Aydın Eroğlu – 09.06.2016
65’nci hükümetin ekonomi programında yatırımların özendirilmesi için her türlü teşvik ve desteğin yapılacağı söylenmiş. Büyük yatırımlarda 20 yıl vergi ertelemesi, yatırım için bedelsiz arazi imkanı, düşük yatırım kredileri gibi bir çok vaat sıralanıyor. 2002’den beri iktidar olan bir partinin devamı olan yeni hükümet de bu sorunların çözümüne çare arıyorsa, aynı partinin önceki hükümetleri bu sorunları şu ana kadar yenememiş demektir. Yani benzer vaatler ve programlar bundan önce de yapılmış ama ya yararlı olmamış, ya da uygulanamamış demektir. Bu nedenle yeni hükümet ve programı ne denli uygulama bulacak ve temel üretim sorunlarını yenecektir göreceğiz.
Ancak hükümet programında bu sefer yatırımların düşük faiz ile fonlanması konusunda doğru yerdeler. Eğer bir ülkede yatırımların artması isteniyorsa, her türlü faizlerin düşük olması gerekir. Zaten bana göre, süregelen ekonomik sorunların temeli, yıllardır yanlış para politikalarının izlenmesinden kaynaklanmaktaydı. 2002’den çok önceden beri gelen hükümetler ve TCMB başkanları, öncelikle enflasyonu düşürmeyi hedefler ama bunu tamamen para piyasası araçlarından faiz ve döviz bacağında çözmeye çalışırlardı.
Yabancılar Yıllarca Türkiye Üzerinden Tatlı Karlar Elde Etti?
Hemen faizler yükseltilir, harcamalar kısılır, yüksek faiz nedeniyle kurlar düşmeye başlar, kurlar düşünce ithal ürün fiyatları düşer ve bu durum yerli üreticinin de fiyatlarını baskılar ve enflasyon göstermelik olarak düşerdi.
Dönemin TCMB başkanları da, en iyi, en başarılı MB başkanı diye ödüllerle taltif edilirdi. Onurumuz denen değerli TL’nin sayesinde aslında ülkemizin sömürüldüğü gözden kaçardı! Bu kısır politikala sayesinde yabancılar kurların en yüksek seviyesinde dövizlerini bozup, kur kontrol altına alınsın diye yükseltilmiş faizlerle kamu tahvillerine girerlerdi. Sonra kurlar ve faiz 6-7 yıl düşerdi. Yabancı düşen tahvilden parasına para katar, sonra da kurlar en düşük seviyede iken, faizden kazandıklarını da üstüne koyarak yeniden döviz toplamaya başlardı. Tabi 6-7 yılda bir tekrarlanan bu kısır döngü ile ülke kaynaklarımız yabancılara siz transfer edilirdi deyin, bense peşkeş çekilirdi diyorum. Aynı zamanda borsada da benzeri yaşanırdı. Artan kur faizleri yukarı çekerken, hisse senetleri de en düşük seviyelere inmiş olurdu. Böylece yabancılar yaratılan finansal kriz ortamında hisseleri de en dipten toplar, kur ve faiz en alt seviyelere indiğinde zirvede olan borsada hisseleri en yüksek fiyatlarla satıp, bir de buradan bizi sömürürdü. İşte bu nedenle borsadaki yabancı payı bu denli yüksektir.
Bu durum Ak Parti iktidarları öncesinde de böyleydi, sonrasında da böyle süre geldi. Yani kabahat sadece 14’ncü yılında olan mevcut iktidara ait değil. Ama bu kadar uzun dönem ülkeyi yöneten bir iktidarın bu oyunu ancak görmesi de kabul edilir bir hata değildir.
Yıllardır uygulanan değerli TL politikası nedeniyle, yatırımcı pahalı TL kredi alacağına, nasılsa kurlar düşüyor ve uzun dönem yükselmez diyerek yabancı kaynak yani döviz kredisi ile yatırımlara yönelmek durumunda kaldı. İşte bu nedenle sanayinin döviz borçları çok yüksektir. Kontrolsüz artan kurlar bir çok şirketimizi zora sokmakta, kazançlarının çoğunu kur farkına harcamalarına neden olmaktadır.
Tabii yüksek faiz verilen ortamlarda ekstra düşen kurlar nedeniyle ucuzlayan ithalat yüzünden de ülke tam bir ithalat cenneti haline geldi. Neredeyse her ürünü ithal eder hale geldik. Bir depo ve üç beş kişi ile ithal ederek satmak, içeride istihdam ve yatırım riskine girmekten çok daha cazip hale getirildiği için bu ülkede şimdiye dek doğru dürüst üretime yönelik yerli yatırım yapılamadı. Dikkat ederseniz, ülkemizde üretimini yaptığımızı söylediğimiz en başta otomotiv sektörü olmak üzere, bir çok ürün aslında yabancı bir markanın Türkiye’de montajından, ya da yabancı bir marka için yapılan üretimden ibaret. Yani tam bir fason üretim ülkesi durumundayız. Soruyorum size, yeni otomotiv modellerinin üretimlerini Türkiye’de yapma kararını biz kendimiz mi alıyoruz? Eğer bu markaların sahibi olan gerçek şirketler, yeni modelleri Türkiye’de değil de falanca ülkede üreteceğiz dese ne olur hiç düşündünüz mü?
İşte yıllarca sürdürülen yüksek faiz politikası nedeniyle ekonomi aslında tam olarak yabancının eline geçmiş durumdadır. Hatta hatırlarsanız bir ara kendi yatırımcılarımız bile, Romanya, Mısır gibi ülkelere üretim için kaçıyorlardı.
Neyse, okuduğum yeni ekonomi programında, nihayet ihracatı destekleyecek gerçek kur politikası, üretimi ve doğrudan yatırımları destekleyecek düşük faiz politikaları ön plana çıkartılmış. Çok da doğru yapıldığını düşünüyorum. Eğer bir ekonomide enflasyonu düşürmek, istihdamı arttırmak, kur ve faizleri kalıcı düşürmek istiyorsanız gıda dahil her türlü üretimi başarmak zorundasınız. Üretimde yerli patent sayısını, doğrudan yatırımları arttırmak istiyorsanız, öncelikle yatırımın düşük kredi ile fonlanmasını sağlamanız gerekir. Gerçek kur politikası ile de, ithalat rekabetini sağlamış olursunuz.
Şirketlerin Döviz Borçları TL Kredilerle Değiştirilmelidir!
Şimdi yapılması gereken, yıllardır yüksek faiz,düşük kur politikaları nedeniyle döviz kaynaklarla borçlanmış olan özel sektörün bu döviz borç yapısının, en kısa zamanda TL kredilerle değiştirilmesi sağlanmalıdır. Böylece şirketlerin kur riskleri azaltılmalıdır. Ancak bu yapılırken tüketici kredileri gibi her türlü kredi faizi değil de, asıl yatırım kredi faizlerinin çok daha düşük olması sağlanmalıdır.
İşte bu nedenle, TCMB’nın Haziran PPK toplantısında da faiz indirmesini bekliyorum. Bu yıl içinde en az 100 baz puan daha faizlerin inmesini bekliyorum.
Ön Plana Çıkacak Sektörler!
65. Hükümet programında, başta uzay, havacılık, savunma, siber güvenlik gibi yerli ve milli yüksek teknoloji yatırımlarının önemine ve geliştirilmesine vurgu yapılmış. Sağlık sektöründe özellikle bioteknik ürün üretimine ağırlık verileceği belirtilmiş.Yoksul ailelere ücretsiz internet hizmeti sağlanacağı vaat edilmiş. İhracatın birim değerinin 2 Dolar’dan 10 Dolar’a çıkartılması için katma değerli ürün üretiminin destekleneceği vurgusu var. Kısacası borsada işlem gören teknoloji şirketleri önümüzdeki yıllarda da önemini koruyacaklar.
Eğitimdeki Yanlış Düzeltilmeli!
Ben de bir konuya değinmek istiyorum!
Yıllardır para ve üretim politikasında yapılan yanlış gibi bir büyük yanlış da eğitim alanında yapılıyor! Paralı eğitim veren özel okulların yaygınlaştırılması nedeniyle, eğitimde eşitsizlik doğmuş durumda.
Ülkenin devamlı dem vurulan tasarruf açığının en büyük nedenlerinden biri olarak eğitim harcamalarını görüyorum. Paralı eğitimin yaygınlaştırılması nedeniyle, devlet okullarındaki bir çok iyi öğretmen ücret avantajı için özel sektöre geçiş yapıyorlar. Hal böyle olunca da, özel sektörün ilk-orta öğretim ve yüksek eğitimdeki nam yapmış okullarının bile eğitim kaliteleri düşüyor. Eskiden sınavlarla kazanılarak girilmek istenilen okullar sosyal ve maddi imkanlardaki farklar nedeniyle, eski kaliteli kadrolarını ellerinde tutamıyorlar. Bu durum velilerin mecburen paralı okullara ağırlık vermesine neden oluyor.
Bu durum nedeniyle eğitim ana sınıfından itibaren, üniversite mezuniyetine kadar yani neredeyse 17 yıl paralı alınmak zorunda. Şimdi kendinizden siz hesaplayın, çok çocuk istenen bir ortamda sadece iki tane çocuğunuz olsa, onlar için 17’şer yıl boyunca eğitime para öderseniz hangi tasarrufu yapabilirsiniz? Ya da tersinden sorayım, çocuklarınız için eğitime yaptığınız harcamaları yamasaydınız elinize kalacak parayı bir hesaplayın. Geleceği rahat yaşamak için yapılması istenilen tasarruflar için çok ciddi bir kaynak olmaz mıydı?
Ama paralı eğitim devletin üzerinden eğitimdeki yükü alıyor! Evet böyle düşünülebilir. Ama eğitim bir yük değil, devletler için zorunlu bir hizmet olmalıdır. Eğer siz parası olmayanlar için devlet okulları yine de var derseniz, eksik bakıyorsunuz, özel sektörün rekabet avantajını görmüyorsunuz demektir. Bu nedenle yaşanan eğitim kadrosu hareketleri yüzünden eskisi gibi devlet okullarına rağbet edilmediğini, devlet okullarındaki başarı oranlarının da düştüğünü görmek gerekir. Devlet üniversitelerinde araştırma, bilimsel katkı, patent başvurusu sayılarında belirgin düşüşler olduğunu görmezden gelirseniz, bunun farkında olan veliler de çocuklarına özel okullarda, üniversitelerde eğitim aldırmanın peşine düşerler.
Son dönem ulaşılan özel okul öğrenci sayılarını ve bu sayı için harcanan eğitim ücretlerinin toplamını bir hesaplayınız. Bunlara yıllardır dershane ve özel derslerle harcanan paraları da hesaba katınız. Peki tüm bu paralar devletin okul açığını kapatmak için yapması gereken giderlerden daha mı azdır? Mümkün değil. Kesinlikle çok daha fazladır. İşte bu da bizim ülkemizin bizim standartımızdaki gelişmekte olan ülkelerde bile % 30 olan tasarrufların, biz de % 15’leri aşamamış olmasının en temel nedenidir.
Neyse, yazı çok uzadı. Bugün borsadan bahsetmedik. Çünkü zaten günlük beklenti yazılarımda bir – iki haftadır yazılması gerekenleri yazmıştık. Yeni bir şey olmadığı için, bugün genel bir strateji yazısı yazmak istedim. Ama hükümet programındaki öncelikli yatırım sektörlerine bakınca, borsada öne çıkacak …Devamı için TIKLAYINIZ!
NOT: Yazı 9 Haziran, 09:21’de, borsaanalizci.com strateji yazılarında yayınlanmıştır!