Mahfi Eğilmez – 16.01.2013
Borç tavanı nedir?
ABD’de Hazine’nin yapabileceği borçlanmanın limiti için borç tavanı deyimi kullanılıyor. ABD Anayasası’nda yer alan hükme göre ABD Kongresi’nin yasayla belirlediği bir tavana ulaşılıncaya kadar ABD Hazinesi borçlanma yetkisine sahip bulunuyor. Söz konusu tavana ulaşıldıktan sonra bu tavanın artırılması için yeniden Kongre’den yasa geçirilerek izin alınması gerekiyor.
Tarihçe
Amerikan Anayasası’na göre borçlanmaya karar verme yetkisi yalnızca Kongre’ye aittir. 1776’dan 1917’ye kadar borçlanmaya yol açacak bütün harcamalar için tek tek Kongre’den yasa geçiriliyordu. I. Dünya Savaşı’nın gerektirdiği harcamaların karşılanabilmesi amacıyla daha esnek bir sistem arayışı sonucu 1917 yılında Kongre borçlanma için bir tavan belirledi ve bu tavana ulaşılıncaya kadar yapılacak borçlanmalar için Kongre’den tek tek yasa geçirilmesi zorunluluğunu kaldırdı. 1941 yılında çıkarılan Kamu Borçlanması Yasası ile borç tavanıyla ilgili düzenlemelerin nasıl yapılacağı belirlendi.
1940 yılından 2013 yılına kadar borç tavanı 94 kez artırıldı.
Bugünkü durum
IMF verilerine göre 2012 yılı için ABD’nin tahmin edilen GSYH’sı 15.653 milyar dolar. Bu miktarın 2013 yılında 16,197 milyar dolar olarak gerçekleşmesi bekleniyor. 2012 yılında yüzde 107 olan kamu borç yükünün 2013 yılında yüzde 112’ye ulaşacağı tahmin ediliyor.
Son olarak 2012 yılının Ocak ayında arttırılan ve halen geçerli olan borç tavanı 16.394 milyar dolar düzeyinde bulunuyor ve fiili kamu borçlanmasının Şubat ayı sonuna kadar bu tavana ulaşacağı tahmin ediliyor.
Borç tavanının yeniden arttırılabilmesi için çoğunluğun Cumhuriyetçilerde olduğu Kongre’ye gönderilecek yasanın kabul edilebilmesi için Demokratlarla Cumhuriyetçilerin uzlaşması gerekiyor. Cumhuriyetçiler, özellikle vergilerle ilgili düzenlemeler konusunda Başkan Obama ile ters düştükleri için bu konuda uzlaşmaya pek yanaşmayan bir tutum içinde bulunuyorlar. Bu tavırlarını 2011 yılının sonlarında başlayıp 2012 yılının ilk ayında çözümlenen borç tavanı artırılması konusunda da ortaya koymuşlar ve o dönemde bir borç tavanı krizi yaşanmasına yol açmışlardı. Benzer bir yaklaşımı mali uçurum konusunda göstermişler ve konu kriz aşamasına ulaşırken son anda uzlaşmaya yanaşarak çözüme ulaşılmasını sağlamışlardı. Bu kez de benzer bir yaklaşımı sürdürüyorlar.
Borç tavanı artmazsa ne olur?
Bu olasılığın hemen mali uçurum krizinin ardından ortaya çıkması ABD’de bir yönetim sıkıntısı olduğunu ön plana getirdiği için dolar değer kaybediyor.
Borç tavanının atmaması halinde ABD Hazinesinin yeni borçlanma yapamayacağı için harcamaları gerçekleştirememe sıkıntısıyla karşılaşması söz konusu olacak. Bu durumda borçların geri ödenmesi de sıkıntıya girecek. Borç tavanının artırılamaması halinde ABD, mali yükümlülüklerini yerine getiremez hale geleceği için temerrüde düşecek (default.)
Borç tavanı krizinin uzamasından ABD’den sonra en fazla etkilenecek ülke Çin. Çünkü Çin, ABD tahvillerinin % 8’ini elinde bulunduruyor.
Kalıcı çözüm arayışları
ABD Anayasası’nın değiştirilmesi kolay olmadığı için borç tavanı sorununu çözmek için başka öneriler gündeme gelmektedir. Bunlardan üzerinde en çok durulanı üzerinde 1 trilyon dolar yazan bir platin madeni para bastırıp bunu Hazine kasasına koyarak karşılığında borçlanma yapabilme önerisidir. Madeni parayı Hazine’ye bağlı Darphane bastığı için bu işlemde Fed’in devreye girmesine gerek kalmamaktadır. Bu öneri yasanın arkasına dolanmak anlamına geleceği için benimsenmemiştir.
Borç tavanının bütçe yasasıyla belirlenmesi benimsenirse ortada sorun kalmayacaktır. Her yıl bütçe yasası Kongre’nin onayından geçtiğine göre borçlanma limitini de bütçe yasasıyla belirlemek en akılcı çözüm olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’ye etkisi
Borç tavanı krizi ilk ağızda ABD ekonomisine olan güveni sarstığı için Dolar değer kaybediyor. Doların değer kaybı öteki rezerv para birimi olan Euronun değer kazanmasına yol açıyor. Draghi’nin açıklamaları sonrası zaten değer kazanmaya başlamış olan Euro iyice değerleniyor. Bu gelişme ABD’de cari açığın düşmesine yol açarken AB’de cari açığı artırıcı etki yaratıyor ve sanki AB’nin lehine gibi görünen durumun aslında AB’nin aleyhine olmasına yol açıyor.
Bu gelişmenin Türkiye’ye etkisi şimdilik olumlu görünüyor. Türkiye’nin ihracatının yüzde 40’ı AB ülkelerine yapılıyor. Yani ihraç ettiğimiz malların yüzde 40’ının karşılığını Euro olarak alıyoruz. Dolayısıyla Euro prim yaptıkça ihracatçı daha çok TL kazanmış oluyor. Öte yandan Türkiye’nin ithalatı ve borçları ağırlıklı olarak dolar cinsinden. Dolar değer kaybettikçe Türklerin ithalat maliyeti ve borç yükü TL cinsinden azalıyor. Dolayısıyla Euro değer kazanıp da dolar değer kaybettikçe Türkler kazançlı çıkıyor.
Buna karşılık ABD’nin borç tavanı krizini çözemeyip temerrüt haline düşmesi, yeni bir küresel krize yol açacağı için kısa vadedeki ülke kazançlarının kaybına yol açabilecek kadar önemli bir olay.