Önümüzdeki haftaya asgari ücretin tutarı ve ardından Perşembe günü gelecek TCMB PPK faiz kararı damgasını vuracak. Bunlardan asgari ücret artışı, son aylarda neredeyse her gün gündemde kalmasıyla öne çıkıyor zira verilecek karar aynı zamanda ülkedeki genel ücret artışını da etkileyecek olmasının yanı sıra memurlar hariç çalışanların önemli bir yüzdesinin asgari maaşa oldukça yakınsamış olduğu gerçeği ile birlikte değerlendiriliyor.
Bundan bir yıl öncesine kadar maaş artışlarının enflasyona neden olduğu tezi, son haftalardaki kamuoyu baskısıyla cılızlaşmaya başladı.
Nedeni ise gayet açık; bir yıldır artış görmeyen maaşlara karşılık, bir türlü düşmeyen bireysel tüketim ve buna karşın, yaşam maliyetiyle ezilen milyonlar…
Vakti zamanında yapılan akademik araştırmalar maaş zamları ve enflasyon arasında çift yönlü nedenselliği göstermiş olsa da carideki sorun, maaş zammı aldığı için tüketimini arttıran sabit gelirliden çok; serveti artmış belli bir kesimin yüksek talebi karşısında fiyat arttırma lüksüne sahip fiyat koyucular olarak görülebilir. Fiyatlama davranışlarındaki bu bozulmada enflasyon beklentileri de ikincil bir neden olarak karşımıza çıkar.
Dolayısıyla ilk yumurta tavuk meselesi maaş artışı ile fiyat artışı arasında kurulmuş ancak temeli yanlış varsayımlara dayanmaktadır.
Bir diğer gündem konusu kredi kartı harcamalarıdır. Son bir yılda hem kredi kartı sayısı ve kartlı harcamalarda hem de takibe uğramış kredi kartı bakiyesindeki artışlar, ister istemez ekonominin radarına girmiş ve pek çok düzenlemeyle kredi kart harcamaları odağa alınmıştır. Enflasyonla mücadele etmek için başından bu yana faizleri arttırarak, iç tüketimde soğuma sağlayacağı ve bu yolla enflasyonu düşüreceği inancıyla politikalar üreten TCMB, 2024’ün son enflasyon raporunda taze meyve-sebze ve kira fiyatları üzerinde politikalarının etkin olmadığını adeta itiraf etmiştir. Politika faizindeki artışlar, daha çok imalat sanayi kesiminde bir durgunluğun oluşmasına neden olmakla beraber, hanehalkı tüketiminin düşürülmesinde tam anlamıyla başarı sağlanamamıştır.
Bu artışta sabit gelirlinin bir ödeme aracından çok yetersiz gelirine ek bir kredi enstrümanı olarak kullandığı kredi kartları günah keçisi rolünü üstlenmiştir.
Öyleyse kredi kartı sebep, enflasyon sonuçtur denilebilir mi?
Bankalararası Kart Merkezi’nin kasım ayı verilerine göre kredi kartları, banka kartları ve ön ödemeli kartlar ile yapılan toplam ödeme tutarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 73 artarak 1 trilyon 533,3 milyar liraya ulaşmış durumda. Diğer taraftan kredi kartı takip bakiyesinin 2024’ün ilk on aylık bölümünde bir önceki yılın aynı dönemine göre % 198 oranında artış kaydetmesi de dikkat çekmiş ve önlem alınmaya değer bulunmuştur.
Dolayısıyla kredi kartı kullanımına yönelik bir dizi konunun gündem olduğu görülmekte: Geçtiğimiz hafta önce BDDK’nın limitler konusunda bir düzenleme yapıp, yapmayacağı ve limitlerin harcama ve gelirin dört katına kadar SGK verileri esas alınarak belirleneceği haberleri servis edilirken, hafta sonu ise cep telefonu ve taşıt alımlarına ilişkin kredi kartı taksitlerinde düşüşü beraberinde getiren bir düzenlemeye gidildi. Kredi kartı harcamalarında en ağırlıklı kısmı market ve akaryakıt alışverişleri oluşturduğundan, bu düzenlemenin daha çok erişimin zor olduğu mallarda kredi kartı taksitlendirme alışkanlığına yönelik olduğunu düşünürüm ve verilere bakılacak olursa yukarıdaki soruyu; yoksulluk neden, borç sonuçtur ifadesiyle cevaplayabilirim.
BDDK ticari kredi hamlesi, olası faiz indirimini reel kesimin büyükleri için anlamlı hale getirdi
TCMB’nin Perşembe günü politika faizini 150 bp civarında düşüreceği beklentisi hakim. Aslında son üç aydır olası bir faiz indirimi tartışılmakla beraber, aylık enflasyon oranlarının beklentinin üstünde kalması, indirimi de yıl sonuna ötelemiş oldu. Bu indirimin ticari kredilere yönelik kısıt kaldırılmaksızın sadece piyasa tarafından olumlu karşılanacağı ve reel kesimin fonlanmasında bir kolaylık getirmeyeceğini savunmakta idim ancak bu defa BDDK tarafından yapılan bir düzenleme ile ticari kredilerdeki risk ağırlığı yüzde 200’den yüzde 20-100 aralığına indirildi. Bu oran, şirketlerin kredi notlarına göre belirlenecek. Kredi notu yüksek olan şirketler için risk ağırlığı yüzde 20’ye kadar düşerken, kredi notu düşük veya kredi notu olmayan şirketler için bu oran yüzde 100 olarak uygulanacak. Etkisini değerlendirdiğimde ise büyük (bu ülkemizde aynı zamanda azınlıkta ama notu yüksek manasına da gelir) şirketlere bir miktar gevşeme getireceğini düşünürüm. Dolayısıyla hem faiz indirip hem de sıkı kalacak bir merkez bankası olmayabilir Perşembe gününün ardından ve fakat faiz indirilirse de etkisi bu kararla tabela faizinden öteye taşınmış olur. Buradaki açmaz da yüksek faize karşın istenen düzeyde düşmeyen enflasyon ve yüksek faizden kaynaklanan arz kaynaklı sorunlar arasında…
Özetle hep söylediğim gibi TCMB, elinden gelenin fazlasını yaptı yapmasına ancak ülkenin üretim ve bölüşüm sorunlarına yönelik gerçekçi ve yapısal önlemler alınmadığı sürece bu pilav daha çok su kaldıracağa benzer…
Nazlı Sarp