I-GİRİŞ:
Liberalleşmenin getirdiği değişikliklerin en başında hiç kuşku yok ki para, mal ve hizmet akımlarının önündeki engellerin ortadan kaldırılması yatmaktadır. Liberalizm ile birlikte piyasaların entegrasyonunun zaman alması nedeniyle mal ve para piyasalarına yönelik dengelerin aynı zamanda farklı noktalarda bulunması da mümkün olabilmektedir. Tam anlamıyla liberal sistemlerde piyasaların ayrışmasının mümkün olmaması nedeniyle söz konusu dengelerin eşitleneceği noktaya kadar yeni kazanç imkânları ortaya çıkmaktadır. Bahsi geçen kazanç imkânlarından bir tanesi ise “arbitraj” faaliyetleri olarak dikkati çekmektedir. Aşağıda yer alan çalışmada öncelikle arbitraj faaliyetlerine yönelik açıklamalarda bulunulacak, arbitraj faaliyetleri ile manipülasyon ve spekülasyon arasındaki farklar ifade edildikten sonra, söz konusu faaliyetlere yönelik olarak vergi hukukunda bazı değerlendirmelere yer verilecektir.
II-ARBİTRAJ FAALİYETLERİ NEDİR? SPEKÜLASYON VE MANÜPÜLASYON İLE ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR?
-
i) Arbitraj Faaliyetlerine İlişkin Açıklamalar:
Arbitraj faaliyeti; mal, kıymetli evrak, döviz ve menkul kıymet şeklinde tutulan servet değerlerinin piyasalar arasında oluşan fiyat farklılıklarından yararlanmak suretiyle yapılan alım ve satım işlemi neticesinde oluşan bir tür kazanç elde etme faaliyetidir. Arbitraj faaliyetlerinin temelini sahip olunan iktisadi kıymetin önce yüksek fiyat veya bedelle satılması, daha sonra ise fiyat farkı bulunan başka bir piyasa veya piyasalar üzerinden daha ucuza alınması oluşturmaktadır. Çok sayıda alıcı ve satıcının bulunduğu, giriş ve çıkışların serbest olduğu, piyasaya yönelik bilgilerin düşük maliyetle ve masrafsız sağlandığı; kısacası yüksek derecede rekabete dayalı bir piyasanın doğal sonucuna göre ticarete konu olabilen bir ekonomik varlığın aynı anda tüm piyasalarda geçerli fiyatı aynı olmalıdır. “Tek Fiyat Kanunu” (law of price) adı verilen bu olgunun ortaya çıkış nedeni ise arbitraj faaliyetleri ile ilgilidir.
Tek Fiyat Kanunu ve bunun dayandığı arbitraj mekanizması, yurtiçi piyasalar bakımından olduğu kadar yurt dışı piyasalar için de geçerlidir. Diğer bir deyişle, aynı ulusal para birimi ile ifade edildiğinde belli bir ekonomik varlığın aynı anda tüm dünya piyasalarındaki fiyatları eşit olmalıdır. O bakımdan uluslararası piyasalar açısından Tek Fiyat Kanunu aynı ekonomik varlığın denge döviz kuruna göre bir ulusal para ile ifade edilen fiyatının her yerde aynı olmasını ifade eder[1].
Arbitraj faaliyetleri genellikle döviz şeklindeki iktisadi kıymetler üzerinden yapılsa bile; mal, kıymetli evrak ve menkul kıymetler şeklinde değerlendirilen iktisadi kıymetler üzerinden de gerçekleştirilebilinmektedir.
Arbitraj faaliyetlerinin çok çeşitli türevleri bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının aşağıdaki gibi olduğunu ifade etmek mümkün bulunmaktadır:
Dolaysız Arbitraj: Dolaysız arbitraj faaliyetinde sadece iki tane piyasa bulunmakta ve söz konusu arbitraj işlemleri bu piyasada yer alan iktisadi kıymetler üzerinden yapılmaktadır. Bu arbitraj faaliyetinin temelini bir iktisadi kıymeti düşük fiyatla alma ve yüksek fiyatla elden çıkarma işlemi oluşturmaktadır.
Dolaylı Arbitraj (Üç Uçlu Arbitraj): Dolaylı arbitrajı dolaysız arbitrajdan ayıran en önemli unsur üzerinde işlem yapılacak olan piyasa sayısının en az üç olmasıdır. Söz konusu ayrışık piyasalar üzerinde yapılan alım ve satım işlemi neticesinde en başta sahip olunan iktisadi kıymete sahip olunmaktadır. Döviz piyasalarında bir ulusal paranın diğerine göre dolaysız kuru ile çapraz kuru aynı anda farklı noktalarda olabilir. Örneğin, üç döviz cinsinin aşağıda yer alan dolaysız kurlarla Londra, İstanbul ve New York’ta işlem gördüğünü varsayalım:
1 USD : 1,50 TL
1 EURO: 2,20 TL
1 EURO: 1,20 USD
Buna göre; belli bir anda İstanbul, New York ve Londra piyasalarında oluşan denge çapraz kurlarına göre 1 EURO= 1,46 USD olarak işlem görmek görmektedir. Bu durumda servetinde 1.000.000-EURO serveti bulunan bir yatırımcı böyle bir piyasada önce 2,20-TL döviz kuru ile TL (2.200.000-TL) satın alır; daha sonra söz konusu TL ile 1,50 döviz kuru ile USD (1.466.666,67-USD) satın alır; nihayetinde ise 1,20 döviz kuru ile de EURO (1.222.222,22-EURO) satın almak suretiyle yaklaşık olarak 222.222,22-EURO kazanç sağlamış olacaktır.
Mekan (Yer) Arbitrajı (İki Uçlu Arbitraj): Farklı piyasalarda aynı anda oluşan fiyat farlılıklarından yararlanmak üzere alım ve satıma dayalı bir tür kazanç sağlama faaliyetidir. Örneğin; Londra döviz piyasasında 1 USD’nin TL kurunun 1,50; İstanbul’da ise 1,75 olduğunu varsayarsalım. Bu durumda, bir yatırımcı her iki piyasa arasında ortaya çıkan bu fiyat farklılığından faydalanmak maksadıyla USD’nin daha ucuz olduğu Londra’da 1,50 döviz kuru ile USD alıp, söz konusu dövizi İstanbul’da 1,75 kuru ile piyasaya arz edecektir. Böylece herhangi bir işlem giderinin ve verginin olmadığı durumda yatırımcı her bir USD için 0,25-TL tutarında kazanç sağlamış olacaktır. Ayrıca, Londra’da USD cinsi dövize alım yönünde yapılan işlem normal şartlarda bu piyasada USD’nin TL kurunu yükseltecek; İstanbul’da yapılan USD cinsi döviz satış işlemi ise bu piyasada USD’nin TL kurunu düşürecektir. Sonuç itibariyle, her piyasada kurlar dengeye geldiği zaman arbitraj faaliyeti ise son bulacaktır[2].
Zaman Arbitrajı: Aynı ekonomik varlık dolayısıyla söz konusu varlığın vadeli işlemi için sunulan farklı fiyat marjlarından yararlanmak maksadıyla yapılan alım satım işlemidir.
Faiz Arbitrajı: Kur riskini dikkate almadığımız takdirde farklı paraların kısa süreli getiri oranı farlılıklarından faydalanmak amacıyla yapılan farklı bir para birimine dönüşü ifade eder.
ii-Arbitraj Faaliyetlerinin Spekülasyon ve Manipülasyondan Farkına İlişkin Açıklamalar:
Daha önce de ifade edildiği üzere arbitraj geniş anlamda döviz, menkul değer, ticari mal, kambiyo senetleri gibi ekonomik varlıkların aynı andaki fiyat farklılıklarından faydalanmak suretiyle kazanç sağlamak amacıyla yapılan bir tür alım satım işlemini ifade etmektedir. Arbitraj faaliyetlerinin temel özelliği faaliyetin herhangi bir riski bünyesinde taşımamasıdır. Bir diğer ifadeyle, söz konusu faaliyet bir tür risksiz getiri elde etme olayıdır. Risk ise finans alanında genel olarak beli bir getiriyi elde etme veya edememe olasılığı olarak ifade edilmektedir. Arbitrajda piyasa dengelerinin eşitleneceği noktaya kadar herhangi bir risk bulunmamaktadır. Özellikle döviz piyasaları evrensel nitelikteki piyasalar olup, tam rekabet piyasalarına oldukça yakın piyasalar olarak ifade edilmektedir. Ayrıca, söz konusu piyasalar alıcı ve satıcıların karşı karşıya geldikleri piyasalar olmayıp, dünyada hiç kapanmayan piyasalar olarak dikkat çekmektedir.
Spekülasyon ise temel olarak bir varlığın gelecek bir zaman dilimindeki iktisadi değerine yönelik olarak yapılan tahmini ifade etmektedir. Spekülasyonun arbitraj faaliyetlerinden ayrılan en önemli yanı belli bir riski bünyesinde taşımasıdır. Spekülatörler değerinin yükseleceğini bekledikleri veya öngördükleri bir iktisadi kıymeti fiyatının görece düşük olduğu zamanlarda alırlar ve beklentileri gerçekleştiği zamanda bu kıymeti satmak suretiyle kazanç sağlarlar. Bir başka durumda ise spekülatörler fiyatında önemli düzeylerde düşüş bekledikleri iktisadi kıymetleri fiyatının yüksek olduğu zaman elden çıkartırlar ve yine beklentileri gerçekleştiğinde fiyatı düşmüş bulunan kıymeti tekrar satın almak suretiyle kazanç sağlama imkanına kavuşurlar. Spekülasyonda beklentilerin aksi yönde gelişmeler yaşandığı zamanda ise bir zarar durumu ile karşılaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, spekülasyonu beklentiler, arbitraj faaliyetlerini ise reel karar ve davranışlar yönetmektedir.
Manipülasyon ise genel olarak sermaye piyasası mevzuatında açıklanmıştır. Sermaye piyasasında piyasa dolandırıcılığı (manipülasyon), 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn)’nun 107’nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında birer suç tipi olarak düzenlenmiştir. Piyasa dolandırıcılığı, çok farklı yöntemlerin kullanılması suretiyle yapılabilir. Ancak gerek teorik olarak üzerinde uzlaşılan, gerek uygulamada sık sık ortaya çıkan bazı işlem kalıplarını, piyasa dolandırıcı işlem örnekleri olarak ortaya koymak mümkündür.
Piyasalar üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, piyasa dolandırıcılığına ilişkin olarak ceza hukukunda yer alan dolandırıcılık hükümlerinden ayrı bir suç olarak düzenleme yapılması ve bu konuda belirli işlem türlerine yasaklamalar getirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
-
İşlem Bazlı Piyasa Dolandırıcılığı (SPKn md. 107/1)
İşlem bazlı piyasa dolandırıcılığı SPKn’nun 107 nci maddesinin birinci fıkrasında (107/1) düzenlenmiştir.
Anılan düzenleme uyarınca, “Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarına, fiyat değişimlerine, arz ve taleplerine ilişkin olarak yanlış veya yanıltıcı izlenim uyandırmak amacıyla alım veya satım yapanlar, emir verenler, emir iptal edenler, emir değiştirenler veya hesap hareketleri gerçekleştirenler” hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin günden on bin güne kadar adli para cezası verileceği hükme bağlanmıştır.
İşlem bazlı manipülasyona yönelik söz konusu işlemlerin ‘elverişli’ olması, yani sermaye piyasası araçlarının fiyatlarında, fiyat değişimlerinde, arz ve taleplerinde yanlış veya yanıltıcı izlenim uyandırabilecek nitelikte bulunması gerekir. Alım ve satımın yapay veya hileli olması maddi unsurun varlığını etkilemektedir.
-
Bilgi Bazlı Piyasa Dolandırıcılığı (SPKn md. 107/2)
SPKn’nun 107 nci maddesinin ikinci fıkrasında (107/2), aynı maddenin birinci fıkrasında (107/1) öngörülen işlem bazlı piyasa dolandırıcılığına paralel olarak, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerini ve yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek bilgiye dayanan bazı fiiller cezai müeyyideye bağlanmıştır.
Anılan düzenleme, “sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayan ve bu suretle menfaat sağlayan” kişilerin 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağını hükme bağlamıştır[3].
Dikkat edileceği üzere manipülasyon bir tür yasak faaliyet iken, spekülasyonun herhangi bir cezai müeyyidesi bulunmamaktadır.
iii-Vergi Hukukunda Arbitraj Faaliyetleri:
Vergi hukukunda arbitraj faaliyetlerinin tanımına yer verilmiş değildir. Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 37’inci maddesinde her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca; söz konusu kanun maddesinin ikinci fıkrasının altıncı bendinde kendi nam ve hesaplarına menkul kıymet alım-satımı ile devamlı olarak uğraşanların bu faaliyetlerinden sağladıkları kazançların ticari kazanç olarak mütalaa edileceği hüküm altına alınmıştır. Esas itibariyle bir faaliyetin ticari faaliyet olarak nitelendirilebilmesi için söz konusu faaliyetin devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Devamlık kriteri ise vergi hukukunda tanımlanmış değildir. Genel olarak ilgilinin kast ve niyetine bağlı subjektif nitelikteki bu faaliyetlerin objektif belirtisi ise bir ticari organizasyonun varlığıdır. Yine geneli itibariyle gerek yargı, gerekse idari aşamada kabul gören anlayışa göre bir hesap dönemi içerisinde birden fazla tekrarlanan veya birden fazla hesap döneminde tekrarlanan işlemlerde devamlılığın sağlandığı varsayılmaktadır. Özellikle dövize dayalı arbitraj faaliyetlerinde de menkul kıymet alım satımına benzer şekilde bir devamlılık sağlandığı takdirde söz konusu kazancın ticari kazanç olarak değerlendirileceği tabiidir. Ayrıca, kurum bünyesinde yapılan arbitraj faaliyetlerinin de kurum kazancının bir parçası olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Konuyla ilgili olarak GİB’nın bir özelgesine göre foreks[4] işlemleri olarak da adlandırılan kaldıraçlı döviz alım satım faaliyetlerinden doğan kazançların Gelir Vergisi Kanununun geçici 67. maddesi kapsamında tevkifat yoluyla yahut mükerrer 80. madde kapsamında beyan yoluyla vergiye tabi tutulması söz konusu olmamakla birlikte, söz konusu faaliyetin ticari organizasyon içerisinde devamlılık arz edecek şekilde yapılması durumunda ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi ve bu faaliyetler neticesinde elde edilen kazancın, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazançlara ilişkin hükümleri çerçevesinde beyan yoluyla vergilendirilmesi gerekmektedir[5]. Bir diğer ifadeyle gerçek kişiler tarafından ticari bir organizasyon olmaksızın ve devamlı olarak yapılmayan kaldıraçlı döviz alım satım işlemleri vergiye ve tevkifata tabi değildir.
Bilindiği üzere 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 inci maddesinde menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılması ve elde tutulması sürecinde elde edilen gelirler ile mevduat faizleri, repo gelirleri ve özel finans kurumlarından elde edilen gelirlerin vergilendirilmesine yönelik düzenlemeler yer almakta olup, döviz alım satımından doğan kazançlar bu madde kapsamında tevkif yoluyla vergilendirilen gelirler arasında bulunmamaktadır.
6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) başlıklı bölümünün 28’inci maddesinde söz konusu verginin mevzuu ve vergiyi doğuran olay aşağıdaki şekilde hüküm altına alınmıştır:
“Banka ve sigorta şirketlerinin 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabidir.
Bankerlerin yapmış oldukları banka muamele ve hizmetleri dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar (kendileri veya başkaları hesabına menkul kıymet alıp satmayı, alım – satıma tavassut etmeyi veya alıp sattıkları menkul kıymet karşılığı borçları ödemeyi taahhüt etmeyi meslek haline getirenlerin bu faaliyetleri dolayısıyla lehlerine kalan paralar ile mevduat faizi vermek veya sair adlarla faiz ve benzeri menfaatler sağlamak üzere devamlı olarak para toplama işiyle uğraşanların topladıkları paralara sağladıkları gelir ve menfaatler üzerinden komisyon, ücret, hizmet karşılığı gibi adlarla aldıkları paralar dahil) da banka muameleleri vergisine tabidir.
90 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre ikraz işleriyle uğraşanlarla ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini esas iştigal konusu olarak yapanlar bu Kanunun uygulanmasında banker sayılırlar. Bir şahsın münhasıran altın alım ve satımı ile uğraşması banker sayılmasını gerektirmez.”
6802 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesinde BSMV’nin mükellefi olarak banka ve sigorta şirketleri ile bankerler gösterilmiştir. Dolayısıyla, bu kurum veya kişiler tarafından gerçekleştirilen arbitraj faaliyetleri neticesinde vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş olup, söz konusu faaliyetler neticesinde her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben alınan paralar bu kapsamda vergiye tabi olacaktır. 6802 sayılı Kanun’un 31’inci maddesinin birinci fıkrasında söz konusu verginin matrahının mezkur Kanun’un 28’inci maddesinde yazılı paralar olduğu; ikinci fıkrasında ise kambiyo alım ve satım muamelelerinde kambiyo satışlarının tutarının vergiye matrah olacağı belirtilmiştir. Bahsi geçen Kanun’un 33’üncü maddesine göre BSMV’nin oranı kambiyo muamelelerinde satış tutarı üzerinden binde 0 olarak belirlenmiştir.
Ayrıca, Kanun’un 29’uncu maddesinin birinci fıkrasının “p” bendine 4008 sayılı Kanun’un 35’inci maddesiyle eklenen bent ile arbitraj muameleleri ve bu muameleler sonucu lehe alınan paralar BSMV’den istisna edilmiştir.
89 Seri No’lu Gider Vergileri Genel Tebliğine göre arbitraj, herhangi bir menkul kıymetin, dövizin veya malın eş zamanlı olarak bir piyasadan alınıp diğer bir piyasada satılarak, aynı kıymetlerin birbiri ile değiştirilmesi sonucu risksiz bir şekilde gelir elde edilmesi işlemi olup, bu işlemler dolayısıyla lehe alınan paralar 6802 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (p) bendi uyarınca BSMV’den istisnadır.
Buna göre bir işlemin arbitraj işlemi olarak değerlendirilebilmesi için, aşağıdaki unsurları ihtiva etmesi gerekmektedir:
— Birden fazla piyasada işlem gören her kıymet, döviz veya mal gibi ürünler kural olarak arbitraja konu edilebilir.
— İşleme konu kıymet, döviz veya mal aynı anda birden fazla piyasada alım satıma konu edilebilen bir ürün olmalıdır. Ayrıca, arbitraj yapılmak amacıyla bir piyasadan alınan ürünle fiyat farklılığı olan diğer bir piyasada satılan ürünün birebir “aynı ürün” olması gerekmektedir.
— Piyasa, en genel anlamıyla alıcı ve satıcıların alım satıma konu mal ve hizmetleri almak ve satmak amacıyla bir araya geldikleri yer olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, aynı ürünün alım satıma konu edildiği ve aynı anda alım satım fiyatlarında farklılık olan iki farklı yer iki farklı piyasa olarak kabul edilebilir.
— Aynı ürünün farklı piyasalarda “aynı anda” farklı fiyatlardan alım satıma konu edilebilmesi gerekir. Alım satımın aynı anda gerçekleşmesi ve dolayısıyla arbitrajcının risk üstlenmemesi, arbitraj işleminin temel varsayımıdır. Dolayısıyla, bir işlemin arbitraj işlemi sayılabilmesi için, kıymetin alım satım işleminin eş zamanlı, yani aynı işlem günü içerisinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
— Ürünün eş zamanlı olarak düşük fiyatlı olduğu piyasadan alınıp, yüksek fiyatlı olduğu piyasada satılması suretiyle vadesiz ve risksiz gelir elde edilmesi gerekmektedir. Vadesiz ve risksiz olma, arbitraja konu kıymetin aynı anda bir piyasada düşük fiyatlı, diğer bir piyasada ise yüksek fiyatlı olduğunun bilinmesi ve buna dayalı olarak düşük fiyatlı piyasadan alınacak ürünün yüksek fiyatlı piyasada satılabileceğinin bilinmesi olarak anlaşılmalıdır.
— Elde edilen gelirin kaynağı, aynı ürünün farklı piyasalardaki fiyat farklılığı olmalı, geleceğe, tahmine ve riske dayanmamalıdır.
Banka, banker ve sigorta şirketlerinin yapmış oldukları arbitraj işlemleri sonucu lehlerine aldıkları paralar, 6802 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (p) bendi uyarınca BSMV’den istisnadır. Sonuç itibariyle, söz konusu muamelelerin istisna olması nedeniyle bu işlemler kapsamında vergi ödenmesi mümkün bulunmamaktadır.
IV- SONUÇ:
Yukarıda yer alan çalışma kapsamında öncelikle arbitraj faaliyetleri açıklanmış olup, daha sonra ise arbitraj faaliyetlerinin spekülasyon ve manipülasyon kavramları ile olan farklılıkları ifade edilmiş ve nihayetinde söz konusu faaliyetlerin vergisel değerlendirilmelerine yer verilmiştir.
Buna göre; arbitraj faaliyetlerinin bir hesap döneminde birden fazla veya birden fazla hesap döneminde tekrarlanarak devam etmesi “devamlılık” arz ettiğinden ticari kazanç olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durum sağlanmadığı sürece gerçek kişiler açısından değer artış kazancı doğmayacağı gibi, tevkifata tabi bir gelir unsuru da bulunmamaktadır.
Ayrıca, banka ve sigorta şirketleri ile bankerler tarafından yapılan arbitraj faaliyetleri BSMV’ye tabi olup, söz konusu faaliyetler 6802 sayılı Kanun’un 29’uncu maddesinde istisna kapsamında bulunduğundan, bu kapsamda lehe alınan paralar üzerinden vergi hesaplanmaması gerekmektedir.
*Hesap Uzmanı;
[1] Prof. Dr. Seyidoğlu, Halil; “Uluslararası Finans”; Güzem Yayınları Geliştirilmiş 3. baskı İstanbul 2001; sf (100);
[2] Arbitraj faaliyetlerinin temel prensibi faaliyetin aynı para ile başlayıp aynı para ile faaliyetin tamamlanmasıdır. Bu işlemde İstanbul’da USD karşılığında 1,75 döviz kuru ile TL alan bir yatırımcı, Londra’da söz konusu TL ile 1,50 döviz kuru ile yeniden USD almak suretiyle süreci tamamlayabilirdi.
[3] http://www.spk.gov.tr/indexcont.aspx?action=showpage&menuid=3&pid=7;
[4] Yetkilendirilmiş kuruluşlarca yapılacak kaldıraçlı alım satım işlemleri; müşterilerden gelen emirlerin doğrudan kabul edilmesi ve/veya gerçekleştirilmesi (piyasa yapıcılığı), müşterilerden gelen emirlerin temsilci sıfatıyla kabul edilmesi ve bu emirlerin gerçekleştirilmek üzere başka kuruluşlara yönlendirilmesi (işlem aracılığı) ve başka bir kuruluşun kaldıraçlı alım satım işlemlerine ilişkin olarak sunduğu hizmetlerin yatırımcılara tanıtımı, sözleşme akdedilmesine aracı olunması veya sözleşme yapmak isteyen tarafların komisyon karşılığında bir araya getirilmesi (tanıtım aracılığı), olarak sınıflandırılmıştır.
Piyasa yapıcılığı faaliyeti kapsamında müşterilerden gelen emirlerin doğrudan kabul edilmesi ve/veya gerçekleştirilmesi ve işlem aracılığı faaliyeti kapsamında müşterilerden gelen emirlerin temsilci sıfatıyla kabul edilmesi ve bu emirlerin gerçekleştirilmek üzere başka kuruluşlara yönlendirilmesi faaliyetleri münhasıran SPK’ca yetkilendirilmiş sermaye piyasası aracı kurumlarınca yürütülebilecektir. SPK’ya söz konusu faaliyetleri yürütmek için başvuracak kuruluşların “sermaye piyasası aracı kurumu” niteliğine sahip olmaları gerekmektedir.
[5] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 14.08.2012 Tarih Ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-120[37-2012/281]-2554 Sayılı Özelgesi
Ali Çakmakçı