Üretim, dört unsurun katılmasıyla yapılır: Emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcilik. Bunlar, katıldıkları üretim faaliyeti sonucunda ortaya çıkan değerden pay alırlar: Emek ücret alır, sermaye faiz alır, doğal kaynakların sahipleri rant alır, girişimciler de kâr alır. Böylece ekonomide gelir bölüşümü dediğimiz olgu ortaya çıkar. Bu dört üretim unsuru içinde maddi açıdan en güçsüz olanı emek olduğu için üretimden alacağı payın (ücretin) belirli bir düzeyin altına düşürülmemesini sağlamak üzere devletler asgari ücret adı altında bir uygulama yaparlar. Buna göre işverenler, istihdam edecekleri emekçiye belirlenen asgari ücretin altında ödeme yapamazlar. Asgari ücret, ekonomide yaşanan enflasyona göre ayarlanarak belirli sürelerde yeniden belirlenir.
Enflasyonun düşürülemediği bir ortamda özellikle gelirini buna göre ayarlama olanağı olmayan ücretli kesimin satın alma gücünde ortaya çıkacak düşüşlerin ücret artırımlarıyla ayarlanması gerekmektedir. Bu, yalnızca ücretlinin desteklenmesi açısından değil aynı zamanda ekonominin canlılığını kaybetmemesi açısından da gereklidir. Çünkü satın alma gücünün sürekli düşmesi insanların taleplerinin düşmesine, bu da büyüme oranının düşmesine ve ardından işsizliğin yükselmesine yol açar. Ne var ki asgari ücretin artırılması ekonomi açısından canlılığın korunmasıyla birlikte şirketlerin maliyetlerinin artmasına, bu artışların fiyatlara yansıtılmasına ve dolayısıyla enflasyonun daha da yükselmesine yol açar.
Hükümet, 2024 yılı için, 11.402 TL olan asgari ücreti yüzde 49 oranında artırarak 17.002 TL olarak belirlemiş bulunuyor. Bu karar açıklanırken 2024 yılında bir daha artış olmayacağı, bu tutarın yıl süresince uygulanacağı da vurgulandı. 17.002 TL tutarındaki asgari ücretin işveren açısından toplam maliyeti şöyle hesaplanıyor (kaynak: https://www.csgb.gov.tr/asgari-ucret/)
2023 yılsonu ücretine göre yapılan yüzde 49 oranındaki artışın enflasyona olacak etkisini TCMB’nin 2023 III sayılı Enflasyon Raporundaki hesaplamadan[i] giderek kabaca bulmaya çalışalım. Hesaplama 2023 yılının ikinci yarısı için yapılan asgari ücret artışı için yapılmış olup asgari ücrette her yüzde 1’lik artışın TÜFE üzerinde 0,07 oranında etki yapacağını göstermektedir. Bu oranın bu son artış için de geçerli olduğunu varsayarsak yüzde 49’luk asgari ücret artışının enflasyon üzerinde kısa dönemde yaklaşık yüzde 3,5’lik bir artışa neden olacağı görülüyor. Yine aynı raporda uzun dönem etkisi için öngörülen 0,12’lik oranı esas alırsak uzun dönemde enflasyon oranındaki artışın yüzde 6’ya yaklaşacağı tahmininde bulunabiliriz.
Hükümetin uyguladığı maliye politikası büyümeyi kollayıcı bir politika görünümündedir. Bunu asgari ücretin artırılmasına ek olarak TBMM’de kabul edilen bütçenin ayrıntılarında da görmek mümkün. Buna karşılık Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikası, yetersiz kalsa da, enflasyonu düşürmeyi hedefleyen bir politika görünümündedir. Hükümet bu karmaşık maliye ve para politikası karmasına ek olarak faizleri enflasyonun altında tutarak ve kiralara, enflasyonun çok altında bir artış tavanı getirerek heterodoks uygulamalarla da enflasyonu denetlemeye çalışıyor.
Enflasyonla gerçekten mücadele edilmesi ve piyasanın da buna destek vermesi isteniyorsa kamu kesimi israfına son verilerek yola çıkılmasından başka çare yoktur.