Mahfi Eğilmez – 22.12.2013
M.Ö. 2000’lere doğru, Asurlu tüccarlar Anadolu’nun o dönemdeki halklarıyla (Hattiler) yaygın bir ticaretin içine girmişlerdi. Bu ticareti yürütmek üzere Anadolu’da kurulmuş bulunan pazar kentlerinden oluşan bir koloni vardı. Bu pazar kentlerinin büyüklerine, Asur dilinde liman anlamına gelen, karum küçüklerine ise, Asur dilinde konak anlamına gelen wabartum deniliyordu. İrili ufaklı bu pazar yerlerinin sayısı 50 dolayındaydı. Asur ticaret kolonisinin merkezi konumundaki Neşa Karumu Kayseri yakınlarındaki Kültepe’de kuruluydu.
Kazılarda bulunan tabletlerden Asurlu tüccarların Mezopotamya’dan Anadolu’ya çoğunlukla tekstil ürünleri ve kalay getirip karşılığında altın, bakır ve tahıl götürdüklerini ortaya koyuyor. Gümüş bir ticari meta olmaktan çok bir değer ölçüm ve ödeme aracı işlevi görüyordu. Asur ticaret kolonisinin temel işlevi, bronz yapımının temel karışım madeni olan bakırı Anadolu’dan Asur’a transfer etmekti.
Asurlular mallarını eşek kervanlarıyla taşıyorlardı. Kervanların Asur’dan yola çıkıp Neşa’ya varıncaya kadar yaklaşık 1000 km yol alması gerekiyordu. Eşeklerden oluşan bir ticaret kervanının bu yolu gidip, dönmesi 3 ay alıyor, malların satılması ve yeni mal alımı için gerekli süre eklendiğinde zaman daha da artıyordu. Asurlu tüccarlar için Anadolu bir kaç yönden çekici bir yerdi. Her şeyden önce yolculuk güvenliydi. Birbirine yakın birçok kent olduğu için nihai hedefe gidene kadar gündüzleri yolculuk yapıp, geceleri konaklayacak güvenli yerler bulunuyordu. Ayrıca kâr marjları oldukça yüksek olduğundan tüccarlar getirdikleri malları yüksek kârlar elde ederek satıyorlardı. Anadolu’daki kent kralları, kendi vergilerini aldıkları sürece tüccarlara karşı barışçı bir yaklaşım içindeydiler. Asurlu tüccarların oluşturduğu ticaret kervanları, içinden geçtikleri kentte “qaqqadatu”’ adlı bir çeşit baş vergisi ve kentin kralına da “nishatum” adı verilen bir çeşit gümrük vergisi ödüyordu. Nishatum sabit oranlı bir vergiydi ve tekstil ürünlerinin değerine yüzde 5, kalaya da yüzde 3 oranında uygulanıyordu. Kent kralının, tüccarın satmak amacıyla getirdiği malları herkesten önce görme ve satışa sunulmadan önce indirimli olarak satın alma hakkı vardı.
Bu tür vergileri ödemeden kentten geçmenin ve malını satabilmenin iki yolu bulunuyordu: İlk olarak kentin içinden geçmeyip, dışarıdan dolaşılırsa vergi ödeme yükümlülüğü doğmuyordu. Buna karşılık kent dışında kalındığında, özellikle geceleri, kervanın saldırıya uğraması olasılığı söz konusu olabiliyordu. İkincisi, rüşvet vererek yapılan vergi kaçakçılığı idi. Bunun yolu ise malları kente, nöbetçilerle anlaşıp, gizlice sokmaktı. Nöbetçilere verilecek pay, nishatumdan düşük olduğu sürece bu çekici bir seçenekti. Ama riski fazlaydı. Bunu yapan tüccar yakalanırsa, kent kralının onun mallarının tümüne el koyma hakkı doğuyordu. Kazılarda ortaya çıkan bir tabletten okunduğuna göre Asurlu tüccar Puzur – Assur’un bir meslektaşına yazdığı mektupta şu uyarılar yer alıyor: “İrra’nın oğlu kaçak malları Puşuken’e yolladı ama saray görevlileri kaçak mallara el koydu ve Puşuken’i hapse attılar.”
Anadolu’da bulunan Asur tabletlerinden tüccarların hangi kentte daha kolay vergi kaçakçılığı yapıldığı konusunda birbirleriyle yazışmalar yaptığı anlaşılıyor. O dönemde rüşvetin yaygınlığı konusundaki ilginç bir kanıt Cenevre Sanat ve Tarih Müzesinde sergilenen bir tablette yer alıyor. Asur’lu tüccar Puşuken’e karısı Lamassi tarafından yazılmış bulunan bir mektupta şunlar yazılı: “…Vergi için bana yolladığın 1 mina gümüşü kontrolörler istedi. Ben senin için korkuyorum. Fakat ben onu daha vermedim…”
Asurlu tüccarlar, Anadolu’da yerleşik insanlara, kredili olarak sattıkları mallar için yıllık yüzde 30 ile yüzde 180 gibi yüksek faiz oranları uyguluyorlardı. Kötü hasat yıllarında borcunun teminatı olan ürünü elde edemeyen insanlar son derecede güç duruma düşüyorlar, aileden birisini Asurlu tüccara köle olarak vermek zorunda kalabiliyorlardı. Borçlarını ödeyemeyen yerel halk sık sık krallara şikayette bulunuyor, bazen yerel krallar bu tür borç – alacak ilişkilerini çözmek için borçların silinmesi hakkında fermanlar çıkarıyorlardı. Söz konusu fermanlar doğal olarak borçluyu kurtarırken, alacaklıyı sıkıntıya sokuyordu.
Buraya kadar anlattıklarımızdan Hititler öncesinde Anadolu’da, Asur ticaret kolonisi aracılığıyla rüşvet, vergiden kaçınma, tefecilik esaslarına dayalı bir ticaret düzeni kurulmuş olduğu anlaşılıyor.
Not: Hitit ekonomisinin ayrıntılarıyla ilgilenenler için kaynaklar:
Mahfi Eğilmez, Hitit Ekonomisi, Türk Eskiçağ Enstitüsü Yayınları (Ege Yayıncılık)
Bu blogda yer alan Hititler Bölümü.