Negatif faiz ilk kez deneniyor.
Faiz dışı parasal politika önlemleri
AMB, bankalara Targeted Long Term Refinancing Operations (TLTRO) adı altında yeni likidite imkanını devreye sokuyor. Bankalar bu imkanı hanehalklarına ve finans dışı sektörlere kullandırabilecek. (AMB, bu yolla piyasalara likidite vermenin yeni bir yolunu denemiş olacak. Öte yandan bu desteğin hanehalklarına ve finans dışı sektörlere verilmesiyle de doğrudan üretim ve tüketim artışı üzerinden dolaylı biçimde giderek yine üretim desteğine dönüşmesi amaçlanıyor. Bu yolla da ekonomik aktivitenin canlandırılması planlanıyor.)
AMB, varlığa dayalı menkul kıymet alımı yaparak bankalar likidite aktaracak. (AMB, bu yolla likidite sunuşunu daha da yaygınlaştırmayı planlıyor.)
Tahvil alımları karşılığında piyasaya verilen likiditeyi sterilize etmeyi bırakıyor. (Böylece likiditenin piyasada kalması ve daha uzun süre kullanılması sağlanacak.)
Bu kararların Türkiye’ye olası etkileri
AMB’nin aldığı bu kararların Avrupa’ya olası etkilerini yukarıda her bir önlemi ele alırken tek tek parantez içinde değerlendirmeye çalıştım. Bu önlemlerin Türkiye’ye etkisinin başlıca iki şekilde olacağını tahmin ediyorum:
Dış finansman üzerine etkisi
Avrupa’da likiditenin bollaşması demek bu likiditenin Avrupa sınırlarını da aşması demektir. Her ne kadar yukarıda değinilen önlemler AMB’nin piyasaya vereceği likiditenin Euro bölgesi içinde kalacağı izlenimini verse de bankaların ellerindeki likiditenin bir bölümünü dışarıya yönlendirmelerini beklersek yanılmış olmayız. Dolayısıyla yüksek faiz veren gelişme yolundaki ekonomilere yönelik yeni bir finansman dalgasının başlayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Her şeye karşın Avrupa ile üyelik müzakeresini sürdüren ve yüksek faiz veren Türkiye’nin bu fazla finansmandan pay almaması düşünülemez. Bu durumun dış finansman bulmak açısından sıkıntılı görünen Türkiye için bir rahatlama yaratacağını tahmin ediyoruz.
Kurlar, enflasyon ve faiz üzerine etkisi
Bu gelişime ek olarak Avrupa’dan gelecek fon girişlerinin kurlar üzerinde baskı yaratarak TL’nin güçlenmesine yol açmasını beklersek yanılmış olmayız. Bu da ithal malların ve girdilerin maliyetini düşüreceği için enflasyonun inmesi yolunda olumlu bir etki yaratacaktır. Enflasyonun inmesi faizleri de aşağıya çekecektir. İşin cari açığı arttırması gibi bir de olumsuz yönü olacaktır.
Merkez Bankası ne yapacak?
AMB’nin faiz indirimlerinin bir yandan Merkez Bankası üzerinde faiz indirimi baskısını arttırmış olması bir yandan da faiz indirimi yapmasını kolaylaştırmış olması ilginç bir çelişki yaratıyor.
Öyle sanıyorum ki AMB’nin bu kararları sonrasında Merkez Bankası faizi ne kadar indirirse indirsin ortak bir tatmin yaratamayacaktır.