Mahfi Eğilmez – 13.06.2014
Günümüzden 4000 yıl kadar önce Asurlu tüccarlar Anadolu’daki kent krallıklarının halklarıyla yaygın bir ticaret ilişkisi içindeydi. Asurlu tüccarlar, Mezopotamya’dan Anadolu’ya çoğunlukla tekstil ürünleri ve kalay getirip karşılığında altın, bakır ve tahıl alıp götürüyorlardı. Gümüş bir ticari meta olmaktan çok bir değer ölçüm ve ödeme aracı işlevi görüyordu. Asur ticaretinin temel işlevi Asur Krallığı’nın bronz yapmak için gerek duyduğu bakırı Anadolu’dan Asur’a transfer etmekti.
Asurlular mallarını eşek kervanlarıyla taşıyorlardı. Kervanların Asur’dan yola çıkıp Anadolu’daki kentlere varıncaya kadar yaklaşık 1000 km yol alması gerekiyordu. Eşeklerden oluşan bir ticaret kervanının bu yolu gidip, dönmesi 3 ay alıyor, malların satılması ve yeni mal alımı da eklendiğinde süre daha da artıyordu. Anadolu’da birbirine yakın birçok kent olduğu için nihai hedefe gidene kadar gündüzleri yolculuk yapıp, geceleri konaklayacak güvenli yerler bulunuyordu. Kâr marjları oldukça yüksekti. Kent kralları, vergilerini aldıkları sürece tüccarlara karşı barışçı bir yaklaşım içindeydiler. Asurlu tüccarlar, içinden geçtikleri kentte baş vergisi ve kentin kralına da gümrük vergisi ödüyorlardı.
Bu tür vergileri ödemeden kentten geçmenin ve malını satabilmenin iki yolu bulunuyordu: Birincisi kentin içinden geçmeyip, dışarıdan dolaşılırsa vergi ödeme yükümlülüğü doğmuyordu. Buna karşılık kent dışında kalındığında, özellikle geceleri, kervanın saldırıya uğraması olasılığı vardı. İkincisi, rüşvetti. Malları kente, nöbetçilerle anlaşıp, gizlice sokarken nöbetçilere verilecek pay, baş vergisi ve gümrük vergisi toplamından düşük olduğu sürece bu çekici bir seçenekti. Ama riski fazlaydı. Bunu yapan tüccar yakalanırsa, kent kralının onun mallarının tümüne el koyma hakkı doğuyordu. Asurlu tüccar Puzur – Assur’un bir meslektaşına yazdığı mektupta şu uyarılar yer alıyor: “İrra’nın oğlu kaçak malları Puşuken’e yolladı ama saray görevlileri kaçak mallara el koydu ve Puşuken’i hapse attılar.”
Anadolu’da bulunan Asur tabletlerinden tüccarların hangi kentte daha kolay vergi kaçakçılığı yapıldığı konusunda birbirleriyle yazışmalar yaptığı anlaşılıyor. O dönemde rüşvetin yaygınlığı konusundaki ilginç bir kanıt Cenevre Sanat ve Tarih Müzesinde sergilenen bir tablette yer alıyor. Yine Asur’lu tüccar Puşuken’e karısı Lamassi tarafından yazılmış bulunan bir mektupta şunlar yazılı: “…Vergi için bana yolladığın 1 mina gümüşü denetçiler istedi. Ben senin için korkuyorum. Fakat ben onu daha vermedim…”
Asurlu tüccarlar, Anadolu’da yerleşik insanlara, borç karşılığı sattıkları mallar için yıllık yüzde 30 ile yüzde 180 gibi yüksek faiz oranları uyguluyorlardı. Kötü hasat yıllarında borcunun teminatı olan ürünü elde edemeyen insanlar son derecede güç duruma düşüyorlar, aileden birisini Asurlu tüccara köle olarak vermek zorunda kalabiliyorlardı. Borçlarını ödeyemeyen yerel halk sık sık krallara şikayette bulunuyor, bazen yerel krallar bu tür borç – alacak ilişkilerini çözmek için borçların silinmesi hakkında fermanlar çıkarıyorlardı. Söz konusu fermanlar doğal olarak borçluyu kurtarırken, alacaklıyı sıkıntıya sokuyordu.
Buraya kadar anlattıklarımızdan günümüzden 4000 yıl önce Anadolu’da, bugünküne benzer biçimde rüşvet, vergiden kaçınma, yüksek faiz ve af uygulamasının yaygın olduğu anlaşılıyor.
Not: Hitit ekonomisinin ayrıntılarıyla ilgilenenler için: Mahfi Eğilmez, Hitit Ekonomisi, Türk Eskiçağ Enstitüsü Yayınları (Ege Yayıncılık.)