Son yıllarda önceden tahmin edilmesi ve senaryo olarak öngörülmesi çoğu kez mümkün olmayan olaylar süreklilik kazandı. Pandemi, Rusya – Ukrayna Savaşı derken şimdi de Filistin – İsrail savaşı patlak verdi. Bunlar, kanıksanma etkisi nedeniyle, eskiden olduğu kadar piyasaları uzun süre alt üst edecek etkiler yaratmasalar bile yine de oldukça bozucu etkiler yaratabiliyor ve daha önemlisi geleceğe yönelik tahminleri çok zorlaştırıyor. Buna karşılık iktisatçılardan, hele de bu işle kurum olarak uğraşanlardan beklenen şey geleceğe dönük ipuçları vermeleri. Bu işi küresel çapta yapan IMF’nin 5 Ekim’de tahminleri yayınlandı (World Economic Outlook October, 2023 ve World Economic Outlook Database, October 2023.) Bu rapor ve istatistik verilerde yer alan tahminleri kullanarak önümüzdeki yılın dünya ve Türkiye ekonomisi açısından nasıl bir yıl olacağını belirlemeye çalışalım.
Öncelikle dünyanın ekonomik görünümü, gelişmiş ekonomilerin ve gelişmekte olan ekonomilerin nasıl bir görünüm içinde olduğu 2022 yılının tamamlanmış verilerinden hareketle ortaya koyalım. IMF’nin satın alma gücü paritesine (SAGP) göre yaptığı hesaplamalarda 2022 yılsonu itibarıyla dünyanın ekonomik görünümü özetle şöyle çıkıyor:
Buna göre küresel gelirin yüzde 42’ye yakın bölümüne küresel nüfusun yüzde 14’ünü temsil eden 41 adet gelişmiş ekonomi sahip bulunuyor. Küresel gelirin yüzde 58’ini ise küresel nüfusun yüzde 86’sını temsil eden 155 ülke elinde tutuyor. Çin, küresel nüfusun yüzde 18,1’ini temsil ederken gelirin yüzde 18,4’ünü alarak gelirden en büyük payı alan ülke konumunda görünüyor. Onu ABD ve Euro bölgesi izliyor. Nüfusu Çin kadar olan Hindistan’ın küresel gelirden aldığı pay ise yüzde 7,3 Türkiye, küresel gelirden yüzde 2 pay alıyor.
Bu tablo gelir dağılımının küresel açıdan oldukça sıkıntılı olduğunu nüfusun yüzde 15’inden az kısmını oluşturan insanların toplam gelirin yarısına yakın bir kısmını elde ettiklerini ortaya koyuyor. Bu, ülkelerde geçerli olan gelir eşitsizliğinin küresel çapta da geçerli olduğunun kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.
Şimdi de Türkiye’nin de aralarında yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisine bakalım:
Gelişmekte olan ülkeler küresel GSYH (SAGP)’den yüzde 60’a yakın pay alıyorlar. Kişi başına gelir ortalamaları 2022 yılında 6.185 dolar olarak hesaplanıyor. Toplam tasarrufları kabaca toplam yatırımlarına yetiyor, hatta tasarruf fazlası veriyorlar. Bu da onları cari fazla vermeye götürüyor. Bu ülkelerin kamu kesimi borç yükü yüksek olsa da cari fazla verdikleri için dış borç yükleri oldukça düşük.
Türkiye’nin göstergelerine ve geleceğe yönelik tahminlere de bakalım:
Türkiye’nin kişi başına geliri düzenli bir artış içinde bulunuyor. Ne var ki bizim on yıl önceki programımız 2023 yılında bu gelirin iki katına çıkmaktı. O idealden oldukça uzağız. GSYH’mizin küresel sistem içindeki payı değişmiyor ama eğer tahminler doğru çıkarsa gelecek iki yılda 0,1 puanlık bir artış gelmesi bekleniyor. Türkiye, geleneksel olarak tasarruf yatırım açığı veren bir ülke ve bu devam ediyor. Dolayısıyla cari açık da devam ediyor. İçinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler kategorisi ortalama olarak cari fazla verirken bizim GSYH’mizin yüzde 5’i dolayında cari açık vermemiz oldukça düşündürücü bir durum. Tablonun en vahim durumu enflasyonla ilgili tahminlerde düğümleniyor. IMF’ye göre 2024’de enflasyon yüzde 54 dolayında olacak. Orta Vadeli Programda 2024 yılı enflasyonu yüzde 33 olarak tahmin edilmişti. Anlaşılan o ki IMF büyümedeki düşüşün ve baz etkisiyle görülecek gerilemenin getireceği enflasyon düşüşü dışında ek bir düşüş beklemiyor ya da alınan önlemlerin enflasyonu düşürmekte fazlaca etkili olmayacağını düşünüyor. Türkiye, kamu borç yükü konusunda gelişmekte olan ekonomilerin ortalamasından iyi durumda olmakla birlikte dış borç yükü konusunda onların ortalamasından oldukça kötü durumda bulunuyor.